İSMAİL KARAKURT
“Bizler birbirinden uzak adalar değiliz, bizler geleceğe açık topluluklar olmalıyız.”
Dostluk denince akla ilk olarak rahmetli Fethi Gemuhluoğlu’nun 1975’te irticalen yaptığı o meşhur ve sarsıcı dostluk konuşması geliyor. Okuyanlar bilir, o konuşmada sırasıyla hangi kavramlar üzerinde durulduğunu ve nelerle dost olmamız gerektiğini. Peki, dostluk nedir diye sorulsa, sanırım, birçok duyguyu ve değeri içinde barındıran ve bizi o atmosferde yaşatan kıymetli kavramlardan biridir, cevabına ulaşılabilir mi? Elbette. Kişiler arasındaki hakikat, en değerli şey dostluk değilse başka ne olabilir ki?
İtalyan psikiyatrist Eugenio Borgna’nın Ruhun Yalnızlığı, Melankoli, Bekleyiş ve Umut, Şu Bizim Kırılganlığımız’dan sonra Türkçeye kazandırılan son kitabı Dostluk Üzerine kitabı, Meryem Mine Çilingiroğlu çevirisiyle YKY’den çıktı. Kitap, kısa ön sözden sonra beş bölümden oluşuyor. Her bölüm, ünlü bir isimden bir epigrafla açılıyor. Metinler ara başlıklarla ve yer yer tematik şiirlerle ilerliyor. En sonunda da kaynakça veriliyor.
Eugenio Borgna’nın “Dostluk Üzerine” kitabını neden okumalıyız? Çünkü kitapta, insani ilişkilerin en temel ve en değerli kavramlarından biri olan dostluk herkesin sorularına cevap verebilecek nitelikte psikolojik, felsefi, edebi ve ruhsal gibi çeşitli yönlerden derinlemesine ele alınıyor. Yazar, bunu, sadece sosyal bir bağ olarak da görmüyor. Dostluğa varoluşsal bir deneyim vurgusu yapıyor.
DOSTLUK HAYATTAKI EN GÜZEL DENEYIMDIR
Novara, Maggiore Hastanesi’nde Psikiyatri Başhekimi, Milano Üniversitesi Sinir Hastalıkları ve Zihinsel Hastalıklar Kliniği’nde öğretim üyesi olarak hizmet veren Eugenio Borgna, eserin ön sözüne “Dostluk hayattaki en güzel ve en parlak deneyimlerden biridir.” tanımıyla başlar. Devamında da zamanla yaşa göre dostluğun kapsamı değişse bile, sözcük anlamıyla ilgili: “[Dostluk] dikkat ve hayretle bakılmaya, insani zenginliği ve zaman zaman psikiyatrik tedavi alanına kayan sonsuz anlam ufukları keşfedilmeye değer her dem yeni bir sözcüktür.” sonucuna varır. Bu bakış, Borgna’nın üniversite kliniğinde ve akıl hastanesindeki psikiyatrik tedavi çalışmaları etkili olur. Ayrıca bu çalışma sürecinde dostluğun ışığı ve karaltılarıyla nasıl karşılaştığı belirtir. Ayrıca onca ruhsal acıyı haysiyetle ve nezaketle, şefkatle ve beraberlik hasretiyle tecrübe ettiklerini hayatının ayrılmaz bir parçası olarak gördüğünü yazar. Ama en önemlisi de yazdığı bütün kitapların gerekçesi de burada yatıyor. Çünkü bu gerekçeyi “sürekli diyalog kurmakla, kabul etmekle, anlamakla ve yeniden değerlendirmekle meşgul olduğum delilikten filizlendi.” biçiminde açıklar.
