Rabia Albayrak Değirmenci, Editör, Yüksek Lisans Öğrencisi
Geçtiğimiz şubat ayında ülkemizi yasa boğan depremlerle sarsıldık. 50 bine yakın canımızı toprağa verdik. Depremden etkilenen pek çok insanımızın tedavisi çeşitli hastanelerde sürüyor. Hatay ve Kahramanmaraş’ta geçirdiğim günler, hayatıma artık eskisi gibi devam edemeyeceğimi öğütledi bana. Bir yanda yıkım diğer yanda tüm yaşama refleksini ortaya koyarak hayata devam etme içgüdüsü. Bir yanda feryat, diğer yanda sükût. Dönüp arkaya bakınca geriye en çok da evlerimizi yuva yapan şeyin muhabbet olduğu gerçeği kaldı.
BİR ÇANTAYA NELER SIĞAR?
Gelelim kendi yolculuğumuza vesile olan projeye. Kuzenimiz Feyza Değirmenci, hepimizin boğazını düğümleyen depremin ardından, bölgedeki çocukları sevindirmek için ne yapsak diye düşünmüş. Sonunda “Hayal Çantam”ın fikir anası olarak diğer kuzenlere aklındakileri heyecanla aktardı. Dakikalar içinde, küçücük bir çanta, içine dünyaları alarak büyüdü. Tanıyan tanımayan herkes “çorbada benim de tuzum olsun” deyip kulak verdi çağrımıza.
Kırtasiye malzemeleri, oyuncaklar, boyama kitapları derken bir baktık kolilerce çanta gönüllülük esasıyla hazır ve nazır sahipleriyle buluşmayı bekliyor. Paketler tamamlanınca öncü kuvvet olarak eşlerimizi Hatay’a uğurladık. Onlar bölgedeki organizasyonu tamamlayınca biz de kız kuzenler olarak soluğu Hatay’da aldık.
Kırıkhan’dan Antakya’ya kadar çadır çadır dolandık. Baktık sadece ayaklarımız değil kimi zaman gözyaşlarımız kimi zaman da buruk gülüşlerimiz dolanıyor birbirine. Her girdiğimiz sokakta, özellikle kadınlar, sohbet etmek istiyor. Dinlenmek ve anlaşılmak istiyorlar.
Çocukların yüzü güldükçe bizler iyileşiyoruz. Tam da bu yüzden, deprem bölgelerine gidip vatandaşlarımızla hemhal olmak sadece onlara iyi gelen bir şey değil aynı zamanda gidenin de gönlüne su serpen bir yolculuk. İmkânı olan -özellikle kadınlar- deprem bölgelerini ziyaret etmeli, oturup bir bardak çay içmeli bölge halkıyla.
AYDINLANMAYAN GÖKYÜZÜ
Evladının minik ayaklarını beline dolamış bir anne sıraya girmiş, çadırı için gerekli malzemelerini topluyor. Halime nine bir taşın üstüne oturmuş takma dişini temizliyor. Komando üniformalı Halil büyüyünce ne olacağını anlatıyor. Hatay’da her manzara dönüp dolaşıp bir yas evine çıkıyor.
Cenazelerini tek parça alıp aile töreniyle defnedebilenler kendini şanslı sayıyorlar. Çadırlarda komşuluk çok kıymetli. Herkes kendi kaybının acısını ortak bir kederi paylaşarak aşmaya çalışıyor.
Her ne kadar bahsini açıp kimseye yaşadıklarını hatırlatmak istemesek de birkaç hal hatır sohbetinden sonra kadınlar kendileri açıyor konuyu. Biri söze “İlk günler gökyüzü hiç aydınlanmadı” diye giriyor. Diğeri “En çok da ‘kimse yok mu?’ diye seslenenlere ulaşamamanın çaresizliğini atlatamıyorum!” deyip hıçkırıklara boğuluyor. Bize sadece dinlemek ve kollarımızı muhabbetle açıp sarılmak kalıyor.
