Karaçay-Malkar halkı tam 73 yıl önce bugün Stalin tarafından sürgüne uğradı ve dünyanın dört bir yanına dağıldılar. Karaçay-Malkar bölgesi sadece Kafkaslar'ın değil, dünyanın en yüksek ve sarp dağlarına sahip bölgelerinden biridir. Karaçay-Malkarlılar, Kafkasya ile ilgilenenlerin dışında çok az kimsenin adını duyduğu Kafkaslar'ın sarp ve derin vadilerindeki köylerde yaşayan küçük bir Türk topluluğudur. Tarih boyunca kendilerine Tavlu (dağlı) ismini alan Karaçay-Malkarlılar, Sovyetler Birliği döneminde ikiye ayrılmışlardır. Karaçaylılar, Karaçay-Çerkes Özerk Cumhuriyeti'ne bağlanmıştır. Bugün iki ayrı halkmış gibi görünseler de, gerçekte aynı dil, tarih ve kültürü paylaşan tek bir halktırlar. Karaçay-Malkar bölgesinden yükselen Elbruz Dağı bu iki kardeş halkı birbirinden ayırır. Elbruz Dağı'nın doğusundaki dağlık arazi Malkar bölgesini oluştururken, batısındaki dağlık arazi Karaçay olarak anılır.
Karaçay-Malkar Türkleri'nin tarihi
Tarihi geçmişi çok eski devirlere dayanan bir bölgede yaşayan Karaçay-Malkarlılar yüzyıllar boyunca Kafkasya'yı hakimiyeti altında tutan atlı göçebe Türk kavminin torunlarıdır. Günümüzden 3500 yıl önce kuzey bozkırlarından gelerek Kafkaslar'a giren Türk kökenli Kimmerler, Karaçay-Malkar Türkleri'nin atalarıdır. Çeşitli kavimlerin istila hareketlerinden korunmak için, dağlarda kendilerini dış dünyadan tecrit eden Karaçay-Malkar Türkleri, 3500 yıl boyunca Türklüklerini muhafaza etmişlerdir. 1828 yılına kadar Rus idaresine tabi olmayan Karaçay-Malkar Türkleri, sayısız ayaklanma ile Ruslara karşı çıktılar.
1864 yılında Rusya'nın hakimiyeti ile birlikte, Kafkasya'da büyük bir göç yaşandı. Rusların Kafkasya'yı işgali sonunda, 1880'li yıllardan itibaren zaman zaman Karaçay-Malkar halkının bir bölümü diğer Kafkas kabileleri ile birlikte Türkiye'ye göç etmek zorunda kaldı. Bugün bu göçmenlerin torunlarından yaklaşık 25.000 Karaçay-Malkarlı Türkiye'de yaşamaktadır.
2 Kasım 1943 Sürgünü
1917 Bolşevik İhtilali sonrasında bütün Kafkasya'da ve bu arada Karaçay-Malkar'da da çok kısa bir süre bağımsızlık heyecanı yaşandı. Fakat bu heyecan Ruslar tarafından kanla bastırıldı. 1920'deKaraçay-Malkar bölgesi "Sovyet" sistemine dahil oldu. Ağustos 1942'de Alman ordusu Karaçay Özerk Vilayeti'ne girdi ve bölgeyi beş ay kadar elinde tuttu. Karaçay-Malkarlılar da 1943 yılı sonlarına kadar Sovyetler'e karşı bağımsızlık mücadelelerini sürdürdüler. Bu arada Kafkaslar'da Ruslara karşı çıkarılan pek çok ayaklanmaya önderlik ettiler. Bu mücadeleler sırasında nüfuslarının büyük bir bölümünü kaybettiler.
Bölge, Ocak 1943'te Almanlardan kurtarıldı. 2 Kasım 1943 ve 8 Mart 1944'te güya Alman ordusuyla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle Karaçay-Malkar nüfusunun tamamı yurtlarından çıkarılarak topyekün bir sürgüne ve soykırıma maruz kaldılar. Bu sürgün sırasında da toplam nüfuslarının yarısını kaybettiler.
Orta Asya ve Sibirya'daki sürgün yerlerinde 14 yıl kalan Karaçay-Malkar halkı, 1957 yılında itibarları iade edilince Kafkasya'daki eski yurtlarına geri döndüler. Kafkasya'ya geri dönen Karaçay-Malkarlılar, burada Kabardey, Besleney, Abaza ve Nogay halklarıyla birlikte Karaçay-Çerkes Özerk Bölgesi idaresi altına alındı. Malkarlılar ise Kabardey-Balkar Özerk Cumhuriyeti idaresi altına alındılar.
Şehit Çeçen Lider Cevher Dudayev: "Unutulmasın ki, Türkiye hem Türk dünyasının, hem de İslâm aleminin ümit ışığıdır. Bu ışığın sönmesi hem İslâm aleminin, hem de Türk dünyasının karanlığa gömülmesi demektir"
"Türkleri çok seviyorum. Tarih boyunca kahramanlıklarıyla, cesaret ve atılganlıklarıyla kendilerini kabul ettirmişlerdir. Milli ve manevi değerlerine bağlıdırlar. Dostluklarına güvenilir, düşmanlıklarından korkulur. Tarih boyunca İslam alemi Türklerden faydalanmıştır. Türkler güçlü oldukça İslam alemi rahat ve huzur içinde olmuştur... Türkler İslam'ın koruyucu gücü olmuşlardır. Şimdi gururla söylemek istiyorum ki, Çeçenler tarih boyunca Türklere bağlı kalmışlar ve tarihin hiçbir döneminde ihanet etmemişlerdir. Bugün ise, Türk Milleti, maddi ve manevi değerlerine bağlı olduğu sürece yücelecek ve yükselecektir. Ve dünya tarihinin akışına yön verecektir. Unutulmasın ki, Türkiye hem Türk dünyasının, hem de İslam aleminin ümit ışığıdır. Bu ışığın sönmesi hem İslâm aleminin, hem de Türk dünyasının karanlığa gömülmesi demektir"