DOSTLUK SEVINÇ KAYNAĞIDIR
İlk bölüme Simone Weil’den yalnız başına kalmayı öğütleyen bir epigrafla başlayan Borgna, dostluğu yaşam pınarı, sonsuz diyalog, hayat dönüştürücü, güven tazeleyici, kırılgan, sevinç kaynağı, yaşama ve ölüme yakın tutan gözyaşları, bir mucize, aynı gemide olma hali, zarafete ferahlığa narinliğe tazeliğe açılan cennet ve hep devan eden bir giz olarak görür. Yalnızlığın yanında Simone Weil’in dostluk güzellikten de gerçeklikten de koparılamaz görüşüyle aynı noktada buluşur. Bunun içinse insanlara, yalnızlığın kıymetini ve anlam açıklıklarını bilmeleri şartını ortaya atar. Hayatın çeşitli evrelerindeki dostluk biçimlerine eğilmeye devam eden Borgna, insanın kimlik oluşumundaki rolünün yanı sıra yalnızlık ve güven duygusuyla birlikte dostluğun ait olma hissini de kazandırdığını belirtir. Ayrıca, dostluğun insanların hayatlarını, inandığı değerleri ve kişilik özelliklerini nasıl şekillendiğini açıklayarak kişisel gelişim esnasında onlara farklı bakış açıları kazandırdığından yola çıkın da onlar için hayatın zorluklarıyla nasıl baş edeceklerine dair çareler arıyor. Bununla da kalmayıp dostluğun zaman içindeki değişimiyle birlikte farklı kültürlerdeki karşılıklarını da inceliyor. İhanet, ayrılık ve kayıplar gibi durumlardan hareketle dostlukların zamanla nasıl olumsuzluğa evrileceğine değiniyor. Hatta bu yetmezmiş gibi zorlukların üstesinden nasıl gelinebileceğini de tartışmaya açıyor.
Hayatımızı güzelleştiren, ona anlam katan, var olmasa hayatımızın anlamının eksik kalacağı dostluğun illaki büyük dostluk olması gerekmiyor. Çünkü Borgna, hayatımızın farklı evrelerindeki daha sade ve gündelik dostluklar da bizim için hayatı güzelleştirebilir, diyor. Bir de hayatın ve dostluğun coşkulu ve devingen varlığının izini taşıyan sözcükler vardır. Bunlar hayatın ve dostluğun her aşamasında her ikisinin de birer parçası olarak yaşarlar. Dostluğun sözcükleri yoksa kendini kötü hisseden ve yardımımızı isteyen bir kişiyle istenilen diyalog hiçbir zaman kurulamaz. Sözcükler suda yüzer ve batar, yeniden parlar ve kararır, dinlediğimiz sözleri söylediklerimizden daha kolaylıkla hatırlarız ve hastalandığımızda kelimeler, şen ve içten kelimeler kayan yıldızlara dönüşüverir. Çünkü bazen dostluğun sözcüklerinden bir tanesi bile hayatımızı aydınlatmaya yeter. Her şeyin bittiğini sanırken bir anda bir umut ışığı düşürür yolumuza.
Eugenio Borgna’ya göre dostluk bazen kaybolmuş gibi görünse de beklenmedik bir anda bir ses, bir imge ile belleğin kapısını yeniden açar. Dostluğa yeniden dokunmaya başlar. Bize yorgunluğumuzu, yalnızlığımızı, acımızı ve kederimizi unutturabilir. Dosta dost berrak sular gibidir. Düşünsenize görüşmeyeli, haberleşmeyeli yıllar olmuş bir telefon sesi geçmişin sessizliğini bozuyor, o zamanı ve o mesafeyi kapatıyor. Ne de olsa, bellek hayatın bir parçasıdır ve dostluk ruhun yaralarına iyi gelir. Zaten son bölümde yazar, dostlukla beslenen ilişkilerin dostluğu bir tedavi biçimi, bir can simidi olarak kabul ettiğini belirtir.
Sonuçta dost kimdir, nasıl seçeriz ve kimler yanımızda durur? Sorularının cevabını ancak arayanlar ve hayatı tecrübe edenler buluyor. Bu anlamda her okur, Eugenio Borgna’nın, ‘Dostluk Üzerine”sini, dostluk ve umuda dair mutlaka bir şeyler bulabileceğim düşüncesiyle okuyabilir.