Emekli Amiral Doç. Dr. Cihat Yaycı / ASAM-TÜRKS DEGS Başkanı
Dünya, 24 Şubat 2022 günü, Rusya’nın Ukrayna’yı bombalaması ile güne başladı. 28 Şubat 2014’te de Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesine tanık olmuştu. Rusya muhtemelen Ukrayna’da birçok yerin işgal edilmesi ve meşru yönetimin otoritesine son vererek bitireceği harekat planını da 28 Şubat’ta tamamlamayı amaçlamıştı. Zira Rus devlet hafızası, tarih ve sembollerle hareket etmeyi sever. Fakat Ukrayna’nın beklenmedik şekilde şehir meskun mahal çatışmalarında başarılı olması, sivil zayiattan kaçınmaya çalışarak öncelikli olarak askeri alanları ve devlet binalarını hedef alan Rusya’yı oldukça yavaşlattı. Bugün itibarıyla Rusya Kiev’i kuşatmış, Ukrayna’nın doğusunda ve güneyinde büyük ölçüde hakimiyet tesis etmiş vaziyettedir.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, müdahaleden önce, Ukrayna diye bir bağımsız ülke olmadığının, bu toprakların Rus kökenleri olduğunun defalarca altını çizmeleri ve Ukrayna yönetiminin meşruluğuna aykırı şekilde, yönetimden rejim olarak bahsetmeleri, bu toprakları açık şekilde Rusya’nın bir parçası olarak gördüklerini ve bir müdahalede bulunacaklarını göstermekteydi.
Peki Rusya, uluslararası hukuka aykırı olarak Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne müdahale ederken caydırıcı askeri uygulamalara uğramayacağından nasıl emin olmuştur? Zira Rusya’nın, Batı ittifakı ile yakın ilişkiler içerisinde olan Ukrayna devletine müdahalesine, Batı’dan bir askeri karşılık bulması durumunda ortaya çıkacak olan çatışmanın bir dünya savaşına gitme ihtimali olasılık dahilindeydi. Fakat Çin’in, ekonomik, lojistik ve askeri anlamda tüm dünyayı tehdit ettiği yayılmacı yaklaşımının yalnızca Batı’yı değil Rusya’yı da tehdit ettiği bu konjonktürde, bu iki blok eski iki kutuplu dünyaya dönmek ve üçüncü kutbun güç kazanmasını engellemek üzere sessiz bir anlaşma yapmış gibi görünmektedir.
SÖZDE MÜZAKERELER
Tüm bu gelişmeler yaşanırken, milyonlarca Ukraynalı ülkelerini terk etmekte, şehirler bombalanmakta ve Ukrayna harap olmaktadır. Rusya bu harekatın siyasi ve askeri hedeflerini başlangıçta özetle şöyle açıklamıştı; Ukrayna’nın tarafsız ve silahsız bir devlet haline dönüştürülmesi, Zelenskiy’nin yönetimden uzaklaştırılıp yerine Rusya’ya müzahir bir yönetimin gelmesi, Kırım’ın Rusya tarafından ilhakının ve Donbass bölgesindeki bağımsızlıklarını ilan eden şehir devletlerinin bu kararlarının tanınması. Buna “Odessa’da Rusya’nın kontrolünün sağlanması” da ilave edilebilir ki bu olursa Ukrayna, karaya kilitli bir ülke haline gelecektir.
