Prof. Dr. Yusuf Tekin / Millî Eğitim Bakanı
Eğitim sistemimizin son çeyrek yüzyıldaki dönüşümüne ilişkin olarak kaleme aldığımız bu yazı dizisinin önceki bölümlerinde, AK Parti iktidarlarının 2002 sonrasında ortaya koyduğu istikrarlı ve güçlü yönetim perspektifi eşliğinde, eğitim alanının kurumsal açıdan nasıl yeniden organize edildiğini ve vesayetçi karakterinden arındırılarak demokratikleştirildiğini etraflıca analiz etmiştik. Bu yazıda ise parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtiğimiz 2017 yılından başlayarak günümüze dek devam eden süreci irdeleyecek, eğitim sistemimizde yaşanan paradigmatik dönüşümünün nasıl Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli gibi bütüncül bir modele doğru evrildiğini izah etmeye çalışacağız.
2017-2025: EĞİTİMDE İNŞA DÖNEMİ
Öncelikle ve en genel ifadesiyle belirtmek gerekir ki Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin sağladığı yasal zemin ve kurumsal imkânlar sayesinde, eğitim alanını, evrensel ilke ve değerlerin yanı sıra yerli ve millî bir bakış açısıyla dönüştürme gücü ve kapasitesi önemli ölçüde artmıştır. Yeni yönetim sisteminin karakterize ettiği bu dönemin merkezinde, sistemin dağınık yapısını bir araya getiren, daimî reformlar yerine yapısal bir yeniden kuruluş teklif eden, her alanda adım adım kamu güvenini inşa eden stratejik bir akıl yatmaktadır.
Okul öncesinden üniversitelere dek uzanan bir bütünlük içerisinde, eğitim ortamlarının her yönüyle ve tüm aktörleriyle birlikte geliştirilmesine odaklanan bu stratejik akıl; okul merkezli iklimin oluşturulmasını, ölçmede güvenin sağlanmasını, dijital kamusal kapasitenin inşa edilmesini, öğretmenlik ekosisteminin kurulmasını ve mesleki eğitim vizyonunun hayata geçirilmesini içermektedir.
Hatta bu dönemin eğitim sistemimiz açısından kelimenin gerçek anlamıyla bir yeniden kuruluş evresi olduğu bile söylenebilir. Zira geçmişten tevarüs edilen sorunların ve yasakçı-vesayetçi zihniyetin tasfiyesine dönük mücadeleler ekseninde şekillenmiş olan 2017 öncesindeki AK Parti iktidarlarının kazanımlarına ek olarak, bu dönemde eğitim alanını geleceğin inşası bağlamında ve proaktif-özgürlükçü bir vizyonla yapılandırma imkânına kavuşulmuştur.
Okul merkezli bir iklim, ölçme ve değerlendirmede güvene dayalı bir standart, dijitalleşmeyle desteklenen bir kamu kapasitesi ve öğretmenlik mesleğini sistemin asli aktörü olarak konumlayan bir yapı aynı anda olgunlaştırılmıştır. Nitekim bu yapının küresel salgın ve asrın felaketi olarak nitelendirilen büyük deprem gibi ağır sınavlar esnasında sağladığı esneklik, eğitimi kesintisiz bir şekilde sürdürebilme becerimizi beslemiş, karar alma süreçlerinde meşruiyeti diri tutan toplumsal bir mutabakatı da güçlendirmiştir.
KURUMSALLAŞMA İRADESİ
2017 sonrasında atılan adımlarla dinamik ve rasyonel bir temel üzerine bina edilen bu yapının arka planında, küresel ve/veya ulusal düzeydeki gelişmelere koşut bir şekilde kendisini yenileyebilen güçlü bir kurumsallaşma iradesi bulunmaktadır. Nitekim eğitimin mekânsal vatanı olan okulun sistem içindeki merkezî ve asli rolünü tahkim edebilmek amacıyla yürütülen kurumsallaşma sürecinin tüm halkaları ölçülebilir, denetlenebilir ve kamuoyunca takip edilebilir bir standarda kavuşturulmuştur.