VOLVER KADIN TİYATRO OKULU
Hatay’dan birkaç hafta sonra bu kez Volver Kadın Tiyatro Okulu ile rotamızı Kahramanmaraş’a çevirdik. 17-19 Mart tarihleri arasında Yeryüzü Çocukları Derneği’nin Kahramanmaraş Avşar çadırına misafir olduk. Bölgede tiyatro atölyesi yapma fikri, öğrencisi olmaktan gurur duyduğum Yönetmen Ayşe Şahinboy Doğan’dan geldi.
İstanbul ekibinin bir parçası olarak aldığım eğitim sadece tiyatrodan ibaret değildi. Sıkışmışlıklarımla, travmalarımla ve içimde taşıdığım bin bir benle yüzleşmenin muhabbetli bir yoluydu kadın tiyatro okulu. Ayşe Hocanın mesafeleri bir anda aştıran gönlü, yepyeni bağlar kurduran güler yüzü ve Maraşlı kadınların duygularını biraz olsun yaşamalarına imkân tanıyan projeleriyle Yeryüzü Çocukları’nın muhteşem misafirperverliği birleşince ortaya çok şenlikli görüntüler çıktı.
KISIRI SUDANLI AYŞE YOĞURDU, KINAYI KONYALI BEYZA YAKTI
Sudan’dan ülkemize okumaya gelen Ayşe, akşam için kuracağımız kadınlar sofrasında kısır yoğurma görevini üstlendi. Bir çadırdan soğan geldi, diğerinden bulgur. Domates, limon, kıvırcık derken hızlıca bir halka oluşturup malzemeleri muhabbetle birleştirdik.
İkindiye doğru bu kez atölye çalışması için halka kuruldu. Nefes egzersizlerinin ardından, acıdan öfkeye, hüzünden şaşkınlığa kadar onlarca duygu Ayşe Şahinboy Doğan’ın mahareti sayesinde kadınların dilinden dökülüverdi.
Gün batımında kısırları yer soframıza dizdik. Elden ele ayranları dağıtıp afiyetle yedik içtik. Hanımlar arasında afet sebebiyle kına gecesi ertelenenler vardı. Çarşıdan aldığımız kınaları bir güzel karıp avuçlarımıza yaktık. Konyalı Beyza parmaklarımıza dallı güllü desenler bile yaptı. Kadın kadına dayanışmanın en kıymetli hatıraları da bavulumuzda yerini aldı…
PEKİ, NELER EKSİK?
Hemen herkes devletimize minnettar. Dillerinde şükür, kalplerinde sabır. Bununla birlikte en çok zorlandıkları meselelerin başında kalabalık yaşam yerlerinde -özellikle hijyen konusunda- herkesin birbiriyle uyumlu olamaması geliyor.
Bir diğer başlıksa bölgedeki dezavantajlı gruplar. Kadınlar bu grubun başında geliyor. Gönüllülerin ağırlıkla erkek olması, bölge kadınlarının ihtiyaçlarını iletmelerine engel teşkil ediyor.
GÖNÜLLÜ GİTTİK, ZORUNLU DÖNDÜK
Virane sokaklar ve dolmuş gözlerle deprem bölgeleri koca bir matem evi. Kimsesiz pencerelerden sarkan perdeler buralarda nasıl bir acının yaşandığına dair en büyük kanıt. Yaşadığımız bu felaket toplumsal hafızamıza kazınmalı. Çünkü bu acılara yenilerinin eklenmemesi için en önemli dönemeç; farkındalık. Tekraren ülkemizin başı sağ olsun. Deprem bölgelerini yalnız bırakmayalım. Daha çok kucaklaşacak insan, başı okşanacak evladımız var. Velhasıl gönüllü gittiğimiz memleketlerden zorunlu döndük. Bir sonraki kavuşmamızı iple çekiyorum. İyilik iyileştirmeye devam edecek. Bizi de ne olursa olsun muhabbet kurtaracak!