Prof. Dr. Süleyman Doğan / Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi
Merhum Nurettin Topçu’nun Maarif Davamız adlı kitabında, Bir milletin saygınlığının ve medeni milletler arasında yerini almasının, eğitim ordusuna gösterilen saygınlıkla ölçülebildiğini belirtir. Bu bakımdan hem mevzuatlar açısından öğretmen güçlü kılınmalı hem de başta ekonomik haklar olmak üzere öğretmenlerin özlük hakları mutlaka mevcut durumdan daha ileri noktalara taşınmalıdır.
ADANMIŞLIK DUYGUSU
Öğretmenlik mesleği, bir adanmışlık ve heves ile yapılabilecek bir meslektir. Öğrencilere bir şeyler öğretmek, onları eğitmek, yaşları ne olursa olsun onlara bir şeyler verebilmek çoğu zaman maddiyat ile ölçülemez bir gurur ve huzur kaynağıdır. Literatürdeki çalışmalar incelendiğinde hepsi olmasa da bazılarının sonucunda öğretmenlerin de meslek hayatlarının ilk yıllarında tükenmişlik yaşadığı görülmektedir. Öğretmenlik için kısa bir süre sayılsa da ilk yıllar içerisinde çalışma hevesinin kırılması, kişinin beklediğinden farklı bir ortamla karşılaşması, basiretsiz yöneticiler, adaletsiz ücretlendirme ve yanlış politikalar sebebiyle tükenmişliğin yaşanması olasıdır. Öğretmenlerin okullardaki branşlara göre norm durumları; doğru, düzgün ve dengeli bir şekilde yapılmamaktadır. Bazı okullara ihtiyaç olmadığı halde çok öğretmen atanıyor. İhtiyaç olan okullar da öğretmensiz kalıyor. Bu sorunu çözmek için de bakanlığın bu işe el atması gerekiyor. Hangi okulda, hangi branştan, kaç öğretmene ihtiyaç varsa buna göre atama ve yerleştirme yapılmalıdır.
Eğitim ve öğretimde ücretli öğretmenlik de ciddi bir problemdir. Normalde hasta veya farklı durumlarla görevinde bulunmayan öğretmenin yerine ücretli öğretmen görev yapar. Öğretmenin izin durumunda bile olsa ücretli öğretmenlik değil vekil öğretmenlik seçeneği ön planda olmalıdır. Çünkü ders ücretli öğretmenle vekil öğretmen arasındaki ücret ve özlük hakları farkından kaynaklı idarî ve meslektaş yaklaşımı farklılaşmaktadır. Öğretmenlerin kendi branşına vekillik yapabilmesi hem sembolik düzeyde hem de öğretmenlik meslek algısı bakımından eğitime verilen önemi arttıracaktır. Bugün pedagojik formasyonu olmayan hatta iki yıllık ön lisans mezunu bireyler rahatlıkla derslere girebilmektedir. Öğretmenlik bu uygulamalar ile herkesin yapabileceği basit bir iş gibi görülmektedir. Bir doktorun yerine diploması olmayan birinin gelip doktorluk yapması büyük bir skandal olurken, eğitim formasyonu olmayan birinin öğretmenlik yapması da kabul edilmemelidir. Gereken önlemler; adil atamaların yapılması ve öğretmenlik mezunu pedagojik formasyona sahip kişilerin tercih edilmesidir.
DİJİTAL ÇAĞ
Dijital çağ diye tanımlayabileceğimiz zaman diliminde tüm hayatını avuç içi kadar cihazlara sığdıran her yaş grubundan öğrencinin vücudun bir parçası haline gelen akıllı cihazlarla ilgili sınıf yönetimi ve hatta okul yönetimi sorunları ortaya çıkmaktadır. Öğrenci-öğretmen ilişkisini değiştirmekle kalmayıp; sınıf yönetimini, ders işleyişini, ölçme-değerlendirmeyi ve daha birçok eğitim parametresini değişikliğe uğratmaktadır. Bu değişiklik bir eğitim modeli ya da programıyla desteklenmediği için geleneksel eğitim alan öğretmenler ve aileler de bu dijital dünyanın bir parçası olmalarına rağmen öğrenci- öğretmen ilişkisini bu parametre üzerine kuramamaktadır.
Öğrenci merkezli eğitim modelinde iki sonuç ortaya çıkarıyor. Bu sonuçlardan biri öğrenci öğretmen çatışması, diğeri eğitimin içine dâhil edilemeyen geniş öğrenci kitlesidir. Geleneksel dünya ile dijital dünya arasında sıkışmış öğretmenler ve öğrenciler ilişkilerini değiştirdi. Akıllı telefonların çocuk için daha çok gelişimine katkı sağlayacak bir araç olarak tanımlanması ve kullanılması amaçlanmalıdır. Çocukların dijital dünyasına yönelik bir eğitim modeli ya da programı olmadığı için geleneksel eğitim alan öğretmenler, kendileri de dijital dünyanın parçası olmalarına rağmen bu ilişkiyi kurmakta zayıf kalmaktadırlar.
EĞİTİM-ÖĞRETİM NEFERLERİNİN SORUNLARI
Sorunların başında; öğretmenlerin kendilerini geliştirme imkanlarının yetersizliği, müfredata dayalı eğitim programlarının sürekli değişmesi, ayrıca müfredatın güncel olmaması ve öğrencilere gerçek hayatta işlerine yarayacak becerileri kazandırmada yetersiz kalması, günlük ders saatlerinin çok fazla olması, eğitimin kalitesinden ziyade bilgi ile ne kadar para kazanılabileceğinin öne çıkması, eğitim fakültelerindeki eğitim program ve müfredatının çağın gerisinde kalması, proje okullarına yapılan atamaların öğretmenler arasında yarattığı huzursuzluklar ve sendikaların öğretmenleri yeteri kadar iyi temsil edememeleri ve bundan kaynaklı rahatsızlıklar yer almaktadır.
Geçmişten günümüze hiç değişmeyen öğretmen sorunu yeterli miktarda maaş alınmamasıdır. Bu durum özel sektörde öğretmenlik yapanlar için içler acısıdır. MEB’e bağlı kadrolu öğretmenlerin bir kısmı garanti maaş düşüncesi ile idealist bir tutum sergilemezken, özel sektör çalışanları oldukça az maaşlarla çok fazla iş yükü altında ezilmektedir. Özel sektörde öğretim, patronların keyfine göre değişen ve istikrarsız maaş ödemesi ile öğretmeni mağdur eden niteliksiz bir öğretim sürecini ortaya çıkartmaktadır. Eğitim sistemindeki en önemli aktör, elbette öğretmendir.
Nitelikli öğretmen eksikliği, özellikle kırsal bölgelerde, eğitim kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Öğretmen Akademileri olarak nitelendirilebilecek çalışma içerikleri oluşturulmalı; eğitim, kültür, sanat, spor, kişisel gelişim gibi alanlarda öğretmenler için atölye programları yapılmalıdır. Eğitim alanında dünyada çok büyük değişimler gerçekleşirken, toplumsal değerlerimizi, tarihimizi ve kültürümüzü referans alarak eğitim politikasını şekillendirmemiz gerekir. Dünyada bu anlamda gelişmeleri de ıskalamadan kendimize ait yepyeni bir eğitim sistemi ve yepyeni bir eğitim felsefesi inşa etmek zorundayız. Türkiye’nin eğitim sistemini daha etkili, adil ve kapsayıcı hale getirmek elzemdir. Bu duygu ve düşüncelerle tüm meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum.