Gazze’de işgalci İsrail’in 7 Ekim 2023’te başlattığı saldırıların üzerinden tam iki yıl geçti. Bugün ateşkes için adım atılsa da iki yıldır süren soykırımın açtığı yaralar kapanacak gibi değil. Sokaklar harabeye döndü, evler yıkıldı, okullar ve hastaneler ağır hasar aldı, altyapı çöktü. Binlerce insan evsiz kaldı, yüzlerce aile yakınlarını kaybetti. Gazze halkı, gündelik hayatını sürdürmeye çalışsa da sürekli korku ve belirsizlik içinde yaşıyor. Hangi anın güvenli, hangi anın ölümcül olacağını kimse bilmiyor. Günlük yaşam, bombaların gölgesinde geçen bir hayatta kalma mücadelesine dönüştü. Suya, elektriğe ulaşmak, gıda ve ilaç bulmak neredeyse imkânsız hale geldi. Soykırımın üzerinden iki yıl geçmesine rağmen, Gazze halkı hâlâ temel ihtiyaçlardan yoksun ve güvenli bir yaşamdan çok uzak. Bu zorlu koşullar altında hayatta kalmaya çalışanlardan biri de Gazzeli Ahmed Ashour ve ailesi.
İki yılda 14’ten fazla yer değiştirdik
Hukuk fakültesi mezunu olan Ahmed Ashour, ikiz çocuk babası ve Gazze’de ağır koşullar altında yaşam mücadelesi veriyor. Onun acıları, aynı zamanda doğum günü olan 7 Ekim’de başladı. O gün, İsrail’in yoğun bombardımanı altında evlerinden zorla tahliye edilen Ashour ve ailesi, o andan itibaren uzun ve acılı bir yer değiştirme sürecine sürüklendi. Bir çadırdan diğerine taşınan Ashour, şimdiye kadar 14’ten fazla kez yer değiştirdi. Her yolculuk yeni bir acıyı, soğuğu, açlığı, korkuyu ve tarif edilemez bir ıstırabı beraberinde getirdi. Güvenli bir sığınakları, dinlenebilecekleri bir anları ya da korkudan uzak nefes alabilecekleri bir fırsat hiç olmadı. Ashour’un ikiz çocukları savaş sırasında dünyaya geldi. Onlar için hayatın ilk anları güvenle değil, patlama sesleriyle, açlıkla ve korkuyla şekillendi. Tüm bunlara rağmen Ashour ve eşi sadece kendi çocuklarına değil, anne ve babasını İsrail’in hava saldırılarında kaybeden 9 yaşındaki Elias da sahip çıktı. Çadırlarında, ikizlerinden ayırmadan ona da kendi evlatları gibi bakan Ashour, ayrıca akciğer kanseriyle mücadele eden babasını da abluka ve ilaç yetersizliği nedeniyle yalnızca birkaç gün önce kaybetti. Yeni Şafak Pazar olarak, ailesiyle birlikte çadırda hayatta kalma mücadelesi veren Ashour’un hem hikâyesine kulak verdik hem de Gazze’de süren soykırım sonrası geçtiğimiz günlerde Hamas ile İsrail’in ateşkes anlaşmasına varmasını konuştuk.
Ateşkes ile birlikte “Hayat nasıl başlayacak?”
Gazze’de ateşkes için ilk adımın atılmasıyla ilgili Ashour, duygu ve düşüncelerini şu sözlerle ifade ediyor: “Gazze’deki insanlar ateşkesin yürürlüğe girmesini bekliyor. Bunu büyük bir özlemle, enkaz altından sağ kurtulanların acısıyla bekliyoruz. Her gün kaybedilen canları ve yerle bir edilen evleri saymaktan yorulduk. Kimi, ailesinin cansız bedenlerini molozların arasından arayacak, kimi artık ev olmaktan çıkıp tozla kaplı taş yığınlarına dönüşen yuvasına dönmeye çalışacak. Kimi de hiç sığınacak yeri kalmadığı için, yanıp kül olan evini sadece acı haritasında bir anı olarak hatırlayacak. Tıpkı benim gibi. Gazze’de insanlar ‘Hayat nasıl başlayacak?’ diye düşünüyor. Pek çok çocuk annesiz ve babasız kaldı, kaybın eşiğinde uyuyor, cevapsız sorularla uyanıyor: ‘Bir gün biz de başkaları gibi bir hayat yaşayabilecek miyiz? Burada kimse sevinci beklemiyor. Sadece uzun bir sessizliği bekliyoruz. Savaştan sonra bizden geriye kalanları sayabilmek için.”
Ashour, dünyanın dikkatine ise şu çağrıyı yapıyor: “Gazze’de kuşatma altında yaşıyoruz, sürekli bombardımana maruz kalıyoruz. Açlık, hastalık ve barınma kaybı günlük hayatımızın bir parçası haline gelmiş durumda. Biz masum siviller olarak hayal edilemeyecek kadar zor koşullar altında yaşıyoruz. Biz sadece rakamlar veya haberler değiliz, hayat ve güvenliğe ihtiyaç duyan aileler, çocuklar ve bir halkız.