Ukrayna, Rusya’nın eline yem olarak bırakılmıştır. Batı dünyası, Rusya’nın Ukrayna’ya saldıracağını aylar öncesinden biliyordu. Aylar önce söylediğim gibi Ukrayna; Kırım, Donbass bölgesi ve birkaç bölgeden vazgeçecek ve bu “Ukrayna’nın tümü işgal edilmedi bakın…diplomasi başarıya ulaştı” denilerek diplomasinin bir başarısı gibi dünyaya lanse edilecek. Ama Ukrayna’nın toprakları gitmiş olacak…
Ortada reel politik durum var. Rusya ile Ukrayna arasında sözde müzakerler yürütülmüş ve yürütülmektedir. Sözde diyorum, zira Rusya’nın müzakereden anladığı şartlarının kabul edilmesidir. Dolayısıyla Rusların bu müzakerelerden şartlarından taviz vererek bir sonuç çıkartması mümkün değildir. Bu ancak ateşkes olabilir. Dolayısıyla, daha önce de belirttiğim gibi sözde müzakereler Rusların şartlarının kabulü ile neticelenecek, Donbass bölgesi özerk olacak –eğer Ruslara tamamen verilmezse– Kırım bölgesinin ilhakı tanınmış ve birkaç bölge Ruslara devredilmiş olacak. Bugün gelen haberler bunu doğrular vaziyettedir. Rus tarafının iddiasına göre Ukraynalı yetkililer, ülkelerinin İsveç tipinde bir tarafsızlığı olmasını önermişler, yine Rus tarafının iddiasına göre ordunun durumunun nasıl olacağı konusunda uzlaşmaya varılmaya çalışılıyormuş.
SİLAHLI TARAFSIZLIK STATÜSÜ
İngiltere Başbakanı Boris Johnson da Ukrayna’nın “yakın zamanda” NATO’ya üye olmayacağını belirtti. Rusya tarafsızlık talebi konusunda istediğini almış görünüyor, bu açıklamalar çerçevesinde yakında tarafsız bir Ukrayna göreceğiz. Silahsızlandırılma ve askersizleştirme konusuna gelince, büyük ihtimalle ordu nüfusunda sınırlandırma, “yasaklı” teçhizatlar listesi gibi kısıtlamalar ortaya konmuş ya da konulabilir. Rusya’nın bu konuda taleplerine ilişkin sınırlarına çizgiyi nereden çektiğini bilemiyoruz.
Ancak nükleer silahlar ve tesislerin yasaklanması konusunda net talepleri olacağı kesindir. Çünkü Zelenskiy, Münih Güvenlik Konferansı’nda hatırlanacağı üzere Ukrayna’daki bu potansiyelden bahsetmişti ve mesajlar vermişti. Putin de Rus Dışişleri Bakanlığı yetkilileri de, Ukrayna yetkililerinin bu sözlerini sürekli hatırlatıyordu. Anlaşılan Ukrayna’nın istediği İsveç ve Finlandiya gibi silahlı tarafsızlık statüsünde olmak.
“Armed Neutrality” yıllar boyunca İsveç’in uyguladığı “kendi kendine yaptırım uygulayarak güvenlik sağlama” yöntemi aynı zamanda da bir dış politika yaklaşımıdır. Ordunun hedef belirlemeden yalnızca savunma odaklı şekilde tatbikatlar yapması bu anlayışın en önemli öğelerinden bir tanesi. Kendi kendisine yaptırımdan kasıt: normal şartlar altında bir başka ülke egemen bir devlete bunu dayatamaz, devletler bunu kendi isteğiyle uygular. Sınır hatlarının askerlerden arındırılması, tatbikatların genelde ülkenin iç kesimlerinde savunmaya yönelik olarak yapılması gibi yöntemlerle uygulanıyor. Türkiye’nin ikinci dünya savaşında izlediği “savaşa hazır ama taraf olmayı reddeden ülke” tavrı, 1905’te Norveç-İsveç sınırlarında askersiz bir alan yaratılması, Norveç›in bugün bile Rusya sınırlarında askeri tatbikat yapmayı reddetmesi, İsveç›in bugüne kadar NATO gibi ittifaklara katılmayışı ve ikinci dünya savaşında askeri harcamalarını sürekli arttırmasına rağmen taraf olmayı kabul etmemesi gibi pek çok örneği var.
Ukrayna’nın fiilen elinden çıkmış topraklarından bir şekilde vazgeçebileceği anlaşılmaktadır. Ancak saldırgan bir aktör karşısında ordusuz kalmak, Ukrayna’nın kabul edebileceği bir şey midir, göreceğiz…