‘Beni anlayan bir Tanrı varsa özgürüm’

Büyük Boşluk Oteli’nde şair “Ne suç işledim ki ben/ Suçum Tanrıdan büyük olsun!” diyor. Kitapta “Suçluluk Duygusu” da konuşur ve monoloğunda suçluluk duygusunun suçtan fazla olduğunu söyler. Ve nihayet kitap, “Beni anlayan bir Tanrı varsa özgürüm” dizesiyle son bulur.

Fotoğraf: Arşiv

İSMAİL KARAKURT

Cevdet Karal’ın yeni kitabı Büyük Boşluk Oteli, modern şiirimizde teatral yapıya sahip örneklerden biri. Dramatik şiir formunda 62 bölümden oluşan kitap, şairin araya girmediği monologlarla ilerliyor. Başladığı noktadan sizi bir sona doğru götüreceğini hissediyorsunuz. Dikkat çeken lirizmiyle bir zihnin artıp azalan gerilimi var. Şiir yeterince akıcı, anlaşılabilir, ama çözümlemeye kalkınca da zorluyor. Yazının sonlarına doğru anlaşılacağı üzere, benim avantajım, yayına hazırlık aşamasındayken düzeltmeni olarak kitabı birkaç kez okumuş olmamdı.

BOŞLUKTA SIKIŞIP KALMAK

Engin kim? Kitap ve Engin’in ilk monoloğu şöyle başlıyor: “Ben nerede yaşıyorum, eğer yaşıyorsam/ Başka neresi olabilirdi; Büyük Boşluk Oteli!” Buradan Engin’i tanımlayacak asıl şeyin otelde bulunuşu olduğu sonucuna varıyoruz. Bir de şiirlerin çoğunda karşımıza çıkacak kişinin Engin olduğunu üçüncü bölümden öğreniyoruz. Otel, sadece bir yer değil, ruhsal bir durumu işaret ediyor. Boşluk bence bir belirsizlik ya da olasılıklar karşısında amaçsızlık anlamına gelmiyor; tam aksine boşluk, burada sıkışıp kalmışlığı ifade ediyor. Şiir ilerledikçe bunları çok rahat fark ediyoruz. Pekiyi, bir boşluğu sıkışıp kalmışlığa çeviren ne olabilir?

ENGİN, PERSONALARI VE DİĞERLERİ

Şiir boyunca monologlarıyla karşımıza çıkan, kendisinden bahsedilen birçok kişi var. Tırnak içinde mi “kişi” demeli? Şiirin tek kahramanı aslında Engin’se diğer “kişiler” onun personaları mı? Çünkü kitabın bir iki yerinde Engin, otelde kim var kim yoksa hepsinin kendisi olduğunu söylüyor. Başka bir bölümde de, Engin’in, içinde kim var kim yoksa onları bir araya topladığını, bir boşluğu seçip ona otel dediğini öğreniyoruz. Burada, boşluğu sıkışıp kalmışlık yapan şey, kendisi ve daha pek çok kişi için azaba yol açan yaşantıları ruh dünyasında taşıma, farklı personalar ve onların çatışmasıdır.

Büyük Boşluk Oteli’nde karşımıza çıkan kişilerin başlıcaları; Hüseyin, İlkay, Zeliha ve Anna ile Engin’in eşi olduğu sezdirilen, ad verilmemiş Doğurmak İsteyen Kadın’dır. Bu kişilerden Hüseyin’in intihar etmiş olduğunu daha başlarda anlıyoruz. “Varla yok arası” bir kişi olan Zeliha da aynı sonucu seçmiş. Bu ikisi, kitap boyunca Engin’in iki ayrı personasıdır. Engin, umutsuzluğu bir hastalık olgusu olarak tablolaştırılan Hüseyin’in aksine “Umutsuzluğu üst üste yığa yığa/ Ulaşılacak bir umut var belki de” diye düşünür. Zeliha’nın intiharı, Engin içindir. Hüseyin’in anlatımına göre birinin varlığı, diğerinin hayattan vazgeçmesine bağlıdır. İlkay, Anna, Doğurmak İsteyen Kadın gerçek kişilerdir. Doğurmak İsteyen Kadın, Engin’i gerçeğe geri çağıran, inancı güçlü, teslimiyet içinde birisi.

SUÇLULUK DUYGUSU, UMUTSUZLUK SUÇU

Kısa bile olsa her şiir bir dayanak ister. Şairler bunu bilir, okur da sezer. Dayanak yoksa okur şiirden geri dönecektir. Bu kadar uzun bir şiiri ayakta tutacak bir temel olmalıydı.

