Bir satranç tahtası: Balkanlar

NATO, askeri gücünü barışı korumak için hâlâ Kosova’da tutuyor. Bu da Rusya’nın Sırbistan’a olası bir destek müdahalesinde Rusya ve NATO’nun karşı karşıya gelmesi demek olacak.

Kosova'nın kuzeyindeki Zveçan Belediyesi önünde sabahtan itibaren protesto düzenleyen Sırplar ile NATO'nun Kosova'daki Barış Gücü (KFOR) birlikleri arasında arbede yaşandı.

Zeynep Duygu Coşkuner Araştırmacı – Balkan Çalışmaları

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, yaşanan Sırbistan-Kosova gerilimi üzerine NATO Müşterek Kuvvet Komutanlığı’nın talebiyle Kosova’da görevlendirilmesi, gözleri yeniden bölgeye çevirdi. Sırbistan ile Kosova arasında yaşanan kriz, ülkenin kuzeyinde yaşayan ama Kosova’yı tanımadıklarını söyleyen Sırpların, Kosova hükümetinin bağımsızlık öncesi dönemden kalan Sırp plakalarının yerine Priştine hükümetinin verdiği plakaları kullanmalarını öngören yasal düzenlemeye verdikleri tepkilerden kaynaklanıyor.

Kosova’nın Mitrovica bölgesinde yoğunlaşan Sırplar, Sırbistan’ın da tahrikiyle bu değişikliğe karşı çıkarak, şovenist söylemlerin ön plana çıktığı protestolar düzenlemeye başladı. Sırpların yaşadıkları bölgede 4 Sırp belediye başkanı da kararı protesto için görevlerinden istifa etti. Kasım ayında ise Kosova hükümetinin ilgili yasaya aykırı davrananlara karşı yaptırım uygulamaya başlaması üzerine gerilim yeniden tırmandı. Sırpların tahriklerine karşı Kosova Başbakanı Albin Kurti itidal içerisinde hareket ederken, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Kosovalı Sırpları tahrik etme yoluna gitti. Vucic, Mitrovica Sırplarının korunması için Sırbistan’ın bölgeye 1000 polis göndermesi teklifini ortaya attı. Aynı zamanda uluslararası hukuka göre Kosova devletinin var olmadığını ve Sırbistan’ın bir parçası olduğunu da iddia etti.

GERİLİMİN ARKA PLANI

Fakat Kosova ve Sırbistan gerilimini sadece bugünden okumak yetersiz kalır. İki ülke arasındaki gerilimin geçmişi çok daha eskiye dayansa da esas fitili ateşleyen Tito’nun birden fazla ulusu bir arada yönetme hayaliyle başladı. Yugoslavya’nın lideri Tito çok uluslu ülkesini şu şekilde açıklıyordu: “Ben; iki alfabe, üç dil, dört din, beş millet, altı cumhuriyetten oluşan bir ülkenin lideriyim.” Kulağa hoş gelse de pratikte bu hayal arkasında birden çok katliam, çözümsüz sorunlar ve hala süren çatışmalarla birlikte büyük bir enkaz bıraktı. Tito tarafından kurulan İkinci Yugoslavya’da Kosova, Sırbistan’a bağlı özerk bölge statüsündeydi. Tito’nun Kosova politikası, Kosova’da yaşayan Arnavutlara çeşitli özgürlükler verse de Komünist Parti’nin yönetim kadrosuna ve devletin güvenlik birimlerine Sırpların yerleştirilmesi bölgedeki Arnavutların ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmesi anlamına geliyordu.

