Siyasette Erdoğan’ın dönüştürücü gücü

Recep Tayyip Erdoğan’ın her seçim zaferi, siyasetin temel dönüşümünü de beraberinde getirmiştir. Temel hak ve özgürlükler konusunda son derece katı olan askeri, bürokratik yapılar yanında siyasi partiler de bu dönüşüme ayak uydurmak zorunda kalmıştır. O yüzdendir ki, daha dün başörtüsüne özgürlük yasasını AYM’ye taşıyan CHP bugün muhafazakâr seçmenden oy alabilmek adına “başörtüsüne anayasal güvence” söylemini dile getirebilmektedir.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Faruk Önalan / Yazar

Türkiye siyasi tarihinin en önemli ve kritik dönüm noktası nedir şeklindeki bir soru karşısında ilk akla gelecek olan cevap, hiç şüphesiz 14 Ağustos 2001 tarihi olacaktır. O gün Bilkent Otel’de gerçekleştirilen tarihi toplantı ile birlikte ülkenin değişim ve dönüşümü yolunda ilk adım atılmıştır. Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) kuruluşunda konuşan Recep Tayyip Erdoğan, “Bugünden sonra Türkiye’mizde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” sözleriyle aslında bugünlerin ve bugünden sonra yaşanacaklarının işaretini vermiştir. Gerçekten de dediği gibi oldu ve o günden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Erdoğan liderliğindeki AK Parti 21 yıl içinde birçok seçim zaferine imza attı ve hiç geriye düşmedi, her yarışı önde bitirdi. 3 Kasım 2002 tarihinden bu yana 6 genel, 4 yerel seçim kazanıldı. 3 referandum ve 3 Cumhurbaşkanı seçiminde de (4.’sü 28 Mayıs günü netleşecek) seçmen “Erdoğan ve AK Parti” dedi.

ÖLDÜRMEYEN ŞEY GÜÇLENDİRDİ

İktidar ilk önce, 13 ilde 46 defa uzatılarak 15 yıl süren OHAL uygulaması ve yargı bağımsızlığına gölge düşüren Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ni (DGM)kaldırmıştır. Vatandaşların günlük yaşamlarında kullandıkları farklı dil ve lehçeleri öğrenilebilmeleri için özel kurslar açılması Cumhuriyet tarihinin en radikal değişimlerindendir. “Yaşayan Dil ve Lehçeler” adı altında 5, 6, 7 ve 8. sınıflar için Kurmancî, Zazakî, Adığece (Kiril/ Latin Alfabesi’ne göre), Abazaca, Lazca, Gürcüce, Boşnakça ve Arnavutça seçmeli dersler konulmuştur. Ayrıca farklı dil ve lehçelerde yüksek lisans ve doktora bölümleri açılmıştır. Büyük bir devrim olarak TRT Kürdi (TRT Şeş) yayın hayatına başlamıştır. Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin yakınlarıyla kendi anadillerinde görüşmesine imkân sağlayan yönetmelik yürürlüğe girmiştir. Tüm bu büyük atılımlar AK Parti’nin ilk yıllarında hayata geçirilmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, güçlü çıktığı her seçim öncesi ve sonrasında birçok saldırı ve darbe teşebbüsüne maruz kalmış, tehditlerin tamamını geri adım atmadan, dik duruşu sayesinde bertaraf etmiştir. 27 Nisan 2007 e-muhtırası, 367 krizi, 14 Mart 2008 kapatma davası, 7 Şubat MİT krizi, 28 Mayıs-30 Ağustos 2013 Gezi Parkı sokak eylemleri, 17/25 Aralık 2013 emniyet/yargı darbe girişimi, 1 Ocak ve 19 Ocak 2014 MİT TIR’larının durdurulması, 6-8 Ekim 2014 olayları, 8 Ağustos 2015-9 Mart 2016 hendek/çukur eylemleri, 15 Temmuz 2016 kanlı FETÖ darbe teşebbüsü ve DEAŞ-PKK terör örgütlerinin gerçekleştirdiği çok sayıda terör eylemi, ekonomik saldırılar, yaptırımlar… Nietzsche’nin “öldürmeyen şey güçlendirir” tezinden yola çıkarsak, her yok edilen tehdit unsuru sonrası Erdoğan ve AK Parti daha da güçlenmiştir. Bu güç, siyasetin temel dönüşümünü beraberinde getirmiştir. Temel hak ve özgürlükler konusunda son derece katı olan askeri, bürokratik yapılar yanında siyasi partiler de bu dönüşüme ayak uydurmak zorunda kalmıştır.

