Fatma Matur
Bu hafta Türkiye’nin en mütevazı ve içinde sakladığı güzelliklerle insanı şaşırtan küçük bir Akdeniz şehrinden bahsedeceğim; Burdur’dan. Şehir merkezine girdiğinizde sakin sokakları, korna sesleri duyulmayan trafiği, lezzetli ve uygun fiyatlı esnaf lokantaları ile sizi karşılayan bir şehir Burdur. Fakat bunlardan çok daha fazlasına sahip ve bir haftasonu ziyareti için yolunuzu düşürmeye kesinlikle değer.
Sagalassos Antik Kenti
Defalarca gittiğim ve çok sevdiğim Sagalassos, Burdur’daki ilk gününüzde ilk durağınız olabilir. Burdur merkeze 35 km, eteklerindeki Ağlasun’a 7 km mesafede, bu muhteşem antik kent dünyanın en yüksek noktadaki tiyatrosuna evsahipliği yapıyor. Sagalassos’a, hele de Nisan, Mayıs aylarında gittiyseniz, yalnızca Hadrian Çeşmesi, Antoninler Çeşmesi, Antik Tiyatroyu, Agoraları görmekle kalmazsınız, antik kentin tarihi taşlarının diplerinden fışkırmış rengarenk yaban çiçekleri size eşlik eder, tırmanmaktan yorulup verdiğiniz molalarda yemyeşil bir Ağlasun manzarasını seyredersiniz. Özellikle Antoninler çeşmesi renkli taşları, Nişlerindeki Dionysos heykelleri, 4.5 metre yüksekten akıp aşağısındaki havuzu dolduran buz gibi suyu ile ne yazarak ne de fotoğraflarla güzelliği tam olarak yansıtılamayacak bir yapı. Buraya en az 2-3 saat ayırmak yerinde olur. Sagalassosun ardından İnsuyu Mağarasına gidebilirsiniz.
İnsuyu Mağarası
İnsuyu Mağarası, ülkemizin turizme açılan ilk mağarası ve mağaranın uzunluğu 8 kilometreyi bulsa da yalnızca girişteki 600 metrelik kısmı ziyarete açık. İçindeki göller maalesef kurulmuş halde. Yine de sayısız sarkıt ve dikit ve dehliz benzeri yapıları ile Burdur merkeze dönüş yolunda ziyarete değer. İnsuyu mağarası için 1 saat ayırmak yerinde olur.
Burdur Arkeoloji Müzesi
Burdur Arkeoloji Müzesi, onbinlerce parçalık bir koleksiyona sahip, Sagalassos, Kibyra Antik kentlerindeki kazılardan çıkan kalıntılar dahil birçok kültür varlığının sergilendiği, küçük bir şehrin içinde barındırdığı hazineleriyle insanı şaşırtan bir müze. Buraya en az 2 saat ayırmanızı öneririm. Burdur Arkeoloji Müzesinden çıktıktan sonra Burdur Merkez’de saat kulesini ve Taş Oda ve Bakibey Konağı dahil Osmanlı’dan kalma restore edilmiş yapıları ziyaret etmek mümkün. İkinci gün rotamızın ilk durağı Burdur’un henüz yeterince bilinmeyen ama yine görülmeyi fazlasıyla hak eden başka bir noktası.
Kibyra Antik Kenti
Burdur merkeze 110 km mesafede, Gölhisar ilçesinde bulunan bu antik kent de Sagalassos gibi eteklerindeki ovaya hakim bir manzaraya sahip. Kazı çalışmaları halen devam eden kentte, 10bin seyirci alabilen muhteşem bir stadyum, agora, antik tiyatro, hamam gibi yapıların yanısıra, yeni zyarete açıılan harika bir antik çeşme ve Anadolu’nun bilinen en büyük Odeonu yani Müzik salonu bulunuyor. Salonun zemininde ise Anadolu’nun en büyük mozaiği, mermer zemine döşeli bir Medusa tasviri mevcut. Kibyra antik kentine 2-3 saat ayırmak yerinde olur. Kibyra antik kentini gezdikten sonraki durağımız Burdur’un muhtemelen en ünlü ziyaret noktası.
