Papa’nın ziyaretinin şifreleri: Batı’nın son umudu Türkiye mi?

Ersin Çelik ve İbrahim Ufuk Kaynak, Hafıza Büyük Resim’de Papa’nın İznik ve İstanbul ziyaretinin ardındaki "güç arayışı" gerçeğini gözler önüne serdi. Kaynak, Batı’nın çöküşü karşısında "güvenilir tek devletin Türkiye kaldığını" vurgularken, Türkiye’nin aynı gün gerçekleştirdiği teknolojik hamleyle masada "buyurgan güce" dönüştüğünü şu sözlerle ifade etti: "Bu olay, görünmeden görmek, vurulmadan vurmak felsefesiyle havada gerçekleştirilen ve dünya tarihinde ilk olan bir başarıdır.”

Yeni Şafak İnternet Yayın Yönetmeni Ersin Çelik ve AK Parti Ordu Milletvekili İbrahim Ufuk Kaynak, Hafıza Büyük Resim programının yeni bölümünde, Papa 14. Leo'nun Türkiye ziyaretinin ardındaki stratejik güç arayışı konusunu derinlemesine analiz etti. Programın odağında, Katolikliğin yüz elli yıllık Siyonist esaretinden kurtulma çabası ve Papa’nın ilk ziyaretini neden Türkiye’ye yaptığı gibi kritik konular yer aldı. İbrahim Ufuk Kaynak, Türkiye’nin ziyaretle aynı gün gerçekleştirdiği ve "görmeden vurmak" esasına dayanan teknolojik atılımın, ülkeyi masadaki buyurgan güç haline getirdiğini vurguladı. Kaynak, Papa'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan "dünya küresel çatışmaya giderken barış ve istikrar kaynağı rolünü üstlenmesini" istemesini, Türkiye’nin diplomatik liderlik rolünün küresel tescili olarak değerlendirdi.

Çelik ve Kaynak, “Hafıza: Büyük Resim” programının yeni bölümünde şu başlıklara değindiler:

Ersin Çelik:

Şu anda Türkiye'de gündem, Papa 14. Leo’nun Türkiye ziyareti, İstanbul’daki temasları ve İznik’teki toplantısı. Bu ziyaret yalnızca Türkiye’nin değil, aynı zamanda Hristiyan camianın ve bir yönüyle de Amerika’nın gündeminde. Zira ilk Amerikalı Papa olması sebebiyle olayın politik bir boyutu da bulunuyor. Türkiye’de içeride belli tartışmalar yürütülse de, bizim bu programı yaptığımızdan beri ısrarla altını çizdiğimiz meseleler var: Dinin toplumlardaki önemi ve dünya sosyolojisini, siyasetini nasıl belirleyip şekillendirdiği. Özellikle medeniyetler çatışmasına yaptığımız vurgu bu noktada kritik bir öneme sahip. Bizim ortak görüşümüz şu: Hristiyanlık, özellikle Katoliklik, son 150 yılda inanılmaz derecede zayıfladığı için bir otorite boşluğu doğdu. Bu otorite boşluğunu da Siyonizm ve Evanjelizm doldurdu. İşte bu sebeple, Hristiyanlığı yeniden ayağa kaldırmak ve bir araya getirmeye çalışıyorlar; İznik’teki toplantının yapılmasının nedeni bu. İçerideki kısır tartışmaların ve sosyal medyadaki birtakım yorumların ötesinde, bu durumun özüne inmemiz gerektiğini düşünüyorum.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Evet, bu konuları konuşmak zorundayız. Zira toplumda çok fazla kafa karışıklığı var; olayı başka yerlere taşımak isteyenler var. En önemlisi ise, bir türlü Türkiye’nin yetkin olduğuna inanamayan ve bu yüzden de sürekli başkalarının planlarını sanki gerçekmiş gibi anlatanlar var. Bu durum aslında, kişinin kendini, kendi medeniyetini ve kültürünü tanımamasıyla, sürekli kendini aşağıda görme ve aşağılık kompleksiyle alakalıdır. Oysa kendisine güvenen bir toplum, olaylara çok daha rahat bakabilir. Ne zaman? Eğer gerekli güç varsa. Zira daha önce de belirttiğimiz gibi, Batı’nın anlayacağı tek şey güçtür ve bunun içerisinde de en önemlisi askeri güçtür. Şimdi, askeri gücün yanı sıra askeri diplomasi ve siyasi diplomasi de var. Ancak, bu dönemde devreye dini diplomasi de girdi. Aslında dinle diplomasi pek bağdaşmaması gerekir. Ne var ki, Batı'daki bütün dinî anlayış bununla bağdaşır.

