Doç. Dr. Mustafa Bostancı / Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi
Gündelik yaşamda kullandığımız eşyalardan ileri teknoloji ürünlere kadar hayatımızın pek çok noktasında yararlandığımız bilim; yalnızca laboratuvarlarla, akademik yayınlarla ya da sınıflarla sınırlı olan bir alan değildir. Aksine bilim, topluma hizmet etme amacıyla üretildiğinde ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verdiğinde gerçek anlamını bulur. Bilim ve toplum arasındaki bu bağın kurulmasını sağlayan ve güçlendiren ise bilim iletişimidir. Bilimsel bilginin halkla paylaşılmasını ve toplumla etkileşim içerisinde şekillenmesini amaçlayan “bilim iletişimi” kavramı son derece önemlidir. Bilim insanı yalnızca bilgiyi üretmek ve aktarmakla kalmamalı; aynı zamanda bilginin anlaşılmasını, sorgulanmasını ve gündelik yaşamla ilişkilendirilmesini sağlamalıdır. Gelişmiş toplumlarda bilimin toplumsal işlevi, etkili bilim iletişimi ekosistemiyle doğrudan ilişkilidir. “Bilgi açığı” gibi geleneksel modeller bilim insanlarını bilginin üreticisi, halkı ise pasif alıcılar olarak konumlandırırken; çağdaş bilim iletişimi yaklaşımları, toplumu bilgi üretim süreçlerinin bir parçası haline getirmeyi hedeflemektedir. Bu noktada bilgilendirme modeli, bilimsel bilgiyi geniş kitlelere ulaştırmayı amaçlarken; katılımcı model, toplumun bilimsel süreçlere katılımını, geri bildirimlerini ve deneyimlerini esas almaktadır. Türkiye’nin bilim iletişimi politikaları genellikle ilk modelin etkisinde kalmış olsa da 21. yüzyılda kurumsal yapıların da etkisiyle katılımcı yaklaşıma dair çalışmaların sayısı artmıştır.
SEFERBERLİK BAŞLADI
Yükseköğretim kurumlarının bilimsel yayın sayısını artırma ve uluslararası sıralamalarda yükselme hedefleri, toplumla bilgi paylaşımını sağlayan faaliyetleri arka planda bırakabilmektedir. Oysa üniversiteler başta olmak üzere yükseköğretim kurumları yalnızca bilgiyi üreten değil, aynı zamanda kamu yararına sunması gereken yapılardır. Bu bağlamda, üniversitelerin Ar-Ge ve sosyal sorumluluk projeleri, açık dersler, seminerler ve medya üzerinden yürüttüğü iletişim çalışmaları, bilim iletişiminin taşıyıcı sütunları olarak önem arz etmektedir.
Türkiye’de bilim iletişimi, son yıllarda kurumsal düzeyde bir ivme kazanmıştır. Yüksek Öğretim Kurulu tarafından başlatılan bu girişim, Türkiye’de üniversitelerin toplumla kurduğu ilişkinin niteliğini ciddi şekilde artıran, kurumsal, stratejik ve dijitalleşmeye dayalı bir vizyona sahiptir. Özellikle “Bilim İletişimi Ofisleri” ve “Bilim Kafe” gibi mekanizmalar, akademik bilginin halka erişimini kolaylaştırırken, “Bilim Vatan” platformu bilim insanlarının ortak sesini güçlendirmesi açısından dikkat çekmektedir.
HALKLA BULUŞMA PROJELERİ
Bilim İletişimi Ofisleri, bu yeni vizyonun somutlaşmış kurumsal aracı olarak işlev görmekte bilimsel bilginin vatandaşla buluşmasında koordinatörlük görevi üstlenmektedir. Bu kapsamda, her üniversitede Bilim İletişimi Ofisi kurulması teşvik edilmekte ve gelişmeye yönelik çalışmalar yürütülmektedir. Sakarya Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi gibi birçok üniversitede kurulan Bilim İletişimi Ofisleri, kamuya açık bilim etkinlikleri, genç araştırmacılara yönelik eğitim programları ve “Bilim Kafe” gibi halkla buluşma projeleri aracılığıyla bilimsel içeriği sadeleştirerek toplumla paylaşmaktadır. Sayıları her geçen gün artan bilim iletişimi ofisleri tarafından gerçekleştirilen faaliyetler bilimsel bilginin sadece anlaşılır hale gelmesini değil, aynı zamanda toplum tarafından benimsenmesini ve gündelik hayatla ilişkilendirilmesini de sağlamaktadır.
