Oral Toğa / Araştırmacı
İran’ın Afrika ile ilişkileri, devrimin ilk yıllarından beri süreklilik arz etse de son iki yılda daha da belirgin hale gelmiştir. İran, politikalarını Batı karşıtı söylem ve dayanışma üzerine formüle etse de İran’ın Afrika politikasında reel politika, ideolojik yaklaşımlar kadar belirleyicidir. Zira İran, Batı’nın izolasyonundan kurtulmak, Batı etkisini kırmak, uranyuma ulaşmak, ekonomisini güçlendirmek, BM’de lehine oy sayısını artırmak gibi birçok hedefe sahiptir.
KITA ÜLKELERİ RAHATSIZ
Bu kapsamda Cihad-ı Sazendegi, Bonyad-ı Mustazafan, Bonyad-ı Daneş gibi kurumlar on yıllardır Afrika’ya “insanî” yardımlarda bulunmaktadır. Çeşitli bakanlıklar, kurumlar ve üniversiteler de bu politikaların bir diğer uygulayıcılarıdır. İran bu yardımlara paralel olarak zamanla askerî varlığını da sahada artırmaya başlamıştır. Öyle ki Süleymani suikastı sonrası halefi İsmail Kaani’ye bizzat Devrim Rehberi Hamenei, Afrika’da direniş hareketlerini teşvik etme ve yeni “direniş güçleri” oluşturma çalışmaları suretiyle ülkenin stratejik derinliğini Orta Doğu’dan Afrika’ya doğru genişletmesi yönünde talimat vermiştir. Bugün İbrahim Reisi’nin yürüttüğü aktif Afrika siyaseti de bunun siyasi ayağını oluşturmaktadır.
Söz konusu faaliyetlerden rahatsız olan Afrika ülkelerinden ise tepkiler yükselmeye başlamıştır. Örneğin Fas, ayrılıkçılara verilen destek yüzünden İran’la diplomatik ilişkilerini keserken Nijerya ise Şii din adamı Zekzeki’yi baskı altına alarak faaliyetlerine engel olmaya çalışmaktadır. Etiyopya ise iki yıl önce BAE büyükelçiliğine saldırı hazırlığındaki İran’a ait bir istihbarat şebekesini çökerterek İran’ın bütün faaliyetlerini yakından takip etmeye başlamıştır. İran’ın Afrika Boynuzu’ndan Batı Sahra’ya kadar geniş bir alanda yürüttüğü örtülü faaliyetler son beş senedir artan bir şekilde açık kaynaklara da yansımaya başlamış ve özellikle İsrail ve ABD merkezli düşünce kuruluşları tarafından konuyla ilgili birçok analiz ve rapor yayınlanmıştır.
EN BÜYÜK RAKİP TÜRKİYE
Kıtada ABD, Fransa, İngiltere, Çin ve Rusya gibi küresel güçlerin yanı sıra Türkiye, Suudi Arabistan, BAE ve İsrail gibi ülkeler de Afrika’da aktif politikalar yürütmektedir. Bu çok aktörlü yapıya rağmen İran medyasında ezici bir şekilde Türkiye’nin kıtada yürüttüğü politikalar ve faaliyetler yer bulmaktadır. Özellikle Reisi’nin Afrika ziyaretleri döneminden bu yana geçen iki ay içinde “Türkiye’nin Afrika ile ticari ilişkisi İran’ın 40 katı”, “İran’ın rakiplerinin Afrika’da ne işi var?”, “Türkiye’nin Afrika kıtasındaki nüfuzunun yolu ve rolü”, “İran ve Afrika arasındaki ticarette yüzde 100 büyüme: Türkiye’yi geçmenin zamanı geldi” gibi başlıklarla onlarca analiz yayınlanmıştır. Birçok İranlı kanaat önderi de Afrika ile ilgili konuları ele alırken Türkiye’nin Afrika siyasetinden örnekler vermekte ve İran’ı Türkiye ile kıyaslamaktadır.
Türkiye’nin Afrika’daki bütün yatırımları, iş adamlarının faaliyetleri, Türk Hava Yolları’nın seferleri, diplomatik temsilcilik sayısı, Yunus Emre ve Maarif Vakfı gibi kurumların faaliyetleri ve daha birçok konu İran basını tarafından işlenmekte ve çoğu haberde Türkiye, kıtadaki tek rakipmiş gibi servis edilmektedir. Afrika politikaları için her zaman Türkiye bir ölçüt olarak kullanılmaktadır. Sürekli olarak rakamlar verilmekte ve İran’ın bu yarışta öne geçmesi gerektiği vurgusu her analizde işlenmektedir.
ANKARA TEDBİRİ ELDEN BIRAKMAMALI
İşin ticari rekabet boyutu bir yana bırakılırsa güvenlik açısından bu konu Türkiye’nin aleyhine gelişecek olaylara zemin hazırlayabilir. Zira İran, Türkiye’ye karşı sahada kazanım sağlamak ve söz konusu rekabeti lehine çevirmek için ilişkiler kurduğu ağlar üzerinden kara propagandadan terör saldırılarına kadar çeşitli hamleler gerçekleştirebilir. İran’ın Yemen’deki, Kenya’daki, Güney Sudan’daki, Tanzanya’daki ve Mozambik’teki paydaşlarına silah ve diğer teçhizatın aktarımı için Somali’yi bir üs olarak kullandığı raporlara açıkça yansımaktadır. Ayrıca DMO üzerinden Somali’deki suç ağları ve Eş-Şebab’la ilişkiler geliştirdiği, Somali’de petrol kaçakçılık ağı kurarak Afrika’nın her yanına petrol sattığı, bu yolla da ABD’nin petrol yaptırımlarını deldiği yine açık kaynaklara yansımış durumdadır.
Bütün bunların yanında İran, Afrika’daki ideolojik faaliyetleri üzerinden elemanladığı siyahileri çeşitli yollar üzerinden Türkiye’ye yerleştirebilir. Keza sahada yapılan mülakatlarda da İran üzerinden Türkiye’ye giriş yapan birçok Afrikalıdan bahsedilmektedir. Bu kişilerin hangi yollarla Afrika’dan İran’a gittiği, orada ne yaptığı ve Türkiye’ye hangi motivasyonlarla nasıl geldiği iyi anlaşılmalıdır.
Özetle İran’ın Afrika ülkelerindeki “insani” faaliyetlerinin yanında DMO üzerinden askeri varlığını artırarak vekil güç ağını derinleştirdiği görülmektedir. İran iç kamuoyunda ise kıtada başka önemli aktörler yokmuşçasına hususen Türkiye’den bahsedilmesi dikkat çekicidir. İran’ın günden güne derinleştirdiği bu ağları ileride Türkiye’nin faaliyetlerini baltalama ve caydırma maksatlı kullanmaya çalışması ihtimaline karşı temkinli olmak gerekmektedir.