Boğazlar üzerindeki egemenliğimizi düşman bile sorgulamadı

Mavi Vatan doktrininin mimarı müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliğini Montrö’yle sınırlandırmanın yanlış olduğunu söyledi. Yaycı, “Bugüne kadar yapılan yüzlerce anlaşmada egemenlik haklarımız asla sorgulanmamış. Egemenliğimizin sadece Montrö ile kâim olduğu yolunda bir görüş hasımlarımızca dahi dile getirilememiştir” dedi. Yaycı, son günlerin tartışılan konusu Montrö Sözleşmesi’yle ilgili Yeni Şafak’a şu açıklamaları yaptı: Kanal İstanbul, Montrö’yü etkilemez. Çanakkale Boğazı’ndan girişten itibaren Montrö Sözleşmesi hükümleri geçerlidir. Gemiler ister İstanbul Boğazı’ndan ister Kanal’dan geçsin, aynı hükümlere tabi olacaklardır.

Kıymet Sezer
Cihat Yaycı

Bahçeşehir Üniversitesi Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi (BAU DEGS) Başkanı Doç. Dr. müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, 104 emekli amiralin imza attığı bildiri sonrası alevlenen Montrö tartışması, ABD savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişi, Rusya-Ukrayna geriliminin yanısıra Mavi Vatan’daki son gelişmeleri Yeni Şafak’a değerlendirdi. Montrö Sözleşmesi’ne göre, Türkiye’nin savaş gemilerinin Boğazlar’dan geçişini tam kontrol yetkisine sahip olduğu algısının yanlış olduğunu belirten Yaycı, şöyle konuştu:

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2021/04/13/02/12/resized_d51e8-a46bc9f312yayci5.jpg

GÖREVİMİZ GÖZ KULAK OLMAK

ÖZGÜN
Montrö Boğazlar Sözleşmesi Maddeleri: Montrö'nün Önemi ve Savaş Olursa...

Montrö 9. maddeye göre, gemilerin Tomahawk taşımaları, büyük silahları bulunması dolayısıyla geçmemeleri gerektiğine dair iddiaları da yalanlayan Yaycı, söz konusu maddenin muharip gemiler için değil, akaryakıt veya sağlık gemisi gibi yardımcı gemilere yönelik olduğunu hatırlattı.

KANAL İSTANBUL ETKİLEMEZ

Yaycı, Montrö tartışmalarına iddialar üzerinden şöyle yanıt verdi:

Montrö kalkarsa Lozan Boğazlar Komisyonu’na mı dönülür?: Bu kesinlikle doğru değil. Montrö’nün hangi nedenlerle olursa olsun yürürlükten kalkması halinde bir önceki anlaşmanın geçerli olacağı şeklindeki görüşlerin telaffuz dahi edilmesini son derece yanlış ve sakıncalı buluyorum. Montrö’den önceki bir sözleşme rejiminin canlanması, hukukun genel ilkeleri karşısında da söz konusu olamaz. Çünkü “sakıt olan şey avdet etmez”. 1945 sonrası kurulan ve üye ülkelerin toprak bütünlüğünü garanti eden BM Anlaşması’na Türkiye Boğazlar ve Marmara üzerindeki tam egemenliği ile imzacı olmuş, 1975 Helsinki Nihai Senedi ile ülkelerin egemenlik ve toprak bütünlükleri teyit edilmiş, bugüne kadar yapılan onlarca ve belki yüzlerce anlaşmada Türk kara ve deniz ülkesi üzerindeki egemenlik haklarımız asla sorgulanmamış ve Boğazlar üzerindeki egemenliğimizin de sadece Montrö ile kaim olduğu yolunda bir görüş hasımlarımızca dahi dile getirilememiştir.

