Türkiye, 21 Temmuz tarihinden itibaren Rodos ile Meis adaları arasında yeni bir sismik araştırma faaliyetinde bulunacağını duyuran bir NAVTEX ilan ettiğinde Yunan tarafı Almanları araya sokup konuyu görüşmek istedi.
Türkiye; Merkel’in araya girmesiyle Yunanistan’ın görüşme talebini kabul edip Oruç Reis’i bölgeye göndermedi. Türkiye'nin bu iyi niyetli yaklaşımını bir zaaf olarak gören Yunan tarafı bir yandan Türkiye’ye konuyu masada çözmek için teklif iletmişken öte yandan Mısır ile Münhasır Ekonomik Bölge antlaşması imzaladı.
Kendini tek akıllı sanan Yunanistan bu hamle ile Türkiye’nin Mavi Vatanı’nın bir parçası olan kıta sahanlığını kendi münhasır ekonomik bölgesi ilan etti. Bunun üzerine Türkiye bu antlaşmayı tanımadığını belirtip bölgeye tekrar Oruç Reis’i gönderip sismik araştırmalar için harekete geçti. Oruç Reis bölgeye kablo döşemeye başlamışken Yunan tarafı ikili oynamanın bedelini ödüyor.
Oruç Reis denizden donanmanın koruması altında ilerlerken havadan da SİHA’lar tarafından korunuyor.
Yunanistan’ın iddialarının arkasında küçücük bir ada bulunuyor: Meis.
Meis ve Rodos üzerinden Türkiye’nin kıta sahanlığı üzerine hak iddia eden Yunanistan, aynı tezleri ise Mısır ve İtalya’ya karşı savunmadı.
İtalya ile İyonya Denizi üzerinden imzaladığı MEB ile adaların kıta sahanlığı olmadığını kabul ettiler.
Bütün bunlara rağmen Akdeniz’de en uzun kara sınırı bulunan ülke olan Türkiye’ye karşı küçücük adalar üzerinden hak iddia ediyorlar.
Türkiye, bugün bu iddiaları kabul ederse yarın Akdeniz’de balıkçı tekneleri için dahi Yunan tarafından izin almak zorunda kalacak.
Türkiye, Yunan tarafının absürt haritalarını ciddiye almazkan Mavi Vatan doktrini ile sınırlarını ilan etti.
Bugün Türkiye bunu resmi devlet politikası haline getirmişken dün yapılan hataları tekrarlamamak için tüm riskler alınmış durumda.
İtalyanlar, Meis'i bıraktığı zaman Türk medyası bunu müjdeli bir haber gibi vermişti
İtalyanlar, 2. Dünya Savaşı’nda mağlup olduktan sonra Meis gibi birçok adadan çekilmiş bu adaların Yunanistan’a devrine Türkiye ses çıkarmamıştı.
İhsan Sabri Çağlayangil gibi durumun vahametinin farkında olanların aksine dönemin gazeteleri bunu müjdeli bir haber gibi vermişti. O gün Hüseyin Cahit Yalçın köşe yazısında; diyerek şaşkınlığını belirtmiştir.
Bugün Türkiye, İtalyanlar çekildiğinde adaların Yunan’a peşkeş çekilmesini alkışlayanların hatalarının bedelini ödüyor.
Yarının Türkiye’sini ise bugün bizim verdiğimiz kararlar belirleyecek.
Yunan tarafının askeri bir harekata girişmesi pek öngörülmüyor. Böyle bir ihtimal ise hukuksuz bir şekilde işgal ettikleri adaların durumunu tekrar tartışmaya açar.
Türkiye tarihi günlerden geçerken bugün Akdeniz’deki kararlılığımız bizden sonraki kuşaklar için de son derece hayati.