Eda Gezmek / Araştırmacı, Afrika Çalışmaları
Abdülfettah Abdurrahman el-Burhan yönetimindeki Sudan ordusu ve Muhammed Hamdan Dagalo (Hemidti) liderliğindeki Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) milisleri arasında devam eden iç savaş 14 aydır devam ediyor. Bu süreçte 16 bin sivil hayatını kaybetti ve yaklaşık 10 milyon kişi yerlerinden edildi. Sudan Suriye’yi geride bırakarak, dünyanın en büyük yerinden edilmiş insanların bulunduğu ülke konumuna geldi.
Başkent Hartum’da yaşayan halkın neredeyse tamamı ya ülke içinde yer değiştirip farklı eyaletlere gitti ya da komşu ülkelere sığındı. Savaş öncesi nüfusu yaklaşık 12 milyon olan şehir şu anda yağmalanmış, yıkılmış ve yer yer yakılmış olarak harabeye dönmüş durumda. Dünyada Hartum’dan başka savaş alanına dönüşüp bütün varlığına el konulan başka bir başkent bulunmuyor.
NE OLMUŞTU?
15 Nisan 2023’te silahlı çatışmayla başlayan iç savaş aslında Sudan ordusunun kim tarafından kontrol edileceği ile ilgili. Sudan ordusu bir zamanlar desteklediği ancak 2019’da eski Başkan Ömer el-Beşir’in devrilmesiyle giderek bağımsız ve ayrı bir ordu gibi davranan HDK’yı bir tehdit olarak görmeye başladı. Sudan ordusu HDK’nın 2 yıl içinde tamamen orduya entegre olmasını istemiş, HDK ise sivil hükümete geçişin ardından 10 yıla yakın bir süreçte bunu kabul edebileceğini söylemişti. İki taraf arasında başta sözlü olan gerginlik giderek silahlı çatışmaya döndü.
Ordu sivil yönetim için mi yoksa ordunun kontrolü için mi savaşıyor? Aslında iki taraf da siviller tarafından yönetilen demokratik düzene geçmek için savaştıklarını söylüyor. Ancak savaşın nasıl sona ereceği merak konusu çünkü geçtiğimiz süreçte iki taraf da birbirine üstünlük sağlayabilmiş değil. HDK milisleri güney ve batı eyaletlerinde Darfur ve Hartum gibi şehirleri elinde tutarken, Sudan Ordusu havada üstün konumda ve ülkenin kuzey ve doğusuna hakim durumda.
AÇLIK KRİZİ TIRMANIYOR
Sudan iç savaşın etkisiyle on yılların en büyük açlık kriziyle karşı karşıya kaldı. Sudan Silahlı Kuvvetleri’nden Korgeneral İbrahim Cabir’e göre ise açlık tehlikesi söz konusu değil. Geçtiğimiz iki sezonun hasadının iyi olduğunu ve yeterli ürün stoklarının olduğunu ancak problemin bu ürünlerin dağıtımı aşamasında çıktığını belirtiyor. Milislerin kontrolü altındaki bölgelere yiyecek geçişi yasaklanmış durumda. Bu da durumun vahametini ortaya koyan çarpıcı bir örnek. Örneğin diğer bölgelerdeki çatışmalardan kaçan insanların sığındığı Sudan yönetimi altındaki El-Fasher şehri de son günlerde HDK milisleri tarafından çevrelenmiş ve bütün tedarik yolları kapatılmış durumda. Şehre sığınan milyonlarca insan gıda ve suyun azaldığı, hastanelerde yeterli ilaç olmadığı belirtiliyor. Birbiriyle çatışan iki grup arasında insanlar ya ateş sonucu ya da kasıtlı aç bırakma sonucu ölüme mahkum ediliyor.
SOYKIRIM DEĞİL ETNİK TEMİZLİK
Açlıkla mücadele eden halkı bekleyen bir diğer tehlike de ırk temelli kıyımlar. Geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres Sudan’da şu anda bir soykırımın gerçekleştiğine dikkat çekti. Tokat Üniversitesi’nden Dr. Mayada Kamal Eldeen ise Sudan’daki olayları karşılayacak kavramın soykırım değil, etnik temizlik olduğunu belirtiyor. Hızlı Destek Kuvvetleri, Massalit halkına ve diğer Arap olmayan kabilelere karşı bir kıyım yapıyor. Dr. Eldeen kendi milis gruplarını oluşturan etnik gruplar dışındaki bütün etnisitelerin bu kıyıma uğradığını belirtiyor. Eldeen, ayrıca milislerin sivillere karşı önemli bir silahı haline gelen tecavüzün sadece kadınlarla sınırlı kalmadığını, evlerini, iş yerlerini savunmak isteyen erkeklerin bile bazen ailelerin önünde tecavüze uğradıklarını aktarıyor.
