Suriye’deki iç savaşın (Devrimciler iç savaş tabirini sevmiyor, zulme karşı başkaldırı diyorlar) kökleri 2011 yılına kadar geri gitse de Esed rejiminin yıkılmasının temellerinin 2017’de Suriye’de oluşturulan İdlib Çatışmasızlık Bölgesi'nin kurulmasıyla atıldığı anlaşılıyor.
Türkiye İdlib genelinde oluşturduğu 12 askeri gözlem noktası ile sahada göğsünü siper ediyor ve Rusya ile yürüttüğü yakın diplomasi ile bölgeyi rejim tehditlerine karşı koruma altına alıyordu. Hatta, bu bölgeye yönelik rejim tehditlerine, göç dalgasını da gündeme getirerek, en üst düzeyden tehditkâr mesajlarla engel oluyordu. Türkiye’nin bölgeyi koruma titizliği çok sonra anlaşılacaktı. Plan büyüktü.
İdlib mikro devleti
İdlib etrafında rejimle çatışmalar eksik olmasa da bölgede tüm silahlı fraksiyonlar bir araya getirilip 11 bakanlı ‘Kurtuluş Hükümeti’ kuruldu. Bununla da kalınmayıp askeri güçler birleştirilerek son operasyonlar öncesi ‘Askeri Harekât Dairesi’ ismini alacak ortak bir ‘operasyon odası’ oluşturdular.
Son dört yıldır İdlib’de mikro bir devlet deneyimi yaşanıyordu. Yapılanlar sadece sivil bir yönetim oluşturmaktan ibaret değildi. Batı ile diyaloğa zemin hazırlanmış, İdlib kapılarını herkese açmış, dünyaya kendilerini anlamaları fırsatı veriyordu. Heyetü Tahriruş Şam, DEAŞ ile, El-Kaide ile bağlarını koparmıştı, Suriyelileşmişti ama önyargıları uzaktan silmesi mümkün değildi. Ziyaretlere kapı açarak önyargıları kırmayı amaçlıyorlardı.
Anlaşmazlıkları giderme
İdlib ‘Kurtuluş Hükümeti’ silahları tek elde toplamış, ticareti tekeline almış, azınlıklara yapılan haksızlıkların üzerine gitmeye başlamış, aşiretler arasındaki sorunları çözmüştü. Bölgede üniversite kuruluyor, eğitim veriliyor, ziraat yapılıyor, halkın refah seviyesi yükseltilmeye çalışılıyordu.
Savaşa hazırlık
İdlib Hükümeti sivil hizmetleri yoğunlaştırırken bir taraftan da savaşa hazırlık yapıyordu. İlk planda silahlı fraksiyonlar ortak bir harekât dairesi ile bir araya getirilmiş ortak bir komuta merkezi kurulmuştu. Yani büyük savaş öncesi birlik sağlanmıştı.
Nitelikli askeri unsurlar yetiştirmek için üniversite bünyesinde harp okulu açılmış, 2021 yılında özel kuvvetler oluşturulmuştu. Meskûn bölgelerde güvenlik görevini yerine getirecek polis gücü oluşturmak için polis fakültesi açılmıştı. Diğer taraftan, İHA ve SİHA üretimi dahil savunma üretimleri yapılmaya başlanmıştı. Daha da önemlisi güçlü bir askeri istihbarat oluşturulmuş ve rejim bölgelerinde faaliyete başlamıştı.
İdlib sivil yönetim tecrübesi adeta bir örnek gibi geliştirilirken rejimin yıkılması için büyük savaşa da ciddi bir hazırlık yapılıyordu.
Şam’ın fethine giden yol
Mevcut geçiş yönetimin Başkanı Ahmet Şara, Şam’ın ele geçirilmesi sonrasında bir gazeteciye verdiği röportajında büyük savaş için hazırlığın 2,5 yıl önce başladığını, rejimi devirmek için 2 ila 6 ay arasında bir zaman öngördüklerini açıklamıştı.
Savaş stratejilerinde şehir içinde savaşmama ve de dolayısıyla şehirler ve sivillere zarar vermemeyi öngören bir planlama yapmışlardı.
İç ve dış etkenler örtüştü
İdlib içerisinde yapılan bu tüm sivil ve askeri hazırlıklara rağmen, neticesinde Şam’ın düşmesi ile sonuçlanan bu yıldırım harekâtını iç ve dış etkenleri iyi anlamadan çözmek biraz zor gözüküyor.
Suriyeli bir entelektüel bunu şöyle izah ediyor: ‘Dış güçlerin menfaatleri bizim menfaatlerimizle örtüştü, bundan istifade ettik.’
Kâğıttan kaplan
Esed rejiminin düşmesi sonrasında eski rejime yakın kaynakların açıkladığı bilgiler rejimin kendisine destek veren ve ayakta kalmasını sağlayan hem Ruslar ve hem de İranlılarla ilişkilerinin sorunlu olduğuna işaret ediyor.