Ersin Çelik:

Bir tek bizde buna müsaade etmiyorlar.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Biz, bu olayın dinî diplomasi yanına hiç bakmadık. Fakat Papa, aslında bir değil, iki özellikle geldi. Birincisi, Vatikan’ın devlet başkanı sıfatıyla geldiği için devlet başkanı olarak karşılanıyor. İkincisi ise tabii ki Hristiyanlıkta Katoliklerin başı ve ruhanî lideridir. Bu makam, normalde şu anda bizde olmayan halifeye karşılık gelir. Fakat tabii Papa’nın da ne derece kimi temsil ettiği tartışmalıdır. Örneğin, Ukrayna kilisesi Ortodoks olmasına rağmen, Moskova kilisesini tanımadıktan sonra kendisini İstanbul kilisesine bağladı; yani onun önderliğini kabul etti. Gördüğümüz gibi Ortodoks dünyası ayrı, Katolik dünyası ayrıdır ve bize gelen, Katolik dünyasının Papasıdır.

Ersin Çelik:

Bütün damarların birleştiği yer İstanbul.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Bütün yollar hep İstanbul'da toplanıyor. Eskiden Lozan'da, Paris'te, Londra'da veya Moskova'da yapılan anlaşmalar yerine, artık anlaşmalar İstanbul'da yapılıyor. Ancak bu seferki (Papa ziyareti) biraz daha farklı; çünkü olayın dinî motivasyonu çok farklı.

Ersin Çelik:

Roma'da zayıflamış bir Katoliklik ve Hristiyanlık var. Kudüs'te yoklar. Yeniden bir birlik sancısı yaşıyorlar. Peki, bu birlik mesajını verebilecekleri tek yer gerçekten İstanbul muydu?

İbrahim Ufuk Kaynak:

Aslında Hristiyanlığın birlik mesajını verebilmesi için kendilerine bir sembol lazımdı; herkesin kabul edebileceği, etrafında birleşebileceği bir sembol. Bu sembol, 2018 yılından itibaren İznik Gölü’nün çekilmesiyle ortaya çıkan, iki bazilikanın kalıntıları oldu. Kalıntılar bulunca, bu kalıntılar üzerine araştırmalar yapılmaya başlandı. O zamanlar suyun derinliği bir metre ile beş metre arasında değişiyordu. Hemen bazilikanın planı çıkartıldı: 41 metre uzunlukta ve 18 metre genişlikte bir yapı. Olayın ilginç yanı şudur: Buranın aynı zamanda ilk konsilin toplandığı yer olduğu iddia edildi. Papa’nın Ankara, İstanbul ve İznik’ten oluşan ziyaret güzergâhı çok önemlidir. Çünkü İznik’e gelmesi, toplumda en çok tartışılan konu. İznik’e gelmesinin temel sebebi, dediğimiz gibi, bu bazilikanın ortaya çıkmasından sonra oluşan şu düşünceydi: "Demek ki, 325 yılında yapılan o konsey toplantısı esasında burada yapıldı." Bu düşüncenin ardından yapılan araştırmalar sonucunda, bulunan paraların 6. yüzyıldan kalma olduğu ortaya çıktı. Böylece, 325 yılından kalma olduğu iddia edilen yapıyla paraların tarihleri örtüşmediği anlaşıldı. Ancak hâlâ daha çok büyük paraların olması, tek başına buranın ilk konsil yeri olduğu iddiasına yeterli midir, bu tartışılır. Bazilika yapısının, bu surların dışında inşa edildiği ve ayrı bir anlam içerdiği görülüyor. Sur, bunların içinde olsaydı başka bir anlam içerecekti.

Ersin Çelik:

Nasıl olacaktı?