NEDEN GÖRÜNÜR DEĞİL?
Sudan’daki şiddetin boyutunu ancak başka ülkelere sığınmış insanlardan dinliyoruz. Sosyal medyanın önemli bir tanıklık sunduğu bu dönemde neden Sudan’daki vahşeti görmüyoruz? Bugün Gazze’de yaşananları sivillerin ve gazetecilerin yaptıkları paylaşımlardan neredeyse anbean haberdar olabiliyorken, Sudan’daki zulüm neden görünür değil? Sosyal medyaya düşen görüntüler genelde HDK milislerinin yayınladıkları videolardan ibaret. Milislerin yayınladıkları işkence videoları bölgede ciddi bir kıyımın olduğunun kanıtını sunuyor. Milisler ele geçirdikleri bölgelerde evlere, iş yerlerine, hastanelere, okullara el koyup buralara kendi ailelerini yerleştiriyorlar. Hal böyleyken sivillerin, milislerle birlikte yaşarken can güvenliklerinden dolayı oradan yayın yapması imkansız hale geliyor.
BARIŞ ÇABALARI VE ULUSLARARASI DENGELER
Geçilen süre içerisinde taraflar zoraki de olsa bir araya getirilmeye çalışıldı ancak çabalar sonuç vermedi. Amerika Birleşik Devletleri ve Suudi Arabistan’ın arabuluculuğunda geçtiğimiz yılın mayıs ayında imzalanan Cidde Bildirgesi ile geçici de olsa bir çözüme kavuşamadı. Taraflar, sivillere zarar vermemeyi kabul etmelerine rağmen anlaşmaya uymadılar. Genel olarak savaşın uluslararası boyut açısından nasıl göründüğüne bakacak olursak, Mısır, Katar ve İran’ın Sudan Ordusu’nu desteklediği, Birleşik Arap Emirlikleri’nin ise Hızlı Destek Kuvvetleri milislerini desteklediği görülüyor. Bölgede etkin olan Rusya’nın paralı asker grubu Wagner, HDK milislerinin işlettiği altın madenlerinde iş birliği yapıyor. Son zamanlarda Sudan ordusunun Kızıldeniz’de Rusya’ya liman verme sözünü tuttuğu için Rusya’nın orduya silah teknolojisi desteği vereceği açıklandı. Ancak bu destekle dengelerin ordu lehine değişeceğine dair umutlar olsa da savaşın gidişatını değiştirmesi beklenmiyor. Rusya, iki tarafın da birbirine üstünlük sağlayamayacağı düşüncesiyle iki generale de yatırım yaparak bir denge politikası güdüyor ve aynı anda her iki tarafa da destek sağlıyor. Genel görüş, savaşın ancak BAE’nin milislere verdiği askeri, ekonomik ve stratejik desteğin sona ermesiyle biteceği yönünde.
KAMUOYU OLUŞTURMAK ÖNEMLİ
Sudan iç savaşı, her geçen gün derinleşen insani krizle sivil yaşamları kangren haline getirirken, uluslararası alanda büyük güçler için bir çıkar ve ticaret kaynağına dönüşmüş durumda. Oysa korunması gereken çıkarlar ve mevkiler değil vicdanlardır. Barış ve insani yardım çabalarının öne çıkması ve Sudan halkının acılarının son bulması için uluslararası toplumun daha fazla eyleme geçmesi gerekiyor.
Gazze belki de farklı bir bilinç açıyor şu anda, halklar arasında vicdanların sesi olabilecek potansiyel taşıyor. Dünyadaki duyarlı insanların Gazze için gösterdiği vicdan, diğer mazlum halkların sesini duyurmaya da gelmelidir. Harekete geçmeyen merhamet duygusu duyarsızlaşarak zalimleşmeye mahkumsa, dünyadaki tüm zulme uğrayan milletlerden haberdar olmak ve kamuoyu oluşturarak adım atmak önemlidir.