İlim ve irfan dünyamıza iz bırakan isimlerden: Kalomer Mahmud Efendi

Of-Çaykara ve Rize yöresinde tesiri hala devam eden dini alimlerden Kalomerzâde/Ganiömerzâde Mahmud Sabri Efendi’nin hayatı A. Şakir Okutan tarafından Osmanlı’nın Son Dönemlerinde İlme Adanmış Bir Hayat Karadere Müderrisi Şeyh Kalomerzade Mahmud Efendi adıyla kitaplaştı.

Kamil Büyüker
Arşiv.

Osmanlı’nın son döneminde yetişmiş, Cumhuriyet döneminde de ilim ve irfan dünyamızda hatırı sayılır iz bırakmış isimlerin birisi de Kalomer Mahmud Efendi’dir. Müderrisliği ve Mürşid olma vasfı ile sayısız talebe yetiştirerek önemli bir insan mirası bırakmıştır.

Doğu Karadeniz coğrafyasının ilim geleneğimizde hem hocalar hem de talebeler noktasında önemli bir yeri vardır. Elbette sadece ilim tedrisiyle değil, irfan ocağı noktasında da bereketli bir bölge olan başta Of-Çaykara ve Rize yöresinde tesiri hala devam etmekte olan isimlerden birisi de Kalomerzâde/Ganiömerzâde Mahmud Sabri Efendi’dir. Hem Ulema sınıfından hem de Meşayih’ten olması hasebiyle bölgede çok önemli bir iz bırakan Mahmud Sabri Efendi’nin hayatı A. Şakir Okutan tarafından Osmanlı’nın Son Dönemlerinde İlme Adanmış Bir Hayat Karadere Müderrisi Şeyh Kalomerzade Mahmud Efendi (Ketebe yay. 2025, 481 s.) adıyla kitaplaştı. 1838 yılında Trabzon’un Of Kazasına bağlı Bölümlü köyünde dünyaya gelip 29 Ekim 1930 yılında 92 yaşında aramızdan ayrılan ve köyüne defnedilen Mahmud Sabri Efendi, kitabın giriş yazısında da belirtildiği üzere “19. asrın sonu ve 20. asrın başlarında Osmanlı’da ulema ve ümerâ rollerini sentezlemiş, ilmiyle, hizmetleriyle ve ahlakıyla tevhid ve hakikat yolunun rehberlerinden biri” olmuştur.

ÜÇ ÖNEMLİ İCAZET

Mahmud Efendi’nin ilmi müktesebatı köyünde aldığı eğitimle başlar. Kayıtlara göre en erken aldığı icazetname Feraiz İcazetnâmesi’dir. Mavran (Fındıkoba) köyünden aldığı icazetnâme 22 Ekim 1860 tarihlidir. İkinci icazetnâmesi usül ve füru ilimlerine dair icazetnamedir ki Oflu Osman Hilmi Efendi’den aldığı icazetnâme 1872-1873 tarihine denk düşmektedir. Üçüncü icazetnâme ise Nakşibendi şeyhlerinden Oflu es-Seyyid Salih Selahattin Efendi’den aldığı icazetnamedir ki bu da Muhyiddin-i Arabi’nin Hizb-i Devrü’l-Alâ, Kibrit-i Ahmer, Miski’l-Ezfer, Şeyh Şazeli’nin Hizbü’l Azam, Kıraat-i Kur’an, Delailü’l-Hayrat vesair Evrad-ı Mübarekesi’ni okuma icazetidir. Bu icazetle türlü hastalıklara müptela olanlara Kur’an’dan sureler, dualar ve salavat-ı şerifeler okuma müsaadesi verilmiş.

