Suriye’nin sürgün “ruhu”

Mülteciler ülkelerinden çıktıkları andan itibaren, birer rakamdan ibaret sayılıyorlar artık. Uzunca bir listenin bir satırına hapsoluyor isimleri. Ve sahip oldukları zengin kültür görünmez oluyor o liste içerisinde. Oysa bir tespihin taneleri gibi dört bir yana dağılan sadece isimleri değil; şiirleri, öyküleri, romanları, felsefeleri ve onlara gerçek bir kimlik kazandıran düşünce mirasları.

İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

PEREN BİRSAYGILI MUT / YAZAR

Mithat Cemal Kuntay, ünlü romanı Üç İstanbul’un giriş cümlelerinden birinde “Muhacir, gideceği yer olmadan biteviye yürüyen bir hayalettir.” der ve şöyle devam eder: “Adını bilmediği bir başka hayaletin ekmeğini yiyecektir.”

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2021/08/20/06/05/resized_d3a39-889f3a16dusuncegunlugu_19_agustos_2021.jpg

Kuntay’ın “biteviye yürüyen” olarak tasvir ettiği sürgündeki insanın ayak izleri, bütün dünyaya yayıldı artık. Birbirinden farklı özelliklere sahip milyonlarca erkek, kadın ve çocuğu bir anda tek bir kimlik haline getiren bu büyük trajedi, dramatik yönü yüksek bir öğe olarak duruyor başucumuzda. Kimi zaman çamurlara bata çıka yürüdükleri sınır boylarında, kimi zaman denizlerde derme çatma bir teknenin içerisinde karaya ulaşmak için çırpınırken, kimi zaman ise cansız bedenleri sahillere vururken izliyoruz onları. Ve karşımızda duran, ne kadar empati yapmaya çalışırsak çalışalım, aynı duruma düşmedikçe asla anlayamayacağımız bir enkaz esasında. Yersiz yurtsuzluğun düşüncesi bile uykularımızı kaçırmaya yetiyor.

1998 senesinde vefat eden Suriyeli şair Nizar Kabbani bir şiirinde: “Bir Arap şairi ölünce bugün, kim dua eder ona?” diye soruyor ve şöyle devam ediyordu, “El öpmez benim şiirim, doğrusu sultanlara düşer şiirimin ellerini öpmek.” Uzun yıllar boyunca sürgünde yaşayan şair, sadece Arap şiirinin önemli temsilcilerinden birisi değil, aynı zamanda onlarca yıldır her türlü baskıya ve şiddete katlanmak zorunda bırakılan Suriye halkının yaşadıklarının en güçlü anlatıcılarındandı.

Nekbe sonrası ortaya çıkan büyük göç dalgası ile çok sayıda Filistinli aydın da sürgünde yaşamlarını sürdürmeye başlamış, hatta büyük bir kısmı Suriye’ye, özellikle Şam’a gelmiş ve buranın kültür dünyası içerisinde büyük bir destek görmüştü. Daha erken tarihlerde yaşanmış bu tecrübe, Suriyeli yazarları bu konuda bir ilk kılmıyor ancak ülkelerinin içinde bulunduğu durumun karmaşıklığı, diktatör yanlısı bazı Arap grupları ve yoğun mezhepçi karşıt propaganda, onları belki de çok daha çetin bir mücadelenin öznesi haline getiriyor. Ve bu da “sürgün edebiyatı” kategorisinde bambaşka bir yere sahip olmalarının başlıca nedenlerinden birisi aslında.

Nuri el-Cerrah

Ülkemizde, Mehmet Hakkı Suçin tarafından dilimize kazandırılan Midilli’ye Açılan Tekne kitabı ile bilinen Şam doğumlu Suriyeli şair Nuri el-Cerrah’ın yaşananlara şiir üzerinden tanıklığı yaklaşık 40 yıldır devam ediyor. Neredeyse yazmaya başladığı ilk yıllardan bu yana sürgünde yaşayan el-Cerrah, Beyrut, Lefkoşe ve son olarak da Londra gibi şehirlerde duraklamış. Şimdiye kadar yayımlanmış 20’ye yakın kitabının pek çoğu; İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Yunanca gibi dillere çevrilmiş. Ve bir şiirinde yüreğindeki öfke ve acıyı şöyle döküyor mısralara;

“Ey sahillerde titreyen Suriyeliler, yeryüzünün her tarafında başıboş dolaşan Suriyeliler. Ölü toprakla doldurmayın ceplerinizi. Yeryüzünü terk edin ama ölmeyin. Bırakın dil defnetsin sizi tariflerinde. Ölüp de toprağa gömülmeyin.”

Ahmed Barqawi

İbrahim el-Jabin

Şam’dan Roma, Paris, Münih, Viyana, Belgrad, Budapeşte, Sofya ve İstanbul’a; Fahri Al-Baroudi’nin Avrupa Yolculuğu isimli kitabıyla 2020 senesinde İbn Batuta Seyahat Edebiyatı Ödülü’nü kazanan İbrahim el-Jabin’in ise sadece seyahat edebiyatı değil, roman ve şiir dallarında da çok sayıda kitabı var. Bir Yahudi’nin Günlüğü ve Doğu’nun Gözü romanları, güçlü tarihsel arka planları ile dikkat çekiyor. 2011 senesinden beri Almanya’da sürgünde yaşayan yazar, Suriye halkına dair, 1-2 dakikalık televizyon haberlerine ya da rakamlara dayalı soğuk analizlere sıkıştırılmış olan gerçeklerin çok ötesinde bir hakikati işaret ediyor bizlere. Henüz dilimize tercüme edilmiş kitabı yok ancak umarım en kısa sürede olur.

Taissier Ahmed Halef

Muwaffaq Qat

Tanıdığımda büyük bir heyecan duyduğum başka bir isim ise, karikatür sanatçısı Muwaffaq Qat. Açıkcası Naci el-Ali dışında, Arap dünyasından bu alanda tanıdığım çok fazla isim yoktu, bu nedenle çok heyecanlanmış ve mutlu olmuştum çizimleriyle tanıştığımda. Ve bu büyük yeteneği bu denli geç tanıdığım için de hayıflanmıştım biraz. Muwaffaq Qat, sadece karikatürist değil, aynı zamanda Suriye’nin en önemli plastik sanatçılarından ve film yapımcılarından birisi. Ülkesinde yaşanan büyük trajediyi resmedilmek için yüzlerce karikatür çizmiş şimdiye kadar. Çok sayıda ödüle sahip olan Muwaffaq Qat, şu anda Kanada’nın Toronto şehrinde sürgünde yaşıyor.