YURTDIŞINDAKİ TÜRK BİLİM ADAMLARI DA SÜRECE DAHİL EDİLECEK
YÖK’ün bilim iletişimi seferberliği aynı zamanda uluslararası boyutta stratejik bir öneme sahiptir. Bilim diplomasisinin bir parçası olarak değerlendirilen bu yaklaşım, yurtdışındaki Türk bilim insanlarının da sürece dahil edilmesini ve Türkiye’nin bilimsel kapasitesinin küresel ölçekte tanıtılmasını hedeflemektedir. “Bilim Vatan” ağıyla bu hedef kurumsallaşmakta; akademik hareketliliğin ötesine geçerek bir milli bilim seferberliği anlayışı geliştirilmektedir. Bilimsel etkileşim sadece entelektüel değil, aynı zamanda kültürel ve stratejik bir iletişim biçimi haline gelmektedir.
AKTARMAK DEĞİL ANLATMAK LAZIM
Toplumsal sorunların çözümünde bilimsel bilginin etkin kullanımı, karar vericiler kadar vatandaşların da bu bilgiye erişimini ve anlamlandırmasını gerektirmektedir. İklim değişikliği, pandemi yönetimi, gıda güvenliği, tarım ve yapay zekâ gibi konular, bilimsel verinin doğrudan toplumsal yaşama etki ettiği başlıklardan sadece bir kaçıdır. Ancak bu noktada, yalnızca “bilgiyi anlatmak” değil, “nasıl anlatılacağı” da önemlidir. Akademik dilin karmaşıklığı, teknik terminoloji ya da erişilemeyen yayınlar, vatandaşın bilimsel bilgiyle bağ kurmasını zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla bilim iletişimi, yalnızca içeriğin değil, aynı zamanda yöntemin de sadeleştirilmesini; anlatım biçiminin görsel, hikâyeleyici ve katılımcı araçlarla zenginleştirilmesini gerekli kılmaktadır. Bilim iletişimi dijitalleşmeyle birlikte yeni biçimler almıştır. Sosyal medya platformları, podcast yayınları, YouTube kanalları ve çevrimiçi açık erişimli dergiler, akademik bilginin geniş kitlelerle paylaşılması için önemli fırsatlar sunmaktadır. Ancak bu mecraların etkin ve sorumlu kullanımı, bilim insanlarının dijital medya okuryazarlık becerilerini geliştirmesine bağlıdır. Bilim insanlarının sosyal medya üzerinden yürüttüğü kişisel bilim iletişimi faaliyetleri olumlu/olumsuz örnekler içerebilmektedir. Bu bireysel çabaların daha sürdürülebilir ve yaygın etkiler doğurması için kurumsal destek ve stratejiyle bütünleştirilmesi gerekmektedir. Üniversitelerin bilim iletişimi kapasitelerini artırma hedefi, akademik formasyonla da desteklenmelidir. Bu amaçla, “bilim iletişimi” dersi sunan programların yaygınlaştırılması, iletişim fakülteleri ile fen, mühendislik, tıp fakülteleri arasında disiplinlerarası iş birliklerinin kurulması gerekmektedir.
KOMPLO TEORİLERİNDEN SIYRILIP HAKİKATE ULAŞMAK
Bilim iletişimi, hem bilimsel üretimin toplumsallaşması hem de toplumun bilim okuryazarlığının güçlendirilmesi açısından önemlidir. Özellikle sahte bilgi, komplo teorileri ve dezenformasyonun hızla yayıldığı dijital ortamlarda bilim iletişimi, doğru bilgiye erişim açısından kritik bir rol oynamaktadır. Bilimsel bilginin doğru kanallarla vatandaşa ulaşması daha bilinçli bir toplumun yanı sıra aynı zamanda bilimin daha etik, daha katılımcı ve daha anlamlı bir şekilde gelişmesine katkı sağlayacaktır.