Abdülmecid: İttihat ve Terakki Osmanlı’yı batırdı

Hayatının yaklaşık elli yılını şehzade, dört senesini veliaht, on altı ayını halife ve son yirmi yılını ise sürgün olarak Nice’de geçiren Abdülmecid Efendi hatıraları ilk kez gün yüzüne çıktı. Abdülmecid Efendi hatıralarında babası Sultan Abdulaziz’in intihar etmediğini ve onu şehid edenler arasında ağabeyinin de bulunduğunu söyler. Jön Türkler ile İttihat ve Terakki’ye dair de Abdülmecid Efendi, hatıralarında dikkat çekici itham ve eleştirilerde bulunur. Halife’nin nazarında Jön Türkler ile İttihat ve Terakki devletin batma sebebidir.

R. Rüveyda Okumuş
Abdülmecid Efendi

Osmanlı Devleti ve İslam dünyasının son halifesi Abdülmecid Efendi’nin sürgün yıllarında kaleme aldığı hatıraları ilk kez gün yüzüne çıktı. Gazeteci Murat Bardakçı tarafından hazırlanan ve Turkuaz Kitap’tan okurla buluşan hatıralarda Sultan Abdülaziz’in hal edilmesi ve ölümüne dair çarpıcı satırlardan sanata olan tutkusuna, Sultan Abdülhamid hakkındaki kanaatinden İttihat ve Terakki’ye yönelttiği eleştirilere kadar pek çok anlatım yer alıyor.

Güzel sanatlarla yakından ilgilendi

Sultan Abdülaziz’in on üç çocuğunun yedincisi olan Abdülmecid Efendi 1 Haziran 1868’de Dolmabahçe Sarayı’nda doğdu. Babasının 1876’da tahttan indirilmesinden sonra II. Meşrutiyet’in ilânına kadar sarayda kapalı bir hayat sürdü. Batılılaşma hareketlerinin yaşandığı bir ortamda büyüyen Abdülmecid Efendi resim, müzik, edebiyat, hüsn-i hat gibi sanat dallarıyla yakından ilgilendi. Mehmed Vahdeddin’in 4 Temmuz 1918’de tahta çıkmasıyla veliaht oldu. Büyük Millet Meclisi tarafından 19 Kasım 1922’de hilâfete getirildi. Hilâfetin 3 Mart 1924’te kaldırılması üzerine ailesiyle beraber Türkiye sınırları dışına çıkartıldı. Yirmi yıl boyunca sürgünde yaşadı ve 23 Ağustos 1944’te Paris’te vefat etti.

Sultan Abdülaziz’in iki oğlu Yusuf İzzeddin Efendi ve Abdülmecid Efendi

Ömrünün son 20 yılı sürgünde geçti

Hayatının yaklaşık elli yılını şehzade, dört senesini veliaht, on altı ayını halife ve son yirmi yılını ise sürgün olarak Nice’de geçiren Abdülmecid Efendi hatıralarını yazmaya 31 Ocak 1927’de başladı. Abdülmecid Efendi’nin Eski Türkçe olarak kaleme aldığı, bazı bölümlerini aile mensupları ve yakınları okuduğu bilinen hatıraları vefatının ardından kızı Dürrüşehvar Sultan’a intikal etti. Dürrüşehvar Sultan’ın küçük oğlu ve Abdülmecid Efendi’nin de torunu olan Prens Keramet Jah, 1980’lerde hâtıraların ilk yüz sahifesinin fotokopisini İstanbul’a getirip Lâtin harflerine nakletmesi için Süleymaniye Kütüphanesi’nin o zamanki müdürü Muammer Ülker’e verdi. Ancak, Ülker’in vefatı üzerine metnin yeni harflere nakli tamamlanamadı ve fotokopiler, Süleymaniye Kütüphanesi’nde unutuldu.