Engin’in, bir büyük boşluğun içine sıkışıp kalmışlığının nesnel karşılığı nedir? Bunu fark edebilirsek şiiri daha derin katmanlara inerek okuyabiliriz. Sorunun cevabı “suçluluk duygusudur.” Engin, kendinden başlayarak herkese ve tüm yaşama karşı kendini suçlu hisseder. Şiirde buna ilişkin birçok tablo verilir, ergenlikten başlayarak. Dışlanmış ve küçümsenmiştir. Değersizlik duygularının suçluluk duygularına zemin hazırladığı bir geçmişi var. Bar kızı Anna ile ilişkisinde olduğu gibi günahla masumiyet arayışı iç içe. Geldiği noktada “Ne suç işledim ki ben/ Suçum Tanrıdan büyük olsun!” diyor. Kitapta “Suçluluk Duygusu” da konuşur ve monoloğunda suçluluk duygusunun suçtan fazla olduğunu söyler. Engin, ilerledikçe şunun bilincine varır. Asıl suç, Tanrı karşısında umutsuzluk suçudur, Tanrı’nın acımıza kayıtsız kaldığını sanmaktır. Ve nihayet kitap, “Beni anlayan bir Tanrı varsa özgürüm” dizesiyle son bulur. Bunu boşlukta sıkışıp kalmaktan, suçluluktan özgürleşme diye okuyabiliriz. Kitabın bende geliştirdiği duygu, bizi anlayan bir Tanrı olduğu inancına bağlanarak yaşama yön verebileceğimiz duygusudur. 62 bölümlük şiirin finalindeki dizeyi hazırlayansa “Bağışlanma isteği varsa Tanrı vardır.” dizesidir. Bu dize, Allah’ın varlığına şiirin içinden bir işaret gibi.

Büyük Boşluk Oteli uzun bir anlatı şiir. İnsanlık durumuna ilişkin bir meselesi var. Şair söyleyeceğini yarattığı kahramanlar, hikayesine sinmiş simgeler ve olayın seyri ile söylüyor. Ayrıca şiirin güçlü bir manevi boyut içerdiğini de kabul etmeliyiz. Tüm soyutlamalara rağmen bir roman, bir tiyatro eseri gibi okunmaya da elverişli.

BÜYÜK BOŞLUK OTELİ VE BÜYÜKADA

Yazının bu kısmı okurun ilgisini belki de daha çok çekecektir. Tanrının Kurduğu Saatler için bir yazı kaleme aldığım sıralarda Cevdet Karal’la daha yüz yüze tanışıyor sayılmazdık. Onun ifadesiyle benim “natura”m, benim ifademle tabiata olan ilgim bizi yakınlaştırdı. Büyük Boşluk Oteli pek çok kez konumuz oldu. Kitapta ne yapmak istediğini düşünce olarak biliyordum. Neredeyse kitabı açmaya yönelik bir yıla yayılan konuşmalarımızı ve onun verdiği cevapları düşünüyorum da bu yazı bir söyleşinin eşiğinden döndü.

Geçen yıl, kitabı bitirebilmek için yazın Büyükada’ya gideceğini söylemişti. Gitti. Davet etti, bir günü birlikte geçirdik. Günün ilk yarısı konumuz Büyük Boşluk Oteli’ydi. Şiirleri çok kolay yazılmış hissi veren Cevdet Karal’ın aslında öyle kolay yazmadığını fark ettim, kendi ifadesiyle “doğru bir denklem kurmak ve bu denklemden çıkarılacak farklı sonuçların da doğru olmasını sağlamak çabası”ndaydı.

Büyükada’da geçirdiğimiz günün diğer yarısında da konumuz adanın bitki örtüsü ve ağaçlar olmuştu. Neredeyse üç ayı orada geçirmiş olmasına rağmen sokakları pek tanımadığını fark ettim. Akşam döneceğim sıra beni iskeleye bırakma nezaketini gösterdi. Vapur saatime daha vardı, beklememesi konusunda ısrarcı oldum. Dönüş yolunu karıştıracağı belli oluyordu. O beni iskeleye bıraktıktan sonra ben onu Büyük Boşluk Oteli’ni bitirebilmek için kapandığı eve bıraktım. Sanırım Büyükada’da değil, şiir kahramanlarıyla Boşluk’taydı. Bu son cümleler sebebiyle yazıyı yayımlatmadan önce haber vermeyi uygun gördüm; çünkü eve dönüş hikayesini kimseye anlatmayacağıma söz vermiştim. Gülüştük. Gülüşmek, anlık yeryüzü şarkısıdır.

İnanıyorum ki Büyük Boşluk Oteli okuyucularla yankılanmaya devam edecektir.