Sabahlara kadar deriyle uğraşıyorum

Latife Beyza Turgut
Latife Beyza Turgut
04:0027/07/2025, Pazar
G: 26/07/2025, Cumartesi
Yeni Şafak
Ayşe Hicret Zarifoğlu
Ayşe Hicret Zarifoğlu

Ayşe Hicret Zarifoğlu, kurumsal hayatın ardından dericiliğe merak salıyor. Hobi olarak başladığı bu uğraş, zamanla bir mesleğe ve yaşam biçimine dönüşüyor. El emeğiyle ürettiği çanta, kemer ve cüzdanlarla Üsküdar’da küçük bir atölye açan Zarifoğlu, geleneksel tekniklerle çağın tüketim hızına direniyor. “Evde sabahlara kadar deriyle uğraşıyordum ve bu bana hiç zor gelmiyordu” diyerek bu yolculuğun onun için ne kadar doğal ve tutkulu bir sürece dönüştüğünü anlatıyor.

Babam kelimelerle kurardı şiiri, ben de derilerle yola çıkıyorum. Şiirin estetiğiyle derinin doğallığı arasında çok güzel bir benzerlik var” diyen Ayşe Zarifoğlu, babası Cahit Zarifoğlu ile yaptığı işlerin benzer yanının emekle ortaya bir ürün koymak olduğunu söylüyor. Zarifoğlu babasını, “Babamın bir deri çantası ve cüzdanı vardı. Çok net hatırlamıyorum maalesef ama fotoğraflarda gördüğüm kadarıyla çok tarz bir baba, zevk sahibi bir adam” diye anlatıyor. Kendisi başlangıçta ufak bir uğraş, bir hobi olarak başladığı dericiliği profesyonel hayata taşımış. Şimdi Üsküdar Kapalı Çarşı’da içerisine ayakkabıcıdan, tuhafiyeye, davetiyecilerden kuyumcuya kadar pekçok dükkânı birarada bulunduran pasajların birindeki küçük dükkanında, her biri el emeğiyle şekillenmiş birbirinden güzel cüzdanlar, kemerler ve çantalar üretiyor. “Ürünlerim el yapımı olduğu için bir mecburiyet yok, sürecin kendinden ilham alıyorum, keserken ‘Hadi buraya da bir cep ekleyeyim’ diyebiliyorum ya da mesela kenarını yuvarlayıp yoluma devam ediyorum. Rafine işlerde bu daha çok öne çıkıyor. Arka planda duygunun aktığı el yapımı ürünler” diye anlatıyor. Ayşe Hicret Zarifoğlu dericiliğin bir zanaat olduğunu ve zanaatın da insanın kendi dünyasında yeni kapılar açtığını söylüyor ve ekliyor: “Zanaat sanatı bana kendimi keşfettirdi.”

Hobi olarak başladım

Aslen Kahramanmaraşlı olan Zarifoğlu, Ankara’da dünyaya gelmiş. İlahiyat fakültesinden mezun olmuş. İş hayatına belediyede başlamış, uzun yıllar banko elemani olarak çalışmış. Ardından formasyon kazanmış ve öğretmen olarak yola devam etmeye karar vermiş. Bir müddet öğretmenlik yapmış. Daha sonra öğretmenliği de bırakmış ve böylece kendine ayıracak fazlaca vakit kazanmış. O ara farklı kurslara gitmiş fakat hiçbiri onu alıp sürüklememiş. Ona keyif verecek ve aynı zamanda bir sanat/zanaat üretimi sağlayabileceği bir uğraş arayışı içerisindeymiş. “Önce farklı farklı kurslara gittim, mesela bir ara bendire merak sardım. Ama bu merak uzun sürmedi. Bendir, benlik bir uğraş değildi zaten çok da vakit ayırmıyordum. Sonra deriyi düşündüm. Önce hobi olarak bir kursa başladım. Ama zamanla farkettim ki evde sabahlara kadar deriyle uğraşıyorum ve bu bana zor gelmiyor. Üstelik o zaman atölyem, bir çalışma alanım, masam bile yok. Tüm gece yerlerde derileri ölçüyor, matın üzerinde derileri kesip biçiyorum. Bir ürün ortaya çıkarmak daha önce tatmadığım bir duyguydu, enfes bir his ” diyen Zarifoğlu, böylece kendisi için en uygun uğraşı bulduğunu ifade ediyor. Derinin hep sevdiği bir materyal olduğundan da bahseden Zarifoğlu, “Deriyi çok severim. Her zaman, her yaşımda deri objelerim vardı. Mesela uzun yıllardır kullandığım deri çantalarım vardır. Deriyle ilgilenmeye başladığımda sürekli yeni şeyler yapıp evde torbalara koyuyor, o torbaları masanın altına, bulduğum boşluklarda depoluyordum. Yine de bu işi bir meslek olur, bir yer açarım diye düşünmemiştim” diyor. Fakat böyle bol malzemeli bir zanaat için bir yerden sonra bir atölye şart oluyor.

Modeller zenginleşti

Zarifoğlu, deriye geleneksel yöntemlerle şekil veriyor. Önce biçiyor, deliyor. Sonra el dikişiyle dikiyor. Ailesinde şair babası dışında herhangi bir sanatçı veya zanaatkâr olmadığını anlatan Zarifoğlu, “Maraş’ta yemeniciler, ayakkabıcılar çoktur. Ama benim hatırladığım kadarıyla bizim ailede, baba tarafında böyle meslekler yoktu. Aile genelde okur-yazardı. Babam psikoloji mezunu ama halam sanat lisesi mezunu. Babaannemde dikiş dikermiş. Ama o zamanlar neredeyse bütün kadınlar dikiş dikmeyi bilirdi. Bu işi yapan ailede tek benim. Bu bir yatkınlık meselesi heralde” açıklamasını yapıyor. İstanbul’da ikâmet etmenin başta deri olmak üzere pek çok malzemeye ulaşmada kolaylık sağladığından bahseden Zarifoğlu, “Gedikpaşa, Tuzla, Zeytinburnu, Merter… İstanbul’da pek çok yerden deri temin etmek kolay. Ben genelde Gedikpaşayı tercih ediyorum” diyor. Gün geçtikçe hangi derinin hangi kalitede olduğu, nasıl modellerde kullanılacağının daha iyi anlaşıldığını ifade eden Zarifoğlu, “Deriyi tanıyorum, kalitesini anlıyorum. Deriye uygun bir model hazırlıyorum. Bazen daha önce yapılmış ürünlerden de örnek alıyorum. Ama hiçbir zaman birebir aynısı olmuyor. İşin sonunda baştaki düşüncemden bambaşka bir ürün ortaya çıkabiliyor” diye konuşuyor. İlk zamanlar sipariş alarak çalışmaktan biraz çekindiğini itiraf eden Zarifoğlu, “Yapabilir miyim diye kendime karşı bir güvensizliğim elbette oldu. Daha sonra cesaret edip denedim ve çok beğenildi. Böylece kendime güvenim de geldi” diyor. Her zanaatte olduğu gibi deride de öğrenmenin devam ettiğinden bahseden Zarifoğlu, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Yaptıkça öğreniyorum, yeni şeyler deniyorum. Ustaları takip ediyorum. Daha iyi olmak için sürekli izliyor, deniyor, çalışıyorum. Böyle geliştirmeye çalışıyorum kendimi.”



#Aktüel
#Hayat
#Toplum
#Zanaat