İbrahim Ufuk Kaynak:

Konstantin, bu olayı İstanbul’da değil, İznik’te, surların dışındaki bir kilisede gerçekleştirdi. Kilisenin yapılışı, yapının halk tarafından, halkın gücüyle inşa edildiğini gösteriyor. Avrupa'da kiliseler yapıldığında çan kulelerine bakarız. Çan kuleleri, eğer apsis tarafındaysa (yani kilisenin ibadet mekânı olan kısmı veya papazın durduğu bölgedeyse), burası Hz. İsa’nın kısmı kabul edildiği için kuleler daha yüksek yapılır. Ancak yapıyı kral yaptırdıysa, kuleler giriş kapısına yapılır ve daha yüksek olur. Bu, kralın "Ben tanrıdan da büyüğüm, kontrol bende." deme hadsizliğini ifade eder. İznik’e geldiğimizde, şu anda tam yapının nasıl olduğunu bilmiyoruz. Çan kulesinin var olup olmadığını da bilmiyoruz, büyük ihtimalle yoktu; çan kulesi yerini bulamadık ama bazilikanın yeri çok belirgindir. Tabii ki daha sonra altından başka şeyler de çıktı; bunun daha öncesinde aynı yerde bir Apollon Tapınağı olduğu anlaşıldı. Tüm bu detayları bir kenara bırakalım. Buradaki en önemli olay, Konsilin gerçekten orada toplanıp toplanmadığıdır. Şu anda yapılan araştırmalara göre genel kabul bu yöndedir. Hristiyanlar da özellikle Papalık, bu durumu istiyorlar.

Ersin Çelik:

Sembol arıyordu, buldu.

HZ. İSA HRİSTİYANLIK DİYE BİR DİN GETİRMEDİ

İbrahim Ufuk Kaynak:

Konsilin toplanmasının çok ilginç bir tarafı vardır. İlk planda yaklaşık 200 kişi civarında başlayan katılım, daha sonra 700 ile 800 kişiye kadar çıkan katılımcı sayısını ağırlayacak bir mekân ihtiyacını doğurdu. Bir ara "orası değil" denilse de aslında bu bazilika yapısı, bu kadar kalabalığı almaya elverişlidir. Esas tartışma, Hristiyanlığın temelleriyle ilgilidir. Şuradan başlayalım: Hz. İsa "Hristiyanlık" diye bir din getirdi mi? Hayır. "Hristiyan" kelimesi, hiçbir belgede geçmemektedir. Hristiyanlık, sonradan, özellikle Aziz Petrus'tan sonra başlatılmıştır.

Ersin Çelik:

Yani, Hz. İsa’nın iki havarisinin kendi yorumuyla ortaya çıkmış.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Hz. İsa’nın "Ben Hristiyanlık dinini getirdim." diye bir sözü hiçbir belgede yoktur; kendisini dinleyenlerden de böyle bir ifade gelmemiştir. Bu arada şunu ekleyelim: Getirmiş olduğu din esasında hak din İslam’dır.

Ersin Çelik:

Amenna

İbrahim Ufuk Kaynak:

İznik Konsili toplandığında, ellerinde yirmiden fazla, değişik insanların yazdığı İncil vardı. Burada bir seçim yapıldı ve ne şekilde olursa olsun Matta, Yuhanna, Luka ve Markos İncilleri seçildi; geriye kalan İnciller kabul edilmedi. Fakat konsilde buna karşı çıkanlar da vardı. İskenderiyeli Papaz Arius, bu duruma karşı çıkarak, "Hz. İsa, tanrıyla eşit yetkilere sahip değil. Çünkü o, sonradan doğmuştur ve ölecek." dedi. Bu ifade çok büyük bir tartışma yarattı ve daha sonra kendisinin ölümüne yol açtı. Konsilde alınan karara göre, Katolikler üçlüyü kabul ettiler (Baba, Oğul/Ruhül Kudüs ve Meryem Ana). Ancak bu kabul, bütün topluma aynı şekilde yayıldı mı? Bunu, Bizans'ta yaşanan Tasvir Kırıcılığı olayından anlıyoruz. 726 yılında, 3. Leon ile başlayan bu dönemde, kiliseler basıldı ve bütün ikonalar kırıldı, resimler yıkıldı. Yalnızca haçın kalmasına karar verildi. Bu olay 787 yılına kadar devam etti, ancak 787'de Kraliçe İrene geldiğinde, tasvirleri tekrar serbest bıraktı ve ikonografiye geri dönüldü. Bu, Doğu Roma İmparatorluğu’nun içinde dahi bu karara karşı çıkan güçlü bir damarın varlığını gösterir. Olayı tekrar Konstantin'e götürelim. Konstantin bu konsili neden toplamak istedi? Roma İmparatorluğu dağılmak üzereydi, dört ayrı parçaya bölünmüştü. Konstantin, bu dört ayrı bölümü tek çatı altında toparlamak istiyordu. Ancak kendisi aslında hâlâ pagan dinine mensuptu. İznik'teki Apollon Tapınağı’nın bir özelliği vardır. Eski pagan tapınaklarında, sütunlu binanın ortasında tanrının heykelinin bulunduğu bir kısım olurdu; ancak oraya halk giremezdi ve ziyaret edemezdi. Sadece papazlar oraya çıkabilir, ara sıra kapılar açılıp halkın avludan çok uzaktan görmesine izin verilirdi. Çünkü halk, tanrı ile bağlantı kuramayacak kadar aciz veya uzaktı. Hristiyanlık, bunun aynısını kilisede bir başka biçimde şöyle yaptı: Halk doğrudan içeriye girecek dendi ve girdi. Ancak, pagan anlayışı hiçbir zaman değişmedi. İtalya, Almanya ve İngiltere’deki bütün araştırmacılar, pagan inancının Hristiyanlığın içerisine yerleştiğini söylemektedir. Dediğimiz gibi, Hz. İsa zaten Hristiyanlık diye bir din getirmedi; dinin adı sonradan koyuldu. İmparatorluğu birleştirmek isteyen Konstantin bu konsili topladı. Gelen adamların tartıştıkları esas konu, "Üçlü mü, yoksa tek Tanrı mı var?" idi. İşte Ortodoks inancının temelde ayrılma kavramlarından biri budur: Onlar, Hz. İsa ile olan ilişkiyi Katolikler gibi görmezler. Esas ayrım buradan başladı ve bunun üzerine 1054 yılında Katoliklik Ortodoksları aforoz etti; Ortodokslar da onları aforoz etti. Böylece 1054'ten itibaren keskin bir ayrım girdi.

Ersin Çelik:

Bu ayrım, İstanbul'un fetih sürecinde çok belirgin değil mi?

İbrahim Ufuk Kaynak:

Evet, bu yüzden daha sonra olayları buraya bağladığımızda büyük resim ortaya çıkacaktır. Papalığın bu çabalaması esasında, Roma'yı merkez olarak tutma isteğiyle ilgilidir. Konstantin'in İstanbul'u kurmasıyla birlikte, bu coğrafya Hristiyanlar için her zaman vazgeçilmez bir merkez olmuştur. Bunu bilmeliyiz. İkincisi, İznik de tarih boyunca hep vazgeçilmezliğini korumuştur. Ancak bütün bu meseleler güç meselesidir, korku meselesi değil. Uluslararası ilişkilerde devletin gücü her şeyin üzerinde ve kararlar devletin gücüne göre verilir. Biz, kolayca feda edilebilecek bir Kanada değiliz ki, bize "Ülkeni ver." desinler. Bu sebeple, durumu bu hâle getirip karikatürize etmek yanlıştır. Sürekli başkasının plan yapacağını düşünmek ve devlete güvenmemek, kendi gücünü görmezden gelmektir.

Ersin Çelik:

Bu kompleks, eziklik değil mi? Suriye devrimini anlatamıyoruz insanlara. Hâlâ arkasında bir şey arıyorlar.

KONSİL HRİSTİYANLIKTA DERİN ÇATLAK OLUŞTURDU

İbrahim Ufuk Kaynak:

Aynen öyle. Her şeyi onların planı olarak görme yaklaşımı yanlıştır. Hayır efendim, artık şunu anlayın ki Türkiye plan yapıyor. Bunu ben söylemiyorum. Şu anda bütün uluslararası stratejistler bunu ifade ediyor. Bu tür analizler, özellikle son bir yıl içerisinde inanılmaz derecede arttı. Bu yüzden iki bölüm önce bahsettiğim Mearsheimer’ın videosu çok ilginçtir. Kendisi "Next Super Power Turkey" (Gelecek Süper Güç Türkiye) diyor. Bizim bu konsil konusuna tekrar geri döndüğümüzde karşılaştığımız şey, konsilden sonra alınan kararların Hristiyanlıkta çok derin, hiç bitmeyen bir çatlak oluşturmuş olmasıdır. Ancak bugünkü dünya düzeninde bambaşka bir durum var: Protestanlar. Aslında, Siyonizm'e Protestanlığın bir parçası denmesini doğru bulmuyorum. Siyonizm apayrı bir şeydir ve İngiliz Protestanlığının çok çok dışındadır. Daha önce, her şeyin Püritenlerden başladığını söylemiştik. Püritenler İncil’e (Matta, Yuhanna, Luka, Markos) ve Eski Ahit'e inanıyorlardı. Ama bugünkü durum, Scofield İncili'nin içerisinde şekilleniyor.