Her günüm ailem için yiyecek ve su aramakla başlıyor
Ashour, çadır günlüklerini ise şu sözlerle aktarıyor: “Eğer uyanışım patlama sesleriyle olmuyorsa ki bu artık neredeyse günlük bir rutine dönüştü, rüzgârın uğultusuyla, soğuğun ince çadırdan içeri sızmasıyla ya da açlık ve acıdan ağlayan çocuklarımın sesiyle uyanıyorum. Böylesi koşullarda uyanmak, kaygı ve korku dolu bir an demek. Günüm; eşim ve çocuklarım için yiyecek, su ve güvenlik sağlamaya çalışarak başlıyor. Her sabah, üzerimdeki sorumluluğun ağırlığını daha çok hissediyor, sabır ve dirence duyduğum ihtiyacı derinden yaşıyorum. Tüm bunlara rağmen, günümü daima umutla ve hayatta kalma iradesiyle başlatmaya gayret ediyorum. Çünkü biliyorum ki, bugün ayakta kalabilmemiz savaş ve açlık karşısında göstereceğimiz güç ve dirence bağlı. Sabah uyanmamın ardından günlük rutinime gelince ailem için su bulmak amacıyla bazen bir kilometreye kadar yürüyerek bir galon su getiriyorum. Sonrasında, telefonumu şarj edip arkadaşlarımı ve ailemi arayarak durumlarını kontrol ediyorum. Ardından, çocuklarım için yemek temin edebileceğimiz bir yardım noktasına ya da herhangi bir yere gidiyoruz.”
Sumud Filosu Gazze halkının yüreğine dokundu
Ashour, Gazze’ye insani yardım ulaştırmak için yola çıkan yardım filolarının Gazze sularına yaklaşmasıyla ilgili de “İsrail, kara, deniz ve hava yoluyla Gazze’ye girişleri tamamen engelliyor. Deniz kıyısında saatlerce bekledikten sonra, bölgenin tehlikesine ve savaş gemilerinden gelen sürekli ateşe rağmen filo kahramanlarının gelişini bekledik. Ne yazık ki, her zaman olduğu gibi İsrail, gemilerin bize ulaşmasını engelledi. İsrail’e baskı uygulayan filo fiziksel olarak ulaşamasalar da Gazze halkının yüreğine dokundu” ifadelerini kullanıyor.
Soykırım öncesi mutlu ve neşe doluydum
“7 Ekim 2023’ten önce hayatım mutlu ve neşe doluydu” diyen Ashour, “Hayatımız sadeydi ama umut doluydu. Ta ki savaş gelene kadar. Savaştan bir ay önce evlendim. O gün eşim, doğum günüm için küçük bir kutlama hazırlıyordu. Ancak sabahın erken saatlerinde silah sesleri, patlamalar ve yoğun bombardımanla uyandık. Önemli belgelerimizi ve sınırlı miktardaki eşyalarımızı hızlıca toparlayarak evimizden kaçmaya karar verdik çünkü İsrail sınırına çok yakındık. O günden sonra yaşadıklarım son derece zorlu ve acı doluydu. Bulunduğum yerler hedef alındığında üç kez ölümden döndüm. Bugün bile nasıl hayatta kalabildiğime inanmakta güçlük çekiyorum. Haftalar ve aylar boyunca, günde sadece bir hafif öğünle yetinmek zorunda kaldım. Bu miktar neredeyse bir çocuğun yemeği kadardı. Savaş neşeyi korkuya, huzuru acıya, hayalleri ise hayatta kalma mücadelesine çevirdi. Savaş öncesi 120 kiloydum abluka ve Gazze’yi vuran kıtlık nedeniyle 84 kiloya düştüm. Bu süreç acı, korku, açlık ve umutsuzlukla doluydu, ancak aynı zamanda inancımı, sabrımı ve direncimi güçlendirdi. Çünkü böylesi koşullar altında hayatta kalabilmenin bile başlı başına bir zafer olduğunu fark ettim” sözleriyle o günü ve o anları anlatıyor.
Sığınacağım bir evim yok artık
İki yıldır çadırlarda yaşamaya devam eden Ashour, “Artık yeni evim, yıkılan evimin yerine geçen bir çadır. Geceleri dondurucu soğuktan, gündüzleri kavurucu güneşten beni korumuyor. Yazın çocukların vücutlarında döküntüler oluşuyor, kışın ise soğuk ve kötü hijyen koşulları hayatta kalmayı zorlaştırıyor. Sığınacağım duvarlar yok, güven hissi verecek kapısı yok. Sadece bir parça kumaş, bir zamanlar evim olan küçük bir vatan için çaresizce çatı olmaya çalışıyor. Temel ihtiyaçlara erişimin güçlüğü, yiyecek ve su kıtlığıyla birleşince günlük yaşam adeta sürekli bir mücadeleye dönüşüyor” diyor.
İsrail’in hastaneye saldırmasından endişe duydum
Ashour’un ikiz çocukları, Gazze’deki savaş ve yoğun bombardıman ortasında dünyaya geldi. Ashour, “Eşim hastanedeyken İsrail’in hastaneye saldırmasından büyük endişe duydum. Doğumdan sonra çocuklarımın bombardıman ve kıtlık ortamında, süt ve bebek bezi gibi temel ihtiyaçlara erişim olmadan nasıl hayatta kalacağını düşünüp daha da kaygılandım ve düşüncelerimden çıkamadım. Onları besleyebilmek için, ölümün çok yakın olduğu anlarda bile Amerikan yardım merkezlerine gittim. Şimdi bir buçuk yaşındalar ve onları doğdukları günden beri kucakladım, bundan sonra da sonsuza dek kucaklamaya devam edeceğim” diyor.