Ne yersen o’sun denilir. O yüzden de dikkatle bakıldığında her bir uzvu ayrı bir sanat eseri olan insanın, sofrasına dizilenler de pekala bir sanat eseri görünümünde olabilir. Doğanın ahengiyle dizilmiş meyve tabakları içerisinde kıpkırmızı narlar, olgunluktan çatlamış incirler, salkım salkım üzümler… Tarih boyunca bir kültür uzantısı olarak yeme-içme alışkanlıklarını da kayıt altına alan insanlar, birbirinden leziz bu yiyecekleri tuvallerine taşır. Geçtiğimiz yıl Cumhuriyet’in 100. yılına bir armağan olarak kapılarını açan Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi, yeni sergisi “Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler” ile başta natürmortlar olmak üzere, yeme-içmeyle ilgili resme geçirilen betimlemelerden geniş ve bir o kadar leziz bir sergiyi izleyiciye sunuyor. Doğadan, denizden, pazar yerlerinden, balıkçılardan ve sofralardan ilham alan eserleriyle tüm duyularımıza hitap eden serginin küratörlüğünü müzenin de kurucu küratörü Prof. Dr. Gül İrepoğlu üstleniyor. Sergi, çağımızın resim kavramı altında, iştah açıcı görünümlerin yanı sıra zaman zaman keyifli, zaman zamansa düşündürücü veya anıları tetikleyici çağrışımların; izleyende dokunma arzusu uyandıran meyve yığınlarının, kimi zaman da sebzelerin ve yeme içme ‘an’larının sanatla görselleştirilmiş hallerini yansıtıyor.
Doğa tadınla renklerle
Sergi, tematik altı bölüme ayrılıyor. “Cömert Doğa” bölümünde tarla, bağ ve bahçelerdeki rengârenk ekinlerin eşsiz düzeninin ve toprağın cömertliğini şekillendiren insanın yansıtıldığı eserler yer alıyor. Ressamların büyük bir heyecanla resmettiği tuvaller, doğanın ahengini cömertçe izleyiciye sunuyor. Ardından gelen “Doğa Tadında Renklerle” bölümünde doğanın hayranlık uyandıran ürünleriyle bezeli natürmortları izliyoruz. Çok eski bir gelenek olan natürmort, bazen meyveler, bazen çiçekler ve bazen sebzelerle eserleri oluşturuyor. Batı resminde ilk önce dinsel bir gelenek gibi vanitas natürmort ile başlayan bu gelenek daha sonra tamamen karakter değiştirerek günümüze kadar geliyor. Ve nihayetinde çoğunlukla meyvelerin adeta çiçeklerle yarışan renklerini, toprağın bereketini anlatan bir usule dönüşüyor. Sergide de yer alan ve kendi içinde kategorize edilebilen natürmortların başında Şeker Ahmet Paşa’nın “Ayvalı Natürmort”u geliyor. Daha sonra tek meyveye odaklanan natürmortlar geliyor. Çilekler, kirazlar, incirler… Ardından çok meyveli natürmortlara sıra geliyor ve tuvaller zenginleşiyor. Natürmortların sonunda meyveler çiçeklerle, evanilerle bir araya geliyor. Yaşamın kaynağı suyun, cıvıl cıvıl pazar yerlerinin, dükkânların ve sokak satıcılarının ilham verdiği eserler “Ürünler Sunulurken” bölümünde bir araya geliyor. “Denizden Çıkan Nimet” bölümünde ise çeşit çeşit balıklar ve balıkçılara yer veriliyor. Gözü ve gönlü doyuran yemek hazırlıkları ve mutfak temalı eserler, “Yemek İçin Emek” bölümünde izleyiciye sunuluyor. Nazlı Ecevit’in “Yufka Açan Kadınları”ı bu bölümde izleyiciyi selamlıyor. Adını Orhan Veli’nin Ahmet Haşim’in “Havuz” şiirine nazire olarak yazdığı ünlü dizesinden alan son bölüm: “Cânân ki Degüstasyon’a Gelmez”. Bu bölümde kahve ve çay ile kahvehaneler, gazinolar, lokantalar ve sofraları konu alan eserler yer alıyor.
200’ü aşkın leziz tablo
İlhamını verimli topraktan ve denizden; meyvelerden, sebzelerden, balıklardan, yemeklerden ve sofralardan alan sanat eserlerinin görülebileceği sergide Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmed Paşa, Selahattin Teoman, Cevat Dereli, Hikmet Onat, Hasan Vecih Bereketoğlu ve Mehmed Muazzez gibi 90 sanatçıya ait 200’ü aşkın tablo ve heykel izleyiciyle buluşuyor. Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu’ndan 150’den fazla eserin seçildiği sergide, saygın koleksiyonerler ve kurumlardan ödünç alınan 50’ye yakın eser de yer alıyor. Müzenin ilk süreli sergisi “İstanbul’un Resmi”nde olduğu gibi, bu sergideki eserlere de edebiyatımızın usta isimlerinden şiirler ve alıntılar eşlik ediyor.