Ersin Çelik:

Evet, siz bunu dediniz.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Papa'nın Türkiye'ye gelişini bu durumla bağdaştıralım. Dünyanın en güçlü ülkesi, süper gücü denilen Amerika Birleşik Devletleri, şu anda sorgulanmaktadır. Çöküş emareleri gösteriyor ve kayıplar yaşıyor olsa dahi, hâlâ Amerika Birleşik Devletleri'dir. Ancak ABD'nin gittiği yol, "Ben Hristiyanlığı kurtaracağım." söylemi üzerinden ilerlerken, diğer yandan Venezuela'ya acımasızca saldırıyor. Bu, ayrı bir düşünce tarzıdır. Ben, Amerika politikalarına yön veren anlayışa Judaic (Yahudilik) kaçmış Hristiyanlık derim.

Ersin Çelik:

Yani Evanjelizm. Bu anlayış, aynı zamanda Amerika'nın son 30 yılını şekillendiren, siyasetini ve diplomasisini yöneten kurgulayan anlayış.

PAPALIK GÜCÜ İSTANBUL’DA ARIYOR

İbrahim Ufuk Kaynak:

Bakın bütün başkanlar, Biden'ı ve Trump’ı hatırlayın büyük bir gururla "Ben Siyonistim" diyor. Yardımcıları "Ben Siyonistim" diyor. Bu nereden çıktı? Kimse "Ben Hristiyanım" demiyor. Oysa Katoliklik ayrı bir şeydir. 1970'lere kadar Katoliklik çok güçlüydü. Dünya genelinde toprak ağasıydı. Dünyanın her ülkesinde, Pasifik adalarında, Amerika'nın kendisinde, Avrupa'nın kendisinde toprak sahibiydi, bankaların ve para kaynaklarının sahibiydi. Hâlâ daha Papalığın maddiyat açısından çok büyük bir gücü var. Sözünü geçirebilme konusunda hiçbir özellik ve nüfuzları kalmadı. İşte bu yüzden, aradıkları o otoriteyi ve gücü İstanbul'da arıyorlar.

Ersin Çelik:

'Niçin İstanbul?' sorusuna şimdi net bir yanıt vermemiz gerekiyor.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Bir İznik olayı var ve hiç vazgeçilmeyen İstanbul.

Ersin Çelik:

Kudüs'te bir hareket alanı bulamayacağı ve Roma'da fiili bir hâkimiyeti kalmadığı için ortaya çıkmıştır.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Roma zaten ellerinde, fakat bir özelliği ve eski gücü kalmadı.

Ersin Çelik:

Sembolik bir şey yok. Duman tüttürüp Papa ilan ediyorlar.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Konstantin, kendisi pagan olduğu halde, halkı kontrol edebilmek için bu konsili toplamak zorundaydı. Çünkü imparatorlukta yeni bir dine çok hızlı geçiş yaşanıyordu, fakat bu geçiş kontrolsüzdü. Herkesin elinde farklı kitaplar vardı ve herkes farklı şeyler söylüyordu. Kur'an-ı Kerim'de de belirtildiği gibi, Hristiyanların içerisinde tek Tanrı'ya inananlara da selam olsun. İşte tarihteki en büyük olay, Hristiyanlığın bu noktada paganizme kaçtığı yönündeki düşüncemizdir: Tanrı'yı üçlemesi. Bu konuda Ortodokslar, Katolikler kadar keskin değildir. O yüzden hâlâ daha, örneğin Amerika'da bile, içerisinde hiçbir türlü resim ve ikona bulunmayan belirli kiliseler vardır.

Ersin Çelik:

Zaten derler ki, ikona yoksa sadece haç varsa orası Ortodoks kilisesidir.

İbrahim Ufuk Kaynak:

İznik'in bu bağlamda çok büyük bir sembolik önemi vardır. Papa, buraya gelerek ilk Bizans konsilinin burada toplandığını söylüyor.