Sultan Abdülaziz

Evraklar arasından çıkan hatıralar

Murat Bardakçı, hatıraların az bir bölümünün Türkiye’ye getirilişinden rahmetli Taha Toros’un arşivindeki bir not sayesinde haberdar olduğu söylüyor. Kendisi bu yüz sayfayı bulabilmek için rahmetli Muammer Ülker’in Urla’da yaşayan hanımı Dr. Işık Ülker’i ziyaret eder fakat evdeki belgeler arasında hatıralar bulunamaz. Bardakçı, Muammer Ülker’in sekreterliğini yapan ve şimdi Fatih Millet Kütüphanesi’nin müdiresi olan Melek Gençboyacı’ya konuyu açar. O da hatıraları Muammer Bey’in Süleymaniye Kütüphanesi’nde kalan evrakı arasında bulduğu müjdesini verir.

Abdülmecid Efendi’nin son derece ağdalı bir dile sahip hatıralarının neşredilen kısmında çocukluk yıllarından aldığı eğitim, saray yaşamı ve selamlık merasimlerinden, babası Sultan Abdülaziz’in hal edilmesi ve ölümünden, ağabeyi Yusuf İzzeddin Efendi’den, Sultan Abdülhamid’in kişiliği hakkındaki kanaatleri ile devrin siyasi olaylarından, İttihat ve Terakki ile devrin önde gelen bazı devlet adamlarından söz ediyor, başka kaynaklarda yer almayan önemli bilgiler vererek ciddi iddialarda bulunuyor.

Babam Sultan Abdülaziz müntehir değil şehittir

Abdülmecid Efendi’nin hatıralarındaki en önemli bahislerinin başında Sultan Abdülaziz’in 30 Mayıs 1876’da Hüseyin Avni Paşa ve Mithat Paşa’nın başını çektiği bir klik tarafından tahttan indirilmesi ve dört gün sonra şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmesi üzerine yazdıkları gelmektedir. Abdülmecid Efendi, henüz 8 yaşındayken kaybettiği babası Sultan Abdülaziz’in hayatının cinayetle son bulduğuna inanmış ve hatıralarında bu konuda dikkate değer satırlar kaleme almıştır.

Sultan Abdülaziz’in başkatibi Âtıf Bey’e yazdığı 19 Temmuz 1917 tarihli mektubunda “Sevgili pederim hakanı mağfur Abdülâziz Han Hazretleri müntehir değildir, şehittir. Ben bu felâketin şâhid-i bî-pervâsıyım. Ömrümün son ânına kadar zahmnâk kalbimden o acı hâtıratı bütün hakikatle muhafaza edeceğim.” diyen Abdülmecid Efendi’ye karşılık ağabeyi Yusuf İzzeddin Efendi ise babasının canına kendi kıydığına yani intihar ettiğine inanmaktadır.

Ağabeyini babasının ölümünden sorumlu tutar

Abdülmecid Efendi, pederi Sultan Aziz’in hal edilmesi ve ölümünde hükümdarın büyük oğlu Abdülmecid Efendi’den on bir yaş büyük ağabeyi Yusuf İzzeddin Efendi’nin de rolünün olduğunu iddia etmekte ve son derece ağır ifadeler kullanmaktadır. Ağabeyinin, büyük annesi Pertevniyal Valide Sultan’ın telkiniyle bu yola girdiğini, pederinin felaketi pahasına bir an evvel tahta oturma çarelerini aradığını, gelen teklifleri ve mesuliyetleri tartmadan akıbetin nasıl olacağını düşünmeden kabul ettiğini yaklaşan felaketler hakkında söylenenlere önem vermediği ve babasını oyalamayı sürdürdüğü nihayetinde hem padişahın hem kendisinin mahvını hazırladığı söyler.

Hain bakışlı Hüseyin Avni Paşa ithamı

Abdülmecid Efendi’ye göre Sultan Abdülaziz harcanmış bir itimadın Yusuf İzzeddin Efendi de bir hıyanetin kurbanı olmuştur. Sultan Aziz üzerine son yıllarda yapılan ilmi çalışmalar da Padişah, Valide Sultan ve Yusuf İzzeddin Efendi’nin hal söylentilerinden haberdar olduklarını ancak sarayın bunları ciddiye almayarak zaaf gösterdiğini ortaya koymaktadır.

