Abdullah Zerrar Cengiz • Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM)
Pakistan’da Anayasa Mahkemesi geçen yıl Panama Belgeleri soruşturması kapsamında Pakistan Müslüman Birliği-Navaz Partisi lideri ve dönemin Başbakanı Mian Muhammed Navaz Şerif aleyhine siyasetten men kararı verdi.
İlerleyen süreçte, 25 Temmuz 2018 seçimlerine günler kala Hesap Verilebilirlik Bürosu üyeleri Şerif ailesi aleyhine açılan davaların ilkinden, Panama belgelerinde adı geçmemesine rağmen Navaz Şerif’e 10 yıl, kızı Meryem Şerif’e yedi yıl, damadı M. Safdar’a ise 1 yıl hapis cezası verdi.
Bu karar Navaz’ın şahsını ilgilendiren bir hüküm olmanın ötesine geçerek bütünüyle Şerif ailesinin hedef alındığı bir tasfiye operasyonuna dönüştü.
25 Temmuz 2018 Pakistan genel seçim süreci devam ederken 11 Haziran’da İslamabad’ta Çin, Rusya, İran ve Pakistan istihbarat örgütü başkanlarının katıldığı “Afganistan ve bölgede DEAŞ'la mücadele” hususunda önemli bir toplantı gerçekleştirildi.
İslamabad'da masaya yatırılan bu kritik gündeme cevap terör örgütleri tarafından Pakistan’da seçim kampanyaları yürüten milletvekili adayları ve siyasi parti liderlerinin hedef alındığı ve yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği bombalama olayları ile karşılık buldu.
Pakistan Dış İstihbarat Ajansı ev sahipliğinde düzenlenen bu tür toplantıların daha önce de yapıldığı bilinse de ilk defa kamuoyuna duyurularak yapılması kafalarda soru işareti bıraktı.
Şerif ailesinin varlık mücadelesine dönüşen derin devletle kapışması diğer bir ifadeyle “Pakistan’a karşı yeni Pakistan Savaşı”nın ilk kez 2013 yılında Navaz Şerif’in darbecisinin halefi olarak 3.kez Başbakanlık koltuğuna oturmasıyla başladığı söyleniyor.
Perviz Müşerref döneminde kamuoyunda itibar kaybeden ordu ve askeri vesayetin tasfiye edilmesi hususunda partiler arası bir konsensüs sağlandığı ve bu konuda harekete geçildiği iddiaları bu savaşın fitilini ateşleyen en büyük etken olarak görülüyor.
Meryem’in suçu ne?
Son zamanlarda babasından sonra en popüler siyasi kimlik olarak ortaya çıkan, Meryem Şerif, General Perviz Müşerref, 1999 yılında yönetime el koyup, babası Navaz Şerif'i hapse, Şerif ailesinin erkeklerini de ev hapsinde tutunca, annesi ile birlikte Müşerref'e karşı babasını savunmak üzere sine-i millete dönmüştü.
Uzun çabalar sonucu Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz’in yardımı ile Meryem ve annesi, General Müşerref ile görüşerek babası Navaz’ı hapisten çıkarmış ve tüm aile Suudi Arabistan'a gönüllü sürgüne gönderilen ve ve 2007'de Pakistan’a geri dönen Şerif ailesinin Pencap'ta seçimi kazanarak bölgesel hükümeti kurması ve geçtiğimiz aylarda gerçekleştirilen ara seçimlerde annesinin seçilmesi başarısının altında Meryem Şerif’in rolünü dikkate almak gerekiyor.
Geleceğin Başbakanı sıfatı yakıştırılan Meryem Şerif’in gerek hükümette gerekse babasının partisinde hiçbir resmi görevi olmamasına rağmen yedi yıl hapse mahkum edilmesi, 45 yaşındaki Meryem Şerif’in geleceğin Benazir Butto’su olabilme ihtimalinin önüne geçme teşebbüsü olarak görülse de bu girişimin ters teperek seçimlerde kadın ve genç seçmenlerin PML-N Partisi’ni destekleme eylemine dönüşebileceği öngörülüyor.
Derin Devlet Navaz Şerif Rövanşı
Şerif ailesinin aleyhine açılan davalar devam ederken geçtiğimiz aylarda Navaz Şerif enteresan bir şekilde, Pakistan'da militan örgütlerin aktif olduğunu ve “devlet dışı aktörlerin” sınırı geçip Bombay'da insanları “öldürme” politikasını ve uygulayıcılarını hedef alan bir açıklama yaptı.