Ölçme-değerlendirme zinciri baştan sona tekrar kurgulanmış; soru üretiminden sınav güvenliğine, sonuç analizinden yönlendirmeye kadar tüm aşamalar adalet duygusunu güçlendiren bir mimari içinde yeniden tasarlanmıştır. Sınav güvenliğine ilişkin tedbirlerin yanı sıra sınavın amacı da değişmiştir. Yeni Ölçme ve Değerlendirme Yönetmeliği ile ortak yazılılar, sınav haftası uygulamaları ve sınav analizleri, okulun pedagojik ritmine uygun bir çerçeveye yerleştirilmiştir. Türkçe ve yabancı dilde dört temel beceriyi (dinleme, konuşma, okuma, yazma) birlikte ölçen uygulamalar yaygınlaştırılmıştır. Bu ve benzeri adımlar öğretmenin inisiyatifini artırmış, sınıfın özgül bağlamını ve öğrencinin bireysel farklılıklarını daha görünür kılmıştır. Böylece pedagojik dikkatin yeniden öğrencinin anlam kurma sürecine ve öğretmenin yöntem tercihlerine odaklandığı bir zemin oluşmuştur.
DİJİTAL EKOSİSTEM
2019’un sonundan itibaren dünyayı sarsan Covid-19 salgını, kurulan bu mimarinin sağlamlığını sınamıştır. Kapanmaların en yoğun günlerinde dahi eğitim hizmetini aksatmadan sürdürebilme çabası, dijital altyapıyı “acil durum çözümü” olmaktan çıkarıp rutin bir kamusal kapasiteye dönüştürmüştür. FATİH altyapısının güçlendirilmesi, EBA’nın içerik-canlı ders-platform bütünlüğü ve TRT EBA yayın akışları, öğretmenin sınıf içi kararlarını besleyen öğrenme-izleme panelleriyle birlikte çalışmıştır. Çevrim içi ve yerinde telafi programlarıyla bütünleşen rehberlik uygulamaları, sistemin dayanıklılığını belirgin biçimde artırmıştır. Böylece ölçeklenebilir bir dijital kamusallık oluşmuştur. İçerik için kalite güvencesi, erişimde eşitlik, kişisel verilerin korunması ve siber güvenlik standartları kurumsal işleyişin asli unsurları hâline gelmiştir. Sosyal, sportif ve sanatsal destek eğitimleri gibi tamamlayıcı mekanizmalar ise öğrenmenin sürekliliğini güçlendirmiştir. Oluşturulan bu dijital ekosistem ölçeklenebilirlik, süreklilik ve erişim eşitliği kriterlerini aynı anda karşılayan olgun bir kamu hizmeti düzeyine ulaşmıştır.
Küresel salgınla edinilen bu kurumsal öğrenme, 2023’teki büyük deprem sonrasında eğitimin yeniden ayağa kaldırılmasında belirleyici olmuştur. Esnek yerleştirme ve nakil işlemleri, taşıma çözümleri, geçici eğitim birimleri ve barınma olanaklarının hızla devreye alınması; telafi-uyum programları ve psikososyal destek merkezlerinin sahada örgütlenmesi; öğretmen görevlendirmelerinin ihtiyaca göre yeniden düzenlenmesi ve materyal/cihaz-bağlantı desteklerinin odaklı biçimde dağıtılması sayesinde öğrencinin okulla bağı kısa sürede yeniden tesis edilmiştir. Bölgeye dönük çevrim içi ve yüz yüze telafi uygulamaları eş zamanlı olarak yürütülmüştür. EBA canlı ders kapasitesi ve özel yayın kuşakları, fiziksel imkânların sınırlı kaldığı günlerde sürekliliği desteklemiştir. Bugün ölçülen kullanım ve erişim verileri, canlı ders eş zamanlı kapasitesi, içerik havuzu genişliği ve güvenlik katmanları bakımından sistemin deprem öncesi seviyelerin üzerine çıktığını göstermektedir. Söz konusu artış, yerel koşullara uyarlanabilen, kırılgan gruplara hızlı erişim sağlayan ve kararlarını veriyle kalibre eden bir yönetişim anlayışının somut çıktısıdır.
Bu nedenle dijital ekosistemin olgunluğu, eğitimi teknolojiye taşımaktan öte, kalite-erişim-güven-süreklilik dengesini eğitim kültürünün içine yerleştiren bir anlayışı ifade etmektedir. Okul merkezli iklim korunurken içerik üretimi pedagojik bir çerçevede sürdürülmüş, erişim imkânları genişlemiş, veri mahremiyeti ve siber güvenlik kamu güveninin doğal dayanaklarına dönüşmüştür. Bugün ortaya çıkan tablo, kullanım ve erişim göstergeleri bakımından afet öncesi seviyeleri aşan, kesintiye dirençli, adaleti gözeten ve toplumsal meşruiyeti besleyen bir kamu hizmetidir.
ÖĞRETMENİN ROLÜ
Tabii bu kamu hizmetinin sorunsuz ve sürdürülebilir bir şekilde sunulabilmesinin ön ve zorunlu koşulu, eğitimin ana aktörü olan öğretmenin sürece aktif ve asli bir unsur olarak katılımını temin edecek mekanizmalar üretmektir. Nitekim sonraki yazılarda ayrıntılarıyla açıklanacağı üzere, öğretmenlik mesleğinin güçlendirilmesi yönünde atılan adımlarla söz konusu mekanizmalar bir bir hayata geçirilmiştir. Kariyer basamakları, sürekli mesleki gelişim ve okul temelli öğrenme üçgeni etrafında oluşturulan politika seti, öğretmenin meslek içi hareket alanını belirgin biçimde genişletmiştir. Çevrim içi platformlar ile yerinde programların birlikte kullanıldığı sistem; ölçme okuryazarlığından farklılaştırılmış öğretime, sınıf yönetiminden dijital araçların pedagojik kullanımına uzanan pratik bir yetkinlik seti üretmiştir. Öğretmenin gelişimi, öğrencinin başarısıyla eş zamanlı bir değişken olarak konumlanmıştır. Sınıf içi rehberlik yeniden görünür olmuş ve kurumsal güvenin en sağlam dayanaklarından biri hâline gelmiştir.
MESLEKİ EĞİTİM
Eğitim sistemimizdeki dönüşümün stratejik önceliklerinden biri de meslekî eğitim alanı olmuştur. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde yürütülen mücadeleler neticesinde antidemokratik uygulamaların tasfiyesi sağlanmış, katsayı sorunu ortadan kaldırılmış ve meslek liselerinin önü açılmıştır. Yönelim kanalları genişletilerek okulun itibarı ve ortaöğretimden yükseköğretime geçiş imkânları güçlendirilmiştir. Okul ile üretim hayatı arasında kurulan düzenli iş birlikleri, yerel ihtiyaç analizlerine dayalı program esnekliği, güvenli ve denetlenebilir işletmede beceri eğitimi uygulamaları ve istihdama geçişi kolaylaştıran yönlendirme mekanizmaları bu değeri kalıcılaştırmıştır. Program tasarımı ve sertifikasyon süreçlerinden işletme-okul iş birliklerine, bölgesel kalkınma boyutundan yaşam boyu öğrenmeye kadar uzanan yönleriyle münhasıran ele alınmayı ve ayrıntılı bir şekilde analiz edilmeyi hak eden bu başlığa ilişkin detaylara ilerleyen yazılarda değinilecektir.
MAARİF MODELİNE DOĞRU
Eğitim alanında bugün itibarıyla ulaştığımız düzey, teknik iyileştirmelerin toplamıyla sınırlayamayacağımız denli güçlü bir nitelik sıçramasına karşılık gelmektedir. Kuşkusuz ki süreçlerin rasyonelleşmesi, ölçme araçlarının gelişmesi ve dijital kapasitenin artması önemli kazanımlar sağlamıştır. Ancak asıl dönüşüm, eğitimi yeniden tanımlayan bir kamu sorumluluğu fikrinin hayat bulmasında, güvenilir yapılar ve adil mekanizmalar aracılığıyla toplumsallaşmasında yatmaktadır.
Nitekim Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli (TYMM), bu fikrin vücut bulmuş hâli olarak temayüz etmiştir. TYMM, eğitimi sadece bireysel başarı ve performans çerçevesinde değil; toplumsal adaletin, müşterek sorumlulukların ve ortak iyiye yönelmiş bir ahlakın taşıyıcısı olarak yeniden konumlandırmayı esas alan bir anlayışı temsil etmektedir. Bir sonraki yazıda, bu anlayışın müfredat tasarımına nasıl yansıdığı, hangi pedagojik, ahlaki ve epistemolojik ilkeler etrafında şekillendiği kapsamlı bir şekilde değerlendirilecektir.