Görme engellilere yönelik sessiz mobbing

Fotoğraf: Arşiv

Dr. Mustafa Öztürk - Medipol Üniversitesi

İş yerinde sistematik dışlama, küçük düşürme ve görmezden gelme gibi psikolojik baskıların tümüne “mobbing” diyoruz. 1980’lerde literatüre giren bu kavram, bugün hâlâ birçok kurumda hem görünür hem de görünmez biçimlerde yaşanıyor. Ancak bazı gruplar var ki, onların yaşadığı mobbing, sessizlik içinde daha da derinleşiyor. Görme engelli bireyler, bu sessiz mobbingin en görünmez kurbanlarından biri. Özellikle eğitim sektörü gibi “duyarlılık” ve “eşitlik” ilkelerinin merkezde olması gereken alanlarda yaşanması, düşündürücü olduğu kadar rahatsız edicidir.

“VARIZ AMA YOK GİBİYİZ”

Yakın tarihli bir nitel araştırma, görme engelli eğitim çalışanlarının yaşadığı baskıları çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Bu çalışanların büyük kısmı; toplantılarda söz hakkı verilmemesi, mesleki yeterliliklerinin sorgulanması, görsel içerikli duyurularla dışlanmaları, dijital belgelerin erişilemez olması, sistemlerin ekran okuyucularla uyumsuzluğu, görev dağılımlarında yok sayılmaları gibi uygulamalarla karşı karşıya kalıyor. Bu bireyler, zamanla “kendi varlığımı sorgular hale geldim” diyecek noktaya geliyor.

Katılımcıların çoğu, “Ne yaparsam yapayım görünmüyorum” hissine kapıldıklarını ve bu nedenle gönüllü işlerden geri çekildiklerini belirtiyor. Kurumsal dışlanma, bireysel yalnızlığa; yalnızlık ise zamanla özgüven kaybı, tükenmişlik ve psikolojik yıpranmaya dönüşüyor. Görme engelli bireylerin görev verilmeden kurum içinde sadece “bulundurulması”, bir başka ayrımcılık biçimidir. Sözde değil, özde kapsayıcılık isteniyor.

ERİŞİLEBİLİRLİK SADECE FİZİKSEL DEĞİL, İLETİŞİMSEL DE OLMALI

Erişilebilirlik denilince çoğu zaman rampalar, asansörler, fiziksel düzenlemeler akla geliyor. Oysa engellilik yalnızca fiziki bir durum değildir. Bilgiye erişim, iletişimde şeffaflık ve kurumsal süreçlere katılım da erişilebilirliğin temel bileşenidir. Birçok görme engelli çalışan, toplantı saatlerinden dahi geç haberdar olmakta; belgeleri okuyamamakta; yöneticiler tarafından geri plana atılmaktadır. Bu tablo yalnızca bir birey sorunu değil; bir kurumsal kültür sorunudur.

Araştırmalar ve gözlemler göstermektedir ki, görme engelli bireylere yönelik mobbingin temelinde; erişilebilirlik eksikliği, yetersiz kurum içi farkındalık, önyargılı tutumlar, etkisiz destek mekanizmaları, engelli haklarının tanınmaması gibi unsurlar yer almaktadır. Bu sorunların hiçbiri “niyet” ile açıklanamaz. Çünkü 5378 sayılı Engelliler Hakkında Kanun, kamusal ve kurumsal alanlarda eşitliği ve erişilebilirliği bir tercih değil, yasal bir zorunluluk olarak tanımlar.

HAK TEMELLİ VE KATILIMCI YAKLAŞIM

Görme engelli eğitimcilerin maruz kaldığı bu yapısal mobbinge karşı, şu adımlar acilen atılmalıdır:

Erişilebilir dijital altyapılar geliştirilmeli (ekran okuyucu uyumu, sesli duyurular vb.), engellilik farkındalığı eğitimi tüm çalışanlara ve yöneticilere verilmeli, adil görev dağılımları yetkinliğe dayalı yapılmalı ve önyargıdan arındırılmalıdır.

Bağımsız şikâyet ve destek mekanizmaları oluşturulmalı ve engelli çalışanlar, kurum içi politika süreçlerine aktif biçimde dâhil edilmelidir.

Nihayetinde erişilebilirlik bir lütuf değil haktır.

Görme engelli bireylerin yaşadığı sessiz mobbing; sadece bir psikolojik baskı değil, eşitliğe dayalı kurumsal kültürün yokluğunun bir yansımasıdır. Bu bireyler, sadece çalışma hakkı değil, eşit katılım hakkı talep ediyor. Görünür olmak, sadece fiziksel varlıkla değil; değer görmekle, söz sahibi olmakla mümkündür.

Unutulmamalıdır ki; sessiz mobbing, en derin yarayı sessizce açar…