“BENİ BANA MI ŞİKAYET EDİYORSUNUZ?”

28 Şubat döneminde zirve yapan başörtüsü yasağı üniversitelerde 2007’de, kamuda 2013’de, Emniyet personellerinde 2016’da ve TSK’da 2017 yılında kaldırılmıştır. İmam Hatip okullarının önünü kesmek amacıyla uygulanmaya başlayan- 28 Şubat zihniyetinin bir ürünü- 8 yıllık kesintisiz eğitime son verilip 4+4+4 sistemine geçilmiştir.

CHP, yapılan düzenlemelerin iptal edilmesi için birçok kez Anayasa Mahkemesi kapısına gitmiştir. İmzacılardan biri de bugün CHP’nin Genel Başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu’dur. 2007 yılında üniversitelerde başörtüsü serbestisi getirilmesi sonrasında AK Parti kapatılma tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. Dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’nde, AK Parti’ye temelli kapatılma davası açmıştır. Ancak Erdoğan inandığı yolda yürümeye devam etmiştir. Bu noktada eski Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanı İsmail Hakkı Pekin’in, 2007 Kasım ayındaki Askeri Şura Toplantısı sırasında yaşanan bir olayla ilgili anısı dikkat çekicidir: “Okullarda başörtüsü takıldığına dair rapor hazırlamıştım. Başbakan Erdoğan, Askeri Şura toplantısında ‘Beni, bana mı şikâyet ediyorsunuz’ diyerek hepimize çok ağır konuştu ve salonu terk etti.”

MUHALEFETTEKİ DEĞİŞİMİN DE MİMARI

Erdoğan tüm devrimlerini zamana yayarak aşama aşama gerçekleştirmiştir. Bu süreçte toplum da bilinçlenmiş ve kazanılmış haklardan asla vazgeçmeyeceğini tüm siyasilerin zihnine zerk etmiştir. O yüzdendir ki, daha dün başörtüsüne özgürlük yasasını AYM’ye taşıyan CHP bugün muhafazakâr seçmenden oy alabilmek adına “başörtüsüne anayasal güvence” söylemini dile getirebilmektedir. Bu doğrultuda atılan adımların sağ seçmenin gönlünü kazanmak adına “takiyye” olduğu, bizzat CHP İstanbul İl Başkanı tarafından itiraf edilmiştir. Kısa sürede gerçekleşen bu keskin dönüşün mimarı kesinlikle Erdoğan olmuştur.

Ayasofya kararı, Taksim’e cami, başörtüsü yasağının kaldırılması başta olmak üzere birçok sorun Erdoğan sayesinde çözülmüştür. Yakın zamana kadar bu başlıklara kalın çizgilerle şerh koyan CHP, bugün söz konusu kazanımlar aleyhinde kolay kolay konuşamamaktadır. Böylelikle katı sekülarizm anlayışı da dönüşüme ayak uydurmak zorunda kalmıştır.

“BİZ KAZANINCA, KİMSE KAYBETMEYECEK”

Seçmen her yarışta siyasi partilere günün şartları doğrultusunda gereken dersleri vermiş, vermeye devam etmektedir. Söz konusu mesajları algılayamayan ya da görmezden gelenlerin geçmişte olduğu gibi siyaset sahnesinden silinmesi mukadderdir. Son seçimde verilen mesaj ise açıktır: Güven

Sonuçlardan anlaşılacağı üzere ne İYİ Parti ne de Yeşil Sol Parti çatısı altında boy gösteren HDP, seçmenlerce “kilit parti” olarak görülmüştür. Almış olduğu yüzde 5 oy oranı ile ATA İttifakı adayı Sinan Oğan, ikinci tur öncesinde duracağı yeri belirlediği kriterler doğrultusunda işaret etmişti. “Kararımızı herhangi bir saikle değil, Türk milletinin geleceği, ülkemizin birlik ve bütünlüğü ile istikrarının önemli olacağını, ayrıca meselelere farklı beklentiler ile değil, ilkeler bazında baktığımızın da bilinmesini isteriz.” Bu doğrultuda son yaptığı açıklama ile de 28 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı destekleyeceğini ifade etmiştir.

Sonuç olarak; zorlu ve yorucu bir süreç sonrasında 28 Mayıs’ta gerçekleştirilecek olan seçimlerin ikinci turunda millet ferasetini bir kez daha ortaya koyacaktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu ifadesi son derece önemlidir. “Biz kazanınca bu ülkede kimse kaybetmeyecek.”

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
İşte bütün mesele bu! Siyasette bir çizgiye sahip olmak ya da olmamak