Hatıralarında Abdülmecid Efendi zamanın tanınmış devlet adamları hakkında kanaatlerini söylemektedir. Sultan Abdülaziz’i tahttan indiren darbenin lideri serasker Hüseyin Avni Paşa için “Hüseyin Avni katili” ve “hain bakışlı” diyerek bütün hareketlerinde iki yüzlü olduğunu söylüyor.

Âli ve Fuat Paşaların akıllı ve uyanık devlet adamı olduğunu ama iktidarları sırasında idare-i maslahattan kurtulamamış, münevver bir nesil yetiştirme fırsatı ihmal edilmiş yetenek sahipleri iktidardan uzak tutulmuş ve neticede memleketin felaketlere maruz kaldığını ifade etmektedir. Mahmud Nedim Paşa’nın sadaret makamına getirmenin de idari bir hata olduğu kanaatindedir. Sultan Abdülhamid’in sadrazamlarından Küçük Said Paşa’nın ise “uğursuz devrin mücrim simalarından biri” olduğunu, yazdığı hatıratın da vicdanını rahatlatma ve çağdaşlarına mesuliyet yükleme gayesi taşıdığını aktarıyor.

Namık Kemal taşkın bir siyasetçi

Jön Türkler ile İttihat ve Terakki’ye dair de Abdülmecid Efendi, hatıralarında dikkat çekici itham ve eleştirilerde bulunuyor. Halife’nin nazarında Jön Türkler ile İttihat ve Terakki devletin batma sebebidir. Namık Kemal ve Ziya Paşa bir Mısır prensinin (Mustafa Fazıl Paşa) parası ile faaliyet gösteren taşkın siyasetçilerdir. Programlarının başına padişahın hal edilmesini koymuş ve bu hedefte yürümüşlerdir. Zararlı bir cemiyet olarak nitelendirdiği İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin gerçeği idrak etmekten mahrum ve görüş hatası içindeki birkaç komiteciden ibaret olan ilk kurucuları da aynı düşüncededir. Hükümette bulundukları birkaç sene içerisinde muazzam Türk İmparatorluğu’nu harap ve perişan etmişlerdir.

Abdülmecid Efendi hatıralarında amcasının oğlu Sultan Abdülhamid’den nefret ettiğini açıkça belirtmektedir. Ona göre gayet zeki fakat entrikacı yaradılışlı, iki yüzlü siyasette mahir, ilmin olgunluğundan yoksun olan Abdülhamid cahil vezirler ve hafiyelerle iktidar sürmüştü. Abdülhamid’in kurduğu okullardan mezun olan irfanları eksik ve tecrübeleri sınırlı kalmış gençlerden ibaret hürriyet kahramanları da hükümdara korktuğu felâketlerin hepsini yaşatmışlardı.

Sultan Reşad’ın vefatının ardından tahta geçen amcasının oğlu aynı zamanda dünürü olan Sultan Vahdeddin hakkında da ağır sözler sarfetmektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın getirdiği mağlubiyet ve İstanbul’un işgale uğradığı günlerde padişahın aldığı bazı kararları alenen tenkit eden Abdülmecid Efendi, Vahdeddin için “Aczin ve inadın bir araya gelmesinden hâsıl olmuş bir cehl-i mürekkep mâlûl ve bütün hayırları şerre çevirme konusunda çok eseri olan bir hükümdar saltanat makamına geçti ve yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’nun talihsiz enkazı altında bütün ümidleri ezdi” demektedir.

Abdülmecid Efendi’nin yazıldıktan neredeyse bir asır sonra ilk kez neşredilen hatıraların bir bölümünü teşkil eden kitap, devrin siyasi atmosferi ve aktörleriyle ilgili Halife’nin düşüncelerini yansıtmasıyla birlikte hanedan içinde Mecidi ve Azizi kolu arasındaki ayrışmayı da gözler önüne seriyor.