Bu açıklama ile Pakistan’dan Hindistan’a illegal sızmaları açıkça kabul eden 68 yaşındaki eski Başbakan söz konusu davanın özellikle Rawalpindi Terörle Mücadele Mahkemesi üzerinden görülmesini eleştirerek davanın sonlandırılamaması bakımından önemine dikkat çekiyor.
Bombay’da 2008 yılında 164 kişinin ölümü ile sonuçlanan bombalama eyleminin planlayıcısı olduğu iddia edilen Hafız Said’in kurduğu Milli Müslüman Birliği MML Partisi’ni terör örgütü ilan eden ABD Hafız Said’in başına 10 milyon dolar ödül koymuştu. Said daha sonra Tehrik-i Allahu Ekber adıyla bir siyasi parti kurarak genel seçimlere girme kararı aldı.
Said’in Allahu Ekber Hareketi Partisi’ni kurarak 2018 Pakistan seçimlerindekampanya yürütmesi yerli yabancı bir çok siyasetçi tarafından hala eleştiriliyor.
Bu konuda “Pakistan”ın kendisini izole ettiğini” belirten eski Başbakan, dönemin geçici hükümet Başbakanı Şahid Hakan Abbasi başkanlığında Ulusal Güvenlik Komitesi (MGK) ile bir toplantı yapılmasını sağlayarak derin devlete karşı verdiği mücadelesini bu açıklamayla medyaya taşıdı ve aleni şekilde savaş ilan etmiş oldu.
Navaz Şerif’in bu açıklamaları hem içeriden, başta Hindistan olmak üzere, hem dışarıdan ciddi bir tepkiye sebep oldu.
Derin devlet-ekonomi ilişkisi
Halkla iç içe geçtiği söylenen terör örgütlerinin varlığı, bir türlü bitmek bilmeyen bombalama eylemleri ve ABD’nin “Pakistan teröre güvenli liman oluyor” iddialarını da dikkate aldığımızda bu tür açıklamaların, Pakistan’ın Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü’ne (OECD) bağlı Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu (FATF), tarafından "teröre finansal destek sağladığı" ve "kara para aklanmasını engelleyemediği" gerekçesiyle Haziran ayında Suudi Arabistan’ın çekimser kalmasıyla gri listeye alınmasına sebep olduğu anlaşılıyor.
Gri listede bulunan ülkelerin uluslararası bono ticareti, borç alma, havale alma veya gönderme ile uluslararası ticaret yapma yeteneği kısıtlanabiliyor ya da tamamen ortadan kaldırılabiliyor. Ancak 2012-2015 yıllarında gri listede yer alan Pakistan bu kısıtlamalara maruz kalmamıştı. Gri listede yer almanın en büyük etkisi ekonomik alanda görülüyor.
Seçimlerde partilerin durumu
Yerel ve ulusal tabana sahip irili ufaklı birçok siyasi partinin katılacağı Pakistan genel seçimlerinde herhangi bir partinin tek başına iktidar olabilmesi zor görünüyor.
Derin devlet tarafından desteklendiği söylenen İmran Han’ın partisi PTI, ve Şerif ailesinin partisi PML-N arasında kıyasıya bir seçim yarışına sahne olacağını söylemek mümkün.
Kendi seçim bölgesinde bile son seçimlerde ciddi bir oy kaybı yaşayan Butto’nun partisi PPP’nin oylarını yükseltmesi ise sürpriz olur.
Navaz Şerif ve kızının teslim olmak için BAE’den uçakla Lahor’a dönüşünde havalimanı yollarının kapatılarak liderlerini karşılamasına müsaade edilmemesi, birçok parti mensubunun tutuklanması, medya ve TV kanallarında yaşanan bu olayların yeterince yer bulamaması bu seçimlerin çetin geçeceği işaretlerini taşıyor.
Bütün eyaletlerde siyasi pazarlıkların devam ettiği, bombalı eylemlerle seçim güvenliğinin orduya teslime hazır hale getirilerek, ordu ve emniyet güçlerine fiili güç devşirildiği gözlemlenen bu seçimler ordu tarafından itibarını yeniden kazanmasını sağlayacak bir fırsat olarak değerlendirilirse seçimlerin şeffaf ve güvenli bir ortamda geçebileceğini öngörebiliriz.
