Vefatının ikinci seneyi devriyesinde kabrini ziyaret etmeden bir gece önce okuduğum dizelerinde “Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde/ Bir kış güneşliğinde/ Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir/ Tabiatı aşan bir bildiriştir” diyor Usta Şair Sezai Karakoç. Dünya hayatını sona erdiren ölüm hadisesinin aslında ölümsüz âleme geçişi sağlayan bir eşik olduğunu giderek yerinde hissediyorum.
Kanuni Sultan Süleyman’ın, Mimar Sinan’dan Payitaht’ın merkezi olarak tespit ettiği noktaya 22 yaşında vefat eden oğlu Şehzade Mehmed adına bir cami yaptırma emri ile inşa edilen Şehzadebaşı Camii, bugün haziresinde nice merhuma ev sahipliği yapıyor. Mimar Sinan’ın Suriçi’nde ölçüm yaparak Eski İstanbul’un tam ortasını tespit etmesiyle diktiği yeşil sütunun iç tarafındaki hazirede tanıyıp, sevdiğimiz bir isim istirahat ediyor: Sezai Karakoç. Karakoç’a Şehzade Mustafa, Şehzade Cihangir, III. Mehmed’in oğlu Şehzade Mahmud, Destari Mustafa Paşa, Rüstem Paşa, Damat İbrahim Paşa ve 15 Temmuz şehidi İlhan Varank ile kabir arkadaşlığı yapıyor.
“O’ndan geldik, O’na döneceğiz”
Kabirlerin başucuna dikilen mezar taşları öte dünyadan bizleri, fani dünyadan geçenleri selamlar. Bu taşlarda en sık karşılaştığımız ifadelerden biri olan “Hüve’l-bâkī”, “Ölümsüz ve ebedî olan sadece O’dur” anlamına gelir. “O verdi, O aldı”; “O’ndan geldik, O’na döneceğiz” gerçeğini yaşayanlara hatırlatır. Ayrıca, “Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır” manasına gelen Rahman Suresi 26-27. ayetler, “Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz” manasında Ankebut Suresi 57. ayet ve “O’ndan başka her şey yok olacaktır” anlamına gelen Kasas Suresi 88. ayet yine sıklıkla mezar taşlarından fani dünyaya iletilen mesajlar arasında yer alıyor.
Merhum Üstad Sezai Karakoç’un ise vefatının ikinci seneyi devriyesine kısa bir süre kala kabrine yerleştirilen mezar taşını ise Meryem Suresi’nden bir ayet süslüyor. Hattat Davut Bektaş’ın hattı ile Karakoç’un mezar taşına işlenen Meryem Suresi 33. ayetinin meali şöyle: “Doğduğum gün, öleceğim gün ve yeniden hayata döndürüleceğim gün esenlik benimle olacaktır.” Meryem Suresi 33. ayetinin mezar taşlarında kullanımı yaygın olup olmadığını hattın sahibi Davut Bektaş’a soruyoruz. Bektaş, “Bu konuda geniş bir araştırmam yok, ama Meryem Suresi 33. ayetinin yazılı olduğu bir mezar taşına ben rastlamadım. Bu ilk olabilir” ifadesinde bulunuyor.
Tanışmak nasip olmadı
Karakoç’un mezar taşında yer alan hattı ilk defa Merhum Üstad için yazmış olduğunu ifade eden Bektaş, “Böyle bir vasiyeti var mı idi bilmiyorum. Bu Âyet’i yazmam, Üstad’ın ailesi tarafından, arkadaşım aynı zamanda Hüsn-i Hat talebem olan Mimar İbrahim Hakkı Yiğit vasıtasıyla istendi” açıklamasını yapıyor. “Lise yıllardan beri ismini tanıdığım, kitaplarını okuyup fevkalade etkilendiğim üstadımızdır” dediği Merhum Sezai Karakoç ile şahsi olarak tanışmanın nasip olmadığını söylüyor.
Bektaş, mezar taşlarının ölüm, doğum ve ameller konulu ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerle süslenmesinin mahiyeti hakkında ise, “Mezarlar, türbeler, anıtlar vs. yaşayan bizlere ölümü hatırlatarak hayatı anlatır” diyor. Bektaş’ın bu sözlerinden sonra aklıma Karakoç’un girişte bahsettiğimiz şiirinden şu dizeleri geliyor: “Yaprağın düşüşü değil bu toprağa/ Bir yıldırım çarpışıdır dağa/ Sonbahar değil ilkbahardır/ Ölümden sonra ölümsüz hayat vardır”