Ersin Çelik:

En son ne zaman toplanmıştı?

KATOLİKLİK GÜCÜNÜ YİTİRDİ

İbrahim Ufuk Kaynak:

En son 11. yüzyılda (yaklaşık 1060-1070 civarında) toplandı. Bizim elimize geçtikten sonra konsey toplanmadı. Zaten Bazilika suların altında kalmıştı. 1069'daki büyük bir depremin ardından suların içerisine gömüldü. Bu durum, İznik Körfezi’nin ilginç bir özelliğinden kaynaklanır; bölge, kırılması çok keskin olan ve 7.3-7.4 büyüklüğe kadar çıkabileceği söylenen dümdüz bir fay hattı üzerindedir. Bu hat, hemen bazilikanın yanından geçiyor. Bazilikanın suyu iyice çekildi ve bizim araştırmalarımız yoğunlaştı. Oradaki hocalarımız, yapının rekonstrüksiyonunun nasıl görünebileceği üzerine çalışıyorlar, ancak tarih boyunca olduğu gibi buranın her an tekrar suyun altında kalabilme riski de var. Şimdi bazilikanın ortaya çıkmasıyla durum değişti. Bu arada ilginç bir bilgi daha vereyim; henüz açıklanan bir bilgi değil. Bazilikaya oldukça yakın bir yerde, Karada bir mezar kazısından yola çıkarak başka bir yer daha bulundu. Çok değişik ve canlı bir şekilde imparatorun eşiyle beraber durduğu, bir tarafta Hz. İsa’ya, Hz. Meryem’e yer verildiği ve aşağıda konsilin toplandığı görünen bir tasvir bulundu. Bu keşif, hem sanat tarihi hem de dinî (Katoliklik veya Ortodoksluk) gelişim açısından dünyaya çok büyük bir sürpriz getiriyor. Ancak esasen şunu anlayamadım: Toplum bu olayı tartışırken, inanılmaz bir korkuyla, sanki bütün planları onlar yapmışlar, adam gelecek oraya yerleşecek gibi bir panik yaratılıyor. Biz bin yıldır buradaysak, 10 bin yıl sonra da burada olacağız. Kimsenin İstanbul’u, İzmir’i, Ankara’yı terk etme şansı yoktur. Kendi devletine bu kadar güvenmemek ve bu kadar güven aşınması nasıl oluştu, hakikaten hâlâ şaşırıyorum. Bu, tabii belirli bir grup için geçerli.

Son dönemde Katoliklik gücünü yitirdi ve tekrar piyasaya çıkabilmesi lazım. Bunun doğrudan Türkiye ile bağlantısı var. Çünkü kutsal kabul ettikleri yer İznik, yani Türkiye'dedir. Papa'nın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a söylemiş olduğu kelimeler çok önemlidir. Orada çok güzel bir şey söylüyor: "Dünya küresel bir çatışmaya giderken, Türkiye'nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın barış ve istikrar kaynağı olarak görüldüğünü ve bu rolü üstlenmesini beklediğini" söylüyor. Neden? Çünkü dünya böyle kötü bir durumdadır.

GÜVENİLEBİLİR TEK DEVLET TÜRKİYE KALDI

Ersin Çelik:

Normalde bunu Papa'nın yapması gerekmiyor mu?

İbrahim Ufuk Kaynak:

Aslında Papa, tam bu noktada çaresizliğini dile getiriyor. Ziyareti, esaretinden kurtulmanın yollarını arayışıdır. Bunun en açık kanıtı: Papa, yaptığı hiçbir konuşmada Gazze'deki zulümden bahsetmedi. Madem ki o kadar barış yanlısı, bu konudan kaçınması dikkat çekicidir. Sayın Cumhurbaşkanımız ise tam zıttı bir tutum sergileyerek hem hadislerden hem de Hazreti Mevlâna'dan örnekler verdi. Bu, iki taraf arasındaki gelişim ve bakış açısı farkını net bir şekilde ortaya koyuyor. Artık devlet diplomasisinin içerisine dinî terimler de güçlü bir şekilde dâhil olmuştur. Zira bizim de dört yıldır tartıştığımız gibi, Medeniyetler Çatışması bir teori değil, zaten gerçekleştirilmekte olan bir şeydi. Tarih boyunca vardı; adam yazdı diye olmadı, sadece o ayak izlerini takip etti. Aynı durum bizim için de geçerlidir. Papa, esaretinden kurtulmak için Türkiye'ye geliyor. Neden Türkiye? Çünkü geriye güvenilir tek devlet kaldı. Avrupa'da hiçbir devlet ne birbiriyle ne Rusya'yla ne de Amerika'yla anlaşabilir durumda değil. Amerika, kiminle ne zaman anlaşacağı ve ne zaman bozuşacağı belli olmayan bir yapıda. Rusya ise hâlâ Ortodoksların ve Slavların bölünmesi planı çerçevesinde kendi başının çaresine bakmakla meşgul. Avrupa sürekli olarak Rusya ile korkutuluyor. Ancak bütün bu karmaşanın ortasında, her şey barış ve istikrar kaynağı olarak Türkiye'ye dönüyor. Sayın Cumhurbaşkanımız da zaten bu ziyarette bunu net bir şekilde gösterdi. Seçilen yer, yeni yapılan Millet Kütüphanesi'nin içerisindeki Cihannûma Salonu'ydu. Yani küresel bir yerden bahsediyoruz: Cihannûma.

Ersin Çelik:

Oranın sembolik ve politik bir anlamı var.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Bu devasa mekânın içerisinde Papa’nın küçük kalmış olması ve salonun tam tepesinde kocaman bir ayet yazıyor olması, ayrı bir mesaj içermektedir. Aslında, onların vakti zamanında Osmanlı’ya yaptığını şu anda Türkiye onlara yapıyor. Ve bu eğer bilgiyle ve akılla donanmazsa bir değer taşımıyor. Şu anda yeryüzündeki en tecrübeli lider kimdir sorusunun karşılığı Recep Tayyip Erdoğan'dır.

Ersin Çelik:

Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz?

İbrahim Ufuk Kaynak:

Amerika’da 3-4 başkan değişti, politikalar altüst oldu. Buna karşın, istikrarlı bir politikayı götürebilen tek devlet merkezde duruyor ve barıştan ayrılmıyor. Bu, çok ilginçtir. Türkiye’deki muhalefet, Rusya’yla açıkça savaşa girelim, Ukrayna’nın tarafında yer alalım dedi. Ancak devlet, "Biz dik dururuz ama diklenmeyiz." diyor. Bu seçilen kelimeler özellikle çok önemlidir.

PAPA YALVARMAK İÇİN GELDİ

Ersin Çelik:

İçerideki tartışmaların çıkış nedeni yine bildik şeyler. Muhalefet, sosyal medya, evhamlar ve komploların etkisi hakkında neler düşünüyorsunuz?

İbrahim Ufuk Kaynak:

Türkiye’de şöyle bir grup oluştu: Devlet ne yaparsa yapsın, ona karşı çık ki entelektüel olasın. Aynı, vakti zamanında söylenen "Sanatçı zaten karşı olandır." felsefesi gibi. Ayrıca Jön Türkler'den ne bekliyoruz ki? İngiliz’in yetiştirdiği adamların düşünce tarzını bu yaştan sonra değiştirmek imkânsız. Bu kişiler, kendilerini yetkin görmeme hastalığına yakalanmış ve bu, tehlikeli bir hastalıktır. Böyle bir zihniyetin yönetime gelmesi daha büyük tehlike, fakat halkın buna izin vermeyeceğine inanıyorum. Var olan istikrarı ve bağımsızlığı karikatürize ederek, "Papa şunu söyledi." diyorlar. Oysa Papa, oraya yalvarmaya geldi. İsteği çok açık: Dünya çok kötü bir savaşa doğru giderken, barış ve istikrara en fazla ihtiyaç duyduğu anda, bunu yapabilecek en iyi, en tecrübeli ve en akıllı liderin yanına geliyor. Papa bir şeyler istemeye geldi ama bu, Türkiye'den tavizle alınabilecek bir şey değil. Çünkü o pozisyonda değiller.

Ersin Çelik:

Güç istemeye geldi değil mi?

İbrahim Ufuk Kaynak:

Evet, kaybetmekte olduğu gücünü toparlamak için bizden yardım istiyor.

Ersin Çelik:

Kime karşı kaybediyor?