Bir tarafta, İmran Han’ın özellikle ön plana çıkartılarak parlatıldığı bir seçim atmosferinde Navaz Şerif ve kızı Meryem Şerif’in mahkum edilmesi, diğer tarafta Bombay bombalama olayının planlayıcısı olduğu iddia edilen Hafız Said’in parti kurarak seçimlere katılması, Mevlana Fazlurrahman ve Lebbeyk ya Rasul Partisi gibi dini bir uç kanadı temsil eden şahsiyet ve partilerin ön plana çıkarılıyor olması, bu 25 Temmuz genel seçimlerinin ülkede istikrarlı bir hükümet kurma endişesinden çok, koalisyon hükümetlerinin kurulmasında pastadan bir parça kapabilmenin telaşı ile seçime gidildiği ve ülke istikrarına hizmet edemeyeceği kanaatini pekiştiriyor.
Pakistan Halk Partisi (PPP) kendi kalesi Sind bölgesinde oy kaybetmesiyle nasıl iktidarı kaybetmesine yol açtı ise, Şerif ailesinin Lahor/Pencap bölgesinde oy kaybına uğraması iktidardan da uzaklaştırılmasını beraberinde getirecektir. Dolayısıyla derin devlet tarafından desteklendiği iddia edilen İmran Han ve partisi PTI karşısında, liderinden koparılarak seçime girecek olan PML-N Partisi ve Şerif ailesi mağduriyetinin seçimlere sürpriz bir şekilde ne denli katkı sağlayacağı merak ediliyor.
Zira, Pencap eyaleti Şerif ailesinin en güçlü olduğu bölge ve bütün siyasi partiler o bölgede Şerif ailesine karşı mücadele ediyor. Özellikle İmran Han ve Partisi PTI, Şerif ailesinin kalesi durumundaki Pencap/Lahor seçim bölgesinde kapı kapı dolaşarak ciddi bir kampanya yürütüyor.
Liderler arasında en popülist söylemlere sahip PTI lideri İmran Han, seçime günler kala Pakistan’ın "güçlü ve güvenilir bir hükümete" ihtiyacı olduğunu, dolayısıyla seçim sonrası Butto ve Navaz’ın partisi ile koalisyon yapmayacağını açıklamıştı.
Dini partiler birleşti
Pakistan'da ulusal seçim çevrelerinde çok güçlü olmasalar da kendi bölgelerindeki güçlerini birleştirerek ulusal alanda söz sahibi olmak isteyen 5 dini parti, (Cemaati İslami, Cemiyet-i Ulema-i İslami Cemiyet-i Ulema-i Pakistan, Tehrik-i İslami ve Cemiyet-i Ehl-i Hadis) Muttahida Meclis-i-Amal (MMA), adıyla bir seçim ittifakı oluşturdu.
25 Temmuz genel seçimleri öncesinde tehdit ortamının oluşturulmak istendiği konusunda endişelerini dile getiren MMA ittifakı üyeleri, ülkedeki mevcut tefecilik sistemini ortadan kaldırarak halka sağlık, eğitim güvencesi sağlayıp “Pakistan'ın İslami kimliğine” zarar vermeyi planlayan unsurlardan kurtarmayı amaçlıyor.
Cemaat-i İslami lideri Sirac’ul-Hak da “Pakistan'da hiçbir zaman özgür ve adil seçim görmedik. Feodal ağalar ve bir takım güçlü çevrelerin sandalyeleri dağıtarak siyaseti manipüle etmek istediğini ve Pakistan’da demokrasinin kuşatma altında olduğunu söyleyerek, 25 Temmuz seçimlerinden sonra statükoya karşı ülke çapında bir hareket başlatılacağını duyurdu.
Parlamentoda çoğunluğu sağladıklarında, ülkenin iç ve dış savunma politikalarını yeniden oluşturarak İslami refah devleti anlayışını getireceklerini vaat eden MMA ittifakının Hayber Paktunva ve Belucistan eyaletlerinde etkili olacağı düşünülüyor.