Beşşar Esed, Rusların Ukrayna savaşından dolayı dikkatlerini kendi bölgesine çevirmesi ve Türkiye ile masaya oturması taleplerini geri çevirmesiyle Rusları kendinden soğuttuğu gibi, Arap dünyasına açılımını hoş görmeyen ve kendisini ‘babasının kurulmasına ön ayak olduğu Direniş Ekseni’ne fazla sahip çıkmamakla’ suçlayan İran’la da ilişkileri gerginleştirmişti.
Dolayısıyla, zaten yabancı güçlerin desteğiyle ayakta duran Esed rejimi kendi ordusuna kalmıştı. Ama, 11 günlük savaş ordunun kâğıttan kaplan olduğunu ortaya koydu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ‘Halep kentinin 350 militan tarafından ele geçirildiğini, yaklaşık 30 bin hükümet askeri ve İran yanlısı birliğin hiçbir direniş göstermeden geri çekildiğini’ söylerken işte tam da buna işaret ediyordu.
Ordu savaşmadı
Ordu savaşmamış ya da savaşamamıştı. Savaşın son merhalesi olan Şam’ın ya da ondan önce stratejik önemi haiz bir kavşak noktası olan Humus’un düşmesinden sonra bozgun ve dolayısıyla moral bozukluğu nedeniyle ordunun savaşmaması, silah bırakması normal gibi gözükse de yıldırım harekatının ilk ayağı olan Halep’te otuz bin iyi teçhizatlı asker ve Şii milisin direnmemesi ve Putin’in tabiri ile ‘Suriye hükümet birliklerinin, sözde İran yanlısı milis güçleri ile birlikte savaşmadan geri çekilmesi, sadece karargahlarını havaya uçurup kaçması’ tuhaftı.
Suriye ordusunun savaşmaması Suriye’de çoğunlukla Esed’in halk gibi askeri de verdiği komik maaşlarla aç bırakmasına yorulsa da bu yalnızca bir sebep olabilir. Rus ve İran vekili güçlere, yabancı güçlere aşırı bağımlılık, motivasyon ve özgüven eksikliği de illaki rol oynamıştır.
Devrim güçlerinin (muhalifler kendilerini böyle tanımlıyorlar) hızlı ilerlemesi ve verdiği birlik beraberlik, çoğulculuk ve kuşatıcılık mesajlarını da yabana atmamak gerekir.
Psikolojik savaş
Ayrıca, Halep’in düşmesi ile, psikolojik savaş kapsamında Beşşar Esed’in kaçtığı propagandası da etkili olmuş gözüküyor. Doğrudur, Halep düştüğü sırada Esed, Putin’le görüşmek üzere Moskova’dadır, ama istediğini alamamış ve geri dönmüştür. Muhtemelen bu durum ‘Esed kaçtı’ dedikodularının sızdırılmasına ve etkili bir silah gibi kullanılmasına yol açmıştır.
Elektronik savaş
Binlerce askerin kitlesel olarak bir ricat halinde ve hatta elbiselerini yollarda çıkarıp firar etmesinin birkaç nedeni olabilir.
Öncelikle, ordu unsurlarını iletişim manasında kör ve sağır yapabilecek bir düzeyde elektronik harp devreye girmiş olabilir ki, Halep savaşında sadece dört özel kuvvet mensubunun Esed ordusunun operasyon karargahını bastığını, birliklerin arasındaki iletişimi kestiği rivayetleri anlatılıyor. Bu da orduda büyük paniğe sebep olmuş olabilir. Bu panik dalgası ordunun diğer şehirlerdeki unsurlarını da etkileyerek, çözülmesini ve Şam’a kadar şehirlerin birer domino taşı gibi peş peşe düşmesini getirmiş olabilir.
Bir başka ve güçlü bir ihtimal ise Esed ordusundaki üst düzey subayların satın alınmış olma ihtimalidir.
Ülke ne yöne evrilecek?
Şam düşmesine düşmüş, rejim yıkılmasına yıkılmıştı ama ne yöne evrilecekti? Devrimciler hızlı ilerlemeleri esnasında çoğulculuk, kapsayıcılık, birlik beraberlik mesajları vermişlerdi ama bunu nasıl sağlayacaklardı, sözlerine sadık kalacaklar mıydı? Ne tür bir yönetim oluşturacaklar, önemli bir mezhebi, dini mozaiğe sahip Suriye’de oluşumları yönetimine nasıl katacaklardı? Geçiş adaleti nasıl sağlanacak, öldürülen, hapsedilen, işkence gören, yurt içi ve dışında göçe mecbur kalan milyonlarca kişiye nasıl adalet dağıtılacaktı?
Yani tam birçok bilinmeyeli denklem var önümüzde. Biz de Yeni Şafak olarak, hem bu sorulara cevap aramak ve hem de Suriye’de neler olduğunu ve nereye doğru yönlendiğini yerinde görmek ve okuyucularımıza ulaştırmak için kara yoluyla Suriye’ye doğru yola çıktık.