İbrahim Ufuk Kaynak:

Bütün kendi halkına karşı kaybediyor. Türkiye içerisindeki muhalifler şöyle düşünüyorlar: “Papa geldi, Hristiyan birliği tekrar toparlanıyor. Bize karşı Haçlı seferi yapacak.” Öyle bir şey yapabilme güçleri yok. Avrupa'da, İngiltere'de, Fransa'da, Avusturya'da asker bulmakta zorluk çekiyorlar. Papa, müşterisiz kaldı. Ukrayna’dan her ay yaklaşık 100 bin kişi kaçıyor; bunların 30 bini genç. Almanya’da yapılan kamuoyu yoklamalarında, "Ben devlet için savaşırım." diyenlerin oranı sadece yüzde 11. Sen bu adamları kilise için savaştıramazsın. Yani Papa bunları bilmiyor mu? Mesela Batı'da ölmek bile çok büyük paraya mal oluyor. Niye? Kilise töreniyle gömülmek ayrıcalık. Örneğin, Avustralya için 15 bin dolara, 20 bin dolara mal oluyor. Kilise parayla gömüyor. Eğer belediyenin eline kalırsan, belediye yakıyor, cesedini atıyor fırına, şu kadarcık kül yapıyor. Başına bir taş koyuyor. Şimdi kimsesiz olmak da çok kötü; ölürken bile. New York'ta belediye başkanı, "100 bin çocuk aç, sokakta yaşıyor." diyor.

Ersin Çelik:

Birlik, dirlik, cemaat kalmamış. Toplum dağılmış, çökmüş. Çünkü dinî otorite yok olmuş.

İbrahim Ufuk Kaynak:

O yüzden Türkiye'ye geldiler. İstediklerini gerçekleştirebilecek tek ülke. Ama onların istedikleri biçimde değil. Her ülkenin kendi planı var. Bizim planımızın içerisinde hiçbirisinde Türkiye'den ayrılmak yok. Komik kaçar böyle bir düşünce tarzı. Korku içerisinde diyor: "Şunu da yaptılar, bunu da yaptılar. Papa geldi, şu işareti verdi." Adam sana bir şey verebilecek durumda değil. Senden bir şeyler istiyor. Kelimeleri çok açık.

Ersin Çelik:

İnsanlığın başına bela olmuş bir İsrail var.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Batı durduramıyor, aleyhine tek kelime edemiyor. Kutsal toprağımız Kudüs'ü yerle bir ediyor. Oradaki Ortodoks kiliselerini bombalıyor demiyor. Katolik kilisesini vuruyor demiyor. Protestan'a da dokunmuyor. Kendine hizmet eden hiç kimseye bir şey yapmıyor. Çünkü anlayış çok farklı. Ve bunu korumak için Papalığın kendisi içerisinde bir birlik sağlaması lazım. Bu birliği aslında İznik yoluyla sağlamaya çalışıyorlar: "Konsil buradaydı, biz de buradayız. Tekrar Hristiyanlar gelsin." Papa bir şeyler istemeye geldi ama bu, Türkiye'den taviz alınabilecek bir şey değil. Güç senin elinde olduğu zaman korkma.

Fatih Sultan Mehmet en büyük özgürlükleri veren insan. Kendisini Doğu Roma'yı aldığında zaten "Kayzer-i Rum" ilan etmiş. Ben aynı zamanda Roma hükümdarıyım diyor. Bizim geniş düşünceli sultanlarımız varken, kalkıp kendi devletini böyle aşağı görmek komiktir.

Ersin Çelik:

Batı Roma ile Doğu Roma'nın bir kere daha ittifak yapması, Siyonizm belasını defetme adına önemli mi?

İbrahim Ufuk Kaynak:

Kesinlikle. Burada buyurgan güç şu anda biziz. Aynı gün, Türkiye bir şey yaptı.

Ersin Çelik:

Bütün paradigmayı alt üst etti.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Bu olay, görünmeden görmek, vurulmadan vurmak felsefesiyle havada gerçekleştirilen ve dünya tarihinde ilk olan bir başarıdır.

Ersin Çelik:

Bütün denklem ters düz oldu. Yukarıdaki insanı aşağı indirdi.

İbrahim Ufuk Kaynak:

Bunu düşünen bir Türkiye'yi yok saymak, ne kadar büyük bir acizliktir! Hâlbuki Türkiye, aynı günde, aynı duruma bambaşka bir şekilde cevap veriyor. Güç gösterisi dediğim tam olarak budur. O yüzden insan, kendi ülkesinden nasıl ümidini keser?