Salda gölü
Bembeyaz kumları, turkuaz rengi suyu ile Salda gölü, Türkiye’nin Maldivleri lakabını fazlasıyla hak ediyor. Burdur merkeze 75 km mesafede bir krater gölü olan Salda’da mavinin her tonunu görmek mümkün. Salda için benim önerilerim ise şöyle:
Gölde Yeşilova Belediyesi ve Doğanbaba Halk Plajları mevcut. Buralardan göle girip yüzmek mümkün olsa da özellikle yaz aylarında bu plajlar fazlasıyla kalabalık oluyor ve tesis ve tuvaletler konusunda beklentinizi düşük tutmanızı öneririm.
Göle yalnızca çok iyi yüzme biliyorsanız girin. Göl içerisinde yürürken su aniden derinleşebiliyor, birden bir çukur içerisine girebiliyorsunuz. Bu nedenle yalnız başınıza göle girmeyin, varsa çocuklarınıza çok dikkat edin. Çok iyi yüzme biliyor olsanız dahi izin verilen plajların dışında bir yerde göle girmeyin ve açılmayın.
Salda gölünün 44 km uzunluğundaki çevresini araçla mutlaka gezmenizi öneriyorum. Bu sayede popüler olan kıyılar dışında kimsenin olmadığı ve yine bembeyaz kıyıların olduğu bölümlerde aracınızı çekebilir ve manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.
Salda gölüne gökyüzünün yansıması muhteşem ışık oyunları sunuyor, bu nedenle ziyaretinizi günbatımı ile birleştirmenizi ve özellikle havanın açık olduğu günlerde ve mümkünse gölün doğu tarafından günbatımını izlemenizi kesinlikle öneririm.
Aklınızda Olsun
Burdur’un bence en güzel yanı yalnızca bu saydığım gezi noktaları değil, zaman durmuş gibi hissettiren güzel köyleri, ilçeleri ve oralarda yaşayan canım insanları. Sagalassos’a gelmişken Ağlasun merkezde soluklanmanızı, merkezdeki ulu çınar ağacının gölgesinde ilçe halkıyla sohbet etmenizi, hele de kiraz zamanı ise çevredeki bahçelerde yetişen napolyon cinsi kirazlardan almadan geçmemenizi öneririm.
Aynı şekilde Kibyra antik kentinin yakınındaki Gölhisar ve Salda gölüne komşu Yeşilova da mutlaka görülmeli.
Burdur’da gezmeden dönmeyin derim bu yerler dışında bir de tatmadan dönmemeniz gereken lezzetler mevcut. Sagalassos’un girişindeki yörük çadırında köy kahvaltısı yapmanızı, Burdur merkezde veya çevresindeki restoranlarda Burdur Şiş yemenizi, Yeşilova’da kıymalı tostun tadına bakmanızı, yine Burdur merkezde haşhaşlı dondurma ve ceviz ezmesi yemenizi öneririm.
Burdur’a yapılacak bir geziyi gül veya lavanta zamanına yani Mayıs sonu veya Temmuz ortasına denk getirirseniz, Isparta-Burdur rotası yapabilir ve bu güzel bölgeyi birlikte minimum iki günde ama ideali dört günde gezebilirsiniz.
Yollar virajlı ve antik kentler yüksekte olduğundan Burdur gezinizi kış mevsimine denk getirmemenizi öneriyorum. Ancak elbette kış turizmi için civardaki Salda veya Davraz Kayak merkezlerine geldiyseniz buralara uğramaya değer. Bence en ideal dönem ise Mayıs Haziran ayları olur.
Kibyra antik kentindeki Medusa mozaiği koruma amaçlı kış aylarında kapatılıyor ve yalnızca yaz aylarında görülebiliyor. Antik kente kış aylarında uğrayacaksanız bu bilgi de aklınızda olsun.
Salda gölünde beyaz kumların yansımasında ötürü güneşin yakıcı etkisi oluyor. Mutlaka güneş kremi sürün. Antik kentlerde yürüyüş için yanınızda mutlaka uygun bir çift ayakkabı olsun.
Son olarak bu bölgede köylerde veya ilçelerde halk pazarlarıa denk gelirseniz mutlaka uğramanızı, köylülerin aynı günün sabahında bahçelerinden toplayıp getirdiği mahsüllerinden tatmanızı ve yine sokak aralarına kurulan düğünlere denk gelirseniz düğün sofralarına misafir olup yöresel yemeklerin tadına bakmanızı öneririm.