DÜNYA
Emekli Tümamiral Yaycı’dan Doğu Akdeniz açıklaması: Savaş tehdidi hissedilirse Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin gereği yapılır

SERBEST GEÇİŞ OLAMAZ

Montrö kalkarsa serbest geçiş rejimine mi dönülür?: Montrö’nün 28. maddesi, sözleşmenin 1. maddesindeki “geçiş ve gidiş özgürlüğü ilkesini” doğrularken, sonsuz, süresiz olmasından bahseder. Buna dayanarak, Montrö kalkarsa herkesin serbest geçiş yapacağını iddia ediyorlar. Böyle bir şey söz konusu olamaz. Çünkü Çanakkale ve İstanbul Boğazları ulusal boğazlardır. Açık denizleri iç sulara bağlar. Montrö’nün sona ermesi halinde serbest geçiş rejiminin sonsuz olarak uygulanacağına dair hükmü aslında hukuken geçersizdir. Hukuki bir bağlayıcılığı da kalmaz. Eğer “Montrö Boğazlar’ın tapu senedidir” derseniz, “Montrö yumuşak karnımız” derseniz, hasımlarınız da o zaman yumuşak karnınıza basar. Yunanistan’ın bu sözleşmeye taraf olduğunu, İstanbul’da da gözü olduğunu unutmayın.

GÜNDEM
Boğaz’a yeni kriter

Tartışmayı bitirmek lazım

Montrö tartışmalarına Batılı ülkeler neden sessiz kalıyor?: Bu tartışmaların Türkiye’yi sıkıştırmak için kullanılabileceğini unutmamalıyız. Montrö Sözleşmesi’nin şu anki durumu onların menfaatinedir. Montrö kalkarsa boğazlardan rahat rahat geçemezler. Montrö’nün kalkması, bugün Türkiye için de iyi değildir. Halihazırda kurulu bir düzen var ve istikrarlı bir şekilde devam ediyor. Sözleşme hükümlerinin varlığı, politik baskıları önlüyor. Biz istikrardan, statükodan yanayız ve o statüko da Karadeniz’de barış ve istikrarı sağlıyor. Niye bunu kurcalayalım? Ortada denge sağlayıcı bir sözleşme vardır. Dolayısıyla bu Montrö tartışmasını ortadan kaldırmak, gündemden çıkarmak lazım. Bunlar bizim milli menfaatlerimize zarar veriyor.

DÜNYA
Rusya-Ukrayna sınırında tansiyon yükseliyor: İki ülkeden de tehlikeli restleşme

Rusya ve Ukrayna’da arabulucuyuz

DÜNYA
Rusya, Ukrayna sınırına asker yığıyor

Olası anlaşmaya karşı Kıbrıs’la ortak formül

Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konusunda da Yaycı, Yunanistan’ın talepkar tutumuna işaret etti. “Yunanlar ve GKRY, yutamadıkları şeye sorun diyorlar. İki devletli çözüm konusunda ilerlenmesi gerekmektedir. Özellikle GKRY’de birtakım komisyonlarda Kuzey Kıbrıs temsilcilerinin yer aldığını görüyoruz ki, bunların olmaması gerek. 2 devletli çözüm dışında bir çözüm gerçekçi değil. Bunun dışındaki her çözüm adanın tümünü AB toprağı yapar ve adadan Türk askerinin çekilmesine neden olur. Bu durum da, ne söylenirse söylensin garantörlüğü kaldıracaktır. Her devletin askeri üslenme konusunda çok hevesli olduğu uçak gemisi niteliğindeki Kıbrıs’ta Türkiye’nin varlık ve kazanımların korunması menfaatimizedir” diyen Yaycı, KKTC’nin ada çevresindeki denizlerde daha güçlü olabilmesi için de şu öneride bulundu: “Türkiye’nin İsrail ile ya da Doğu Akdeniz’de diğer devletlerle deniz yetki alanı paylaşımı anlaşması imzalaması durumunda, KKTC ile de ortak kullanım anlaşması imzalayıp kazanılan deniz alanlarının KKTC ile ortak kullanımda olduğunu ifade ederse, böylece Türkiye’nin kazancı KKTC’nin kazancı, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan’ı, Kuzey Kıbrıs’ın da Mavi Vatan’ı olur. Bu durumda iki sonuç ortaya çıkar: Birincisi Türkiye kazanınca KKTC de kazanır. İkincisi ise, şu anda adanın güneyinde sözde GKRY’ye ait olan alanlar, KKTC tarafından bu şekilde kazanılarak GKRY’nin oyunu bozulur. Türkiye-İsrail ya da Suriye, Lübnan ve Mısır antlaşmasının hemen akabinde, Türkiye’nin deniz yetki alanlarını Kuzey Kıbrıs ile ortak kullanım alanı olarak ilan ederse, Mavi Vatan’da büyük bir kazanım elde etmiş oluruz.”

Çiti çektik tapuyu aldık