Kuzey Kore'nin nükleer programı ve ABD Başkanı Donald Trump'ın Kore'yi durduracakları yönündeki açıklamaları uluslararası gündemi bir anda hareketlendirdi. Kore Yarımadasına savaş gemisi yollayan ABD, Güney Kore ve Japonya ile birlikte büyük bir askeri tatbikat gerçekleştirdi. Kuzey Kore'nin nükleer programı ve halen sürdürmeye devam ettiği füze denemeleri ise akıllara Soğuk Savaş dönemini getirdi. Soğuk Savaş'ın en yoğun olduğu dönemlerde de SSCB ve ABD arasında ismi konulmamış bir güç savaşı yürütülüyordu. Nükleer silahlardan, konvansiyonel silahlara, ideolojik fikirlerden, film yapımların kadar her türlü araç bu savaşın bir parçası olarak kullanıldı. Yıllar sonra bu dönemi anlatan çok sayıda film yapıldı. Yönetmen Stanley Kubrick'in 1963'de çektiği "Dr. Strangelove" veya "Endişelenmeyi Bırakıp Bombayı Sevmeyi Nasıl Öğrendim" filmi bir kara mizah klasiğidir.
Birçok karakteri Peter Sellers'ın oynadığı film, ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki nükleer silahlanma yarışı ve istemsizce bir nükleer savaşa sürüklenişlerini hicveder.
Nükleer silahların ürkütücü gölgesi
BBC Türkçe'nin haberine göre, filmin vizyona girdiği 1964 yılında bu film gerçeklerin çok çok yakınından geçiyordu. Filmi izleyen sinemaseverler gerçekten de Soğuk Savaş'ın nükleer silahlanma yarışının ürkütücü gölgesi altında yaşıyorlardı.
Aradan geçen yıllar içerisinde tehlikenin farkında olan iki süper devlet karşılıklı bir dizi karmaşık silahsızlanma ve denetim anlaşmalarıyla nükleer rekabeti kontrol altına almaya çalıştılar.
Fakat Soğuk Savaş sona ereli epey oldu ve nükleer silah stokları iyice azaltıldı. Uluslararası çatışmalar artık nitelik değiştirmişe benziyor: Artık büyük güçler arasındaki rekabet ile değil kanlı iç savaşlarla parçalanan tek tek ülkeler ya da milis gruplarının yönetim boşluğundan yararlanarak kendilerine alan açmaya çalıştığı yerel çatışmalarla karşı karşıyayız.
Fakat son zamanlarda nükleer savaş tehdidinin yeniden bir gerçeklik haline geldiğinden endişe edenlerin sayısı giderek artıyor. ABD'deki hükümet dışı örgütlerden Global Zero bu kaygıları besleyenler arasında. Kuruluş nükleer silahların tamamiyle yasaklanması talebiyle kampanya yürütmek üzere eski saygın politikacılar ve askeri yetkilileri biraraya getirdi.
Nükleer silah kullanımı mümkün olabilir
Grup dün Viyana'da Nükleer Kriz Grubu oluşturulması konusunda bir girişim başlattı. Bunun, potansiyel nükleer gerilim bölgeleri ve anlarında bir çeşit "gölge" Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi işlevi görmesini umuyorlar.
Global Zero grubunun yöneticisi Derek Johnson ile sohbet ettik. "Ukrayna ve Kore Yarımadası'ndan Güney Asya ve Güney Çin Denizi ile Tayvan'a, nükleer silah sahibi tüm devletler ve müttefikleri çatışmalara ve krizlere taraflar ve her an nükleer silah kullanma yoluna gidebilirler" dedi.
"Doğru" diye ekledi: "Bu krizlerin her biri uzun zamandır devam etmekte, ama aynı zamanda hepsi de giderek daha kızışıyor."
Johnson, dünyanın şimdiye kadar hiç bir zaman bu kadar fazla sayıda potansiyel nükleer tehditle birden aynı anda yüzyüze gelmediğini savunuyor.
Global Zero grubunu en çok kaygılandıran krizlerden biri ABD ile Kuzey Kore arasında tırmanan gerilim.
Johnson, "Donald Trump'ın seçilmesi, insanlık tarihinin bu çok müstesna bir şekilde tehlikeli anına, yeni ve ürkütücü bir tutarsızlık ve belirsizlik boyutu daha ekledi" diyor.
Global Zero'nun mesajı insanlığın "varoluşsal risklerle sonsuza kadar başedebilecek donanıma sahip olmadığı" yönünde.
Yeni Nükleer Kriz Grubu kriz bölgelerini gözlemleyecek, kamuoyunu bu konularda eğitecek ve farkındalık yaratacak raporlar yayımlayacak. Bir yandan da perde gerisinde krizlerin taraflarını etkilemeye yönelik bir diplomasi yürütecek.
Nükleer Kriz Grubu'nun eş başkanlıklarını saygın ABD'li diplomat ve büyükelçiler Richard Burt ve Thomas Pickering ile eski bir general olan James E Cartwright üstleniyor.
Nükleer yarış mı?
Nükleer Kriz Grubu ve onu sponsorluğunu yapan Global Zero adlı örgütlenme açıkça, kendilerini kenara itilmiş hisseden nükleer silahsızlanma lobisinin bir parçası.
İçinde bulunduğumuz dönemde Soğuk Savaş gibi bir durumdan söz etmek mümkün olmasa da Rusya ile ABD arasındaki ilişkilerin çok da iyi olmadığını kabul etmek gerek.
Fakat yine de her iki ülkenin de görece pozisyonları ve kapasiteleri değişti. Rusya, Suriye'de askeri bir maceraya girişmiş olabilir ama askeri olarak eski Sovyetler Birliği'nin ancak gölgesi olabilecek kapasitede.
Herşeye rağmen Moskova'nın Suriye'deki müdahalesi Rusya'nın gözardı edilmemesi gereken bir güç olduğunu açıkça ortaya koydu ve gerek Rusya gerekse ABD'nin nükleer silahlarını modernleştirmeyi hedefledikleri bir dönemde ikili ilişkilerdeki gerilim tırmanıyor.
Trump'ın nükleer silahlara yaklaşımı
Gerçekten de Rusya'nın askeri doktrininde nükleer silahlarının ağırlığı artıyor. Bunun önemli bir sebebi kuşkusuz Rusya'nın konvansiyonel silahlarının Batı'nın elindekiler karşısında çok geride oluşu.
Donald Trump'ın nükleer silahlara yaklaşımı ise henüz açıklık kazanmış değil. Şu ana kadar verdiği ipuçları, ABD'nin nükleer silahlarını genişletmekten bahsetmesi ve Soğuk Savaş döneminin en temel silahsızlanma anlaşmalarından biri hakkında kuşkularını belirtmesi.
Silahsızlanma açısından gerçekten güç bir dönemden geçiliyor. Batı'da genel olarak Rusya'nın Orta Menzilli Nükleer Güçler Anlaşması'nı ihlal ettiği görüşü hakim. Bu, bir kategorideki nükleer silahları tümüyle yasaklayan ilk uluslararası anlaşmaydı.