Diyarbakır'ın Sur ilçesinde öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin eşini anlattı. "Keşke tutuklansaydı da böyle bir şey olmasaydı” diyen Elçi, eşinin gözü kara olduğunu, tek tarafın adamı olsa ona yönelik bir şey olmayacağını söyledi. Elçi'nin Milliyet'e yaptığı açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
Olayla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bu yorumları çok safiyane olarak değerlendiriyorum; 'kaçamadı, koşmadı, diğerleri bir yerlere gitti...' Kaçmış olsaydı bile planlı olduğu için her kim düşünmüşse, bilerek, tasarlayarak; yerini tespit ederek sadece Tahir'i hedef alacaktı. Polisle karşı taraf arasında çatışma çıktı da bu çatışmadan dolayı arada gitti gibi bir şey yok. Öyle olsaydı başkaları da ölürdü. Niye hiç kimse değil bir tek Tahir vuruluyor, tek kurşunla ensesinden vuruluyor. Her kesimden sevildiği için böyle bir şeyle karşılık buldu, hayatı sonlandırıldı. Bir tek tarafın adamı olmuş olsaydı ona yönelik bir şey olmayacaktı. Adım gibi eminim. Gözü karaydı.
'PKK terör örgütü değildir' diyordu ama PKK şiddetini eleştiriyordu...
Cizre raporları vardı. Gittiği hiçbir yerde, 'hendekler iyidir' diye bir şey demedi. Bunun doğru olmadığını PKK'lıların yakınında bulunan kişilerin bulunduğu ortamlarda bile çok net şekilde çekinmeden söyledi.
Olay günü 'Kahrolsun PKK' dediğiniz iddia ediliyor?
Böyle bir açıklama yaptığımı arkadaşlarımdan duydum. Üzüldüm. İnsanın ciddi bir acısının yaşandığı anda anormal yalanla karşılaşması acısını artırıyor. Tahir'i biraz daha iyi anladım. Tahir'in o sosyal medya ile kirli medya ile nasıl cebelleştiğini anladım. Söylemediğim bir laf üzerinden bu kadar kirlilik yaratılıyorsa...
Olayın aydınlanacağına inanıyor musunuz?
Ben inanmıyorum. Başbakan veya Cumhurbaşkanı 'aydınlatacağız' dediklerinde farklı bir tepki veremezdim. Tahir de olsaydı nezaketi elinden bırakmaz 'görüşmek istemiyorum' demezdi. Başbakan çok üzüldüğünü söyledi. Eşi de 'Bir kadın olarak, anne olarak sizi anlıyorum' dedi. Oğlum Arin 10, Nazenin 18 yaşında. Aramalarını bir adım olarak da düşünüyorum. CHP Genel Başkanı aramadı. Aradılar ulaşamadılar mı bilemiyorum. Onların da arama çabası içinde olacaklarına inanıyorum.
En büyük korkusu neydi?
Faili meçhullerde bile en çok onu üzen şey, 'falanca kişinin çocuğu kaldı ortada' olurdu. Arkada kalan çocukları çok çok önemserdi. Şimdi ne yazık ki aynı durumla kendisi karşılaştı. Onun en büyük fobisi bir çocuğun babasız kalmasıydı. Sürekli bunu söylerdi.
Son dönemde en çok neyi sorun ediyordu?
En çok Türkiye'nin Suriyelileşmesinden korkuyordu. Halep'te nasıl ki bütün tarihi eserler yıkıldı... 'Her ne olursa olsun, bunları demokratik yollarla çözebiliriz' diyordu. Şiddetle, barikat, hendek kurma ile sivil insanların zarar görebileceği adımlar atmadan da çözülebileceğine inanıyordu.