PML-N’da Şahbaz Şerif Dönemi
Pencap eyaleti Başbakanı ve PML-N Partisi’nin yeni lideri Şahbaz Şerif, 25 Temmuz seçimlerinde belki de siyasi ve kendi hayatının en önemli sınavını verecek. Seçim arifesinde Navaz Şerif’i karşılama mitinginden önce binlerce taraftarının tutuklandığını, şiddet ortamının geri döndüğünü ve muhalefet partisi adaylarının terör eylemleriyle hedef alınmasının kabul edilemez olduğunu ifade ederek Seçim Komisyonu'nun asıl işlevini yerine getirmediğini ve geçici hükümetin tarafsızlığını tamamen kaybettiğini dile getirmişti.
Ülke çıkarlarının her şeyden üstün ve öncelikli olduğunu, ülke çocuklarına daha iyi ve parlak bir gelecek için çalışan herkesten memnun olacağını, ülkenin yaşadığı sıkıntılardan kurtarılması için güçlü sivil-askeri iş birliği ile terörizmin ortadan kaldırılarak Pakistan’da iç barışın sağlanması adına bir koordinasyon ihtiyacından bahseden Şerif; Pakistan ordusuyla çalışma hususunda bir problemi olmadığını ifade ederek, derin devletle ilişkilerin düzeltilmesi konusunda da önemli ipuçları vermiş oldu.
Yapılan anket ve kamuoyu yoklamalarında her ne kadar PML-N, PTI ve PPP bazı eyaletlerde önde gidiyor görünse de geçmiş dönemlerde birçok eyalette ufak partilerle koalisyonlarla iktidar şansı yakalayan partiler, bu seçimde de koalisyonlara mahkum olacak gibi görünüyor. Bu da derin devletin daha fazla siyasette söz sahibi olmasının yolunu açıyor.
Pakistan halkının kararı
Panama belgelerinin aktif siyasette Şerif ailesine ne kadar zarar verdiği tartışılsa da ülkeyi istikrarsızlığa sürükleyecek bir sürece sokan ve “güçler ayrılığı” dengesini koru-ya-mayan yargıçlar nedeniyle yargıya olan güvenin ve ülkenin normalleşmesi umut ve inancın yitirilmesi Pakistan adına en büyük kayıp olarak görülüyor.
Halk nazarında bütün siyasilerin bir şekilde yolsuzluklara bulaştığı kabul gören Pakistan’da yolsuzluklarıyla adı “%10”a çıkan eski Başbakan Benazir Butto’nun eşi Asıf Zerdari’den, Şerif ailesi üzerinden yolsuzlukla mücadelede başı çektiği görülen PTI lideri İmran Han’a kadar, yolsuzluk dosyası bulunan siyasi liderlere sahip Pakistan halkının bu seçimlerde dürüstlük kavramı üzerinde biraz daha fazla durarak sandığa gitmesi gerekiyor.
Bugün geldiğimiz noktada Pencap’ta halkın refah ve gelişimini hedefleyen başarılı çalışmalarıyla oy isteyecek olan kardeş Şahbaz Şerif; Pakistan’ın iç ve dış siyasetini, Hindistan, Keşmir, Afganistan ve ABD ekseninde belirlemek isteyen askeri vesayete karşı önemli bir sınav verecektir.
Sonuç olarak, askeri darbeyle iktidara gelen General Müşerref’e karşı, 2013 yılında Navaz Şerif'i Başbakan yapan Pakistan halkı, Şahbaz Şerif liderliğinde PML-N Partisi’ni tekrar iktidara taşıyarak Başbakanlık konutundan dört duvar arasına gönderilen liderleri Muhammed Mian Navaz Şerif’i aklamış ve onun “dürüst” ve “güvenilir” olduğunu ispatlayarak siyasete dönüşünü ve derin devlete karşı mücadelesini desteklemiş olacaktır.
“Cezalandırılıyorum çünkü Pakistan'ın 70 yıllık tarihini değiştirmeye çalıştım." "Pakistan'a dönüp hapse gireceğim” diyen sabık Başbakan Navaz Şerif’in bu sözleri karşısında Pakistan halkını seçimde zor bir karar bekliyor.
Millet iradesi ve gücünün farkına varan Pakistan halkı şikayetçi olduğu yolsuzluk, terör eylemleri, ekonomik eşitsizlik ve askeri vesayete karşı dur diyebildiği ölçüde düşlediği “yeni Pakistan’a giden yol”un haritasını da çizmiş olacak.