Sonuç olarak Kosova’da iç politika her zamankinden karışık ve çözülmez bir hale geldi. Yükselen Sırp popülizminin etkisiyle Slobodan Milosevic gibi aşırı milliyetçi bir liderin iktidara yükselmesi ise ipleri kopartan son hamle oldu. Milosevic kendi yönetim boşluklarını, döneminde yaşanan ekonomik sıkıntıları arka plana atmak için Sırp milliyetçilerini kendi yıkıcı amaçları doğrultusunda şovenist söylemlerle tetikledi. Sırbistan Federe Devleti Cumhurbaşkanı Slobodon Miloseviç, federal anayasaya aykırı olmasına rağmen hem Voyvodina’nın hem de Kosova’nın özerk bölge statülerine son vermişti. Kamu sektöründe çalışan Arnavutların işten çıkartılması, Arnavutça eğitime son verilmesi, Arnavutça basın yayın kurumlarının kapatılması, Arnavutça sokak isimlerinin Sırpça isimlerle değiştirilmesi gibi baskılar şiddetini giderek arttırdı. 1995’te, Dayton Anlaşması öncesinde Miloseviç, Hırvatistan’dan sürülen Sırp azınlığı Kosova köylerine yerleştirmek istedi. Bu şekilde Sırplar, anavatan kabul ettikleri Kosova’da nüfus oranlarını yükseltmiş olacaklardı. Bu baskılar giderek şiddete dönüşmeye başladı. Sırp polisinin Arnavut halkına yönelik uyguladığı saldırılara dayanamayan Arnavutlar Adem Jashari liderliğinde örgütlenerek UÇK’yı (Kosova Kurtuluş Ordusu) kurdu. Miloseviç yönetiminin Kosova merkezinde ve köylerinde Arnavutlara yönelik etnik temizliğe başlaması ve UÇK Komutanı Adem Jashari’nin öldürülmesi uluslararası toplumu ve NATO’yu harekete geçirdi. NATO’nun 78 günlük operasyonu sonucunda Sırpların Kosova’daki saldırıları son buldu ve Sırplar bölgeden çekilmek zorunda kaldı. Savaşta 10 bin Kosovalı öldürülürken milyonlarca insan göç etti. Birleşmiş Milletler ve NATO’nun telkinleriyle Kosova, bağımsızlığını ilan etti.

İSTİKRARLAŞTIRICI GÜÇ TÜRKİYE

Tito döneminden itibaren Yugoslavya’yla iyi ilişkiler kurmaya önem veren Türkiye; Balkanlar’da barış, düzen ve istikrarın yeniden sağlanabilmesi için Sırbistan’la iş birliğinin gerekli olduğunu düşünmekteydi. Fakat Kosova’da şiddet eylemlerinin artması Ankara’yı Sırbistan’la ilişkilerini gözden geçirmeye ve Kosova meselesindeki tavrını netleştirmeye zorladı. Üstelik Kosova’da Sırp ve Arnavut gerilimi arasında sıkışan ve giderek artan sorunlarla yaşayan bir Türk azınlık da vardı. Her ne kadar NATO’nun Mart 1999’dan itibaren Kosova’ya düzenlediği askeri müdahale, BM Güvenlik Konseyi’nden onay almamışsa da, Türkiye, daha önceden söz verdiği şekilde müdahaleyi destekledi ve hatta aktif olarak da katıldı.

NATO, askeri gücünü barışı korumak için hâlâ Kosova’da tutuyor. Bu da Rusya’nın Sırbistan’a olası bir destek müdahalesinde Rusya ve NATO’nun karşı karşıya gelmesi demek olacak.

Türkiye, taraflar arasında gerek sahada gerekse masada arabulucu olma rolünü geçmişten bu yana sürdürdü. Bugün ise bu role daha yüksek ve emin bir sesle devam ediyor. Kosova’da yaşanan son krizde NATO’nun bölgeye Türk askerini göndermesinin en önemli sebebi Türkiye’nin bölge halkında büyük bir güven oluşturmasıdır. Balkanlar’da büyük güçler altında ezilen mazlum halkın daima güvenli limanı olan Türkiye, geçtiğimiz günlerde yaşanan gerilimden sonra tarihi boyunca hiçbir katliama imza atmamış şanlı ordusunu bölgeye yeniden gönderdi. Kosova Sırbistan arasındaki bu gerilimin nereye varacağını ilerleyen günlerde hepimiz göreceğiz fakat şu değişmez bir gerçek ki; büyük güçlerin satranç tahtası Balkanlar’da oyunun kurallarını başkaları belirlese de bölge mazlumlarının lehine şahı çeken hep Türkiye olacak.