KARADERE MEDRESESİNDE 34 YIL

22 Yaşında Feraiz, 34 yaşında İlmiye icazetnâmesi alan Mahmud Sabri Efendi’nin ilk görev yeri köyünde bulunan Kalanas Medresesi olmuş, diğer taraftan köyüne yakında Zeno Medresesinde görev yapmış. Ancak ilk görev yeri olarak Samsun Çarşamba ilçesine bağlı bir köye müderris olarak gitmiş. Ancak köylünün ısrarı ile köyüne tekrar dönmüştür. Mahmud Efendi’nin ilim geleneğimiz içindeki önemli yeri Karadere/Kalkandelen Medresesi’ne müderris olması ile başlamaktadır. Rize’de dönemin en büyük ve şöhretli medresesi olan Karadere Medresesi 1869’da Güvelioğlu Hüseyin Efendi tarafından kurulur. Kitapta ifade edildiği üzere dersaadet medreseleri gibi hem fiziki, hem de eğitim seviyesi bakımında bir külliye olan Karadere Medresesinde Hüseyin Efendi 1886 yılına kadar tek başına talebe yetiştirip icazet vermiştir. Hüseyin Efendi’nin bir diğer özelliği ise Gümüşhanevi tekkesi şeyhi Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi hazretlerinin icazetli halifelerinden birisidir. Mahmud Efendi’nin 34 yıllık bir Karadere Medresesi hizmeti Hüseyin Efendi ile yollarının kesişmesiyle başlıyor. Hüseyin Efendi, Mahmud Efendi’yi ikinci müderris olarak alacaktır ama onu test etmek üzere bir vazife verir. Medreseye gelmeden önce İstanbul’dan gönderilmiş Kalopotama Deresi üzerindeki köprünün yanında bekletilen ve tek kişinin taşıyamayacağı kadar ağır olan taşı –ki medresenin kitabesi olduğu rivayet ediliyor- gelirken getirmesini istiyor. Mahmud efendi de hiç üşenmeden taşı buluyor ve sanki bir ağaç parçası omuzluyor gibi sırtlanıyor ve hocasına getiriyor. Hocası “Mahmud Efendi sen mi geldin, gelirken mola verip dinlendin mi?” diye soruyor. O da “Evet şeyhim ben geldim, Paselet köyü sırtında iken ikindi ezanının Allahu Ekber dediğini duydum, taşı indirmeden durdum, ezanı dinledim, bundan başka mola vermedim” der. Sonradan bu taşın medrese kapısının üstüne yerleştirildiği nakledilmektedir. Hocalığa kabul imtihanını böylece geçen Mahmud Efendi iki sene hocası ile birlikte devam etmiş ve Hocasının 11 Şubat 1889 tarihinde vefatının ardından iki dönem olmak üzere 34 yıl Karadere Medresesi’nde hizmet etmiştir. Neden iki dönem çünkü 1916 yılına kadar 30 yıllık bir ilim tedrisinden sonra bölgenin Ruslar tarafından işgali ile Mahmud Efendi köyüne dönmüş, 1917 yılı Aralık ayında yapılan Erzincan anlaşması ile Ruslar geri çekilince 1918 yılında Mahmud Efendi Karadere medresesine geri dönmüştür. Ta ki 1921 yılına kadar. Bu tarihten sonra sağlığının bozulması ile kendi köyüne dönmüştür. Bu sırada 83 yaşındadır.

SUVER-İ KUR’ANİYE KASİDESİ

Yaşadığı dönem itibariyle sadece talebe yetiştirmekle değil, çevrenin ve bölge insanının müşküllerini gidermede de bir adres olan Mahmud Efendi, hastaların tedavisi, mağduriyet yaşayanların mağduriyetlerinin giderilmesi, kavgalı olan ailelerin sulhe davet edilmesi noktasında çok önemli vazifeler ifa etmiş. Bunun yanında kitapta dikkat çeken hususlardan birisi şiire olan ilgisi ve “Suver-i Kur’aniye” başlıklı Kasidesi’dir. Bu konuda mahareti dolayısıyla bir gün çevresindekilere “istesem bir hutbeyi baştan sona nazım şeklinde, irticalen okuyabilirim ancak bundan kaçınırım” demiştir. (s.195) Kasidenin özelliği kitapta şu şekilde zkrediliyor: Tümüyle Arapça olan Kaside Hz. Peygamberin irtihal ettiği 63 yaşına atıfla 63 satırdır. Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi Fatiha’dan son suresi Nas’a kadar toplam 114 surenin isimleri ve özellikleri, Hz. Peygamberin isminin baş harfi olan “mim” harfini kasidenin tüm satır sonlarında kullanılması ile yazılmıştır.” (s.195) Bütün bu vasıflar Mahmud Efendi’nin geniş bir Kur’an ve siyer bilgisi yanında sarf ve nahiv kaidelerine hâkimiyetini de göstermektedir diye de kayıt düşülmüş.

Hazırlanan eser başından sonuna kadar kıymetli bir âlimin müstakim bir hayat çizgisini gösterirken, kullanılan belgelerle de tam bir arşivlik çalışma hüviyetindedir. Emeği geçen A. Şakir Okutan’a ne kadar teşekkür etsek azdır. Müderris ve Şeyh Mahmud Sabri Efendi’nin ruhu şâd olsun.