İlme adanmış bir ömür

Ali İhsan Okur’un 92 senelik hayat yolculuğu; ilme adanmışlık, vefa, tevazu ve dirayetle örülmüş bir ömrün hülasası adeta. Çocuk yaşta ilim için gittiği Mısır yolculuğundan başlayarak onun hayat hikayesi özellikle bugünün gençlerine rehber olacak cinsten.

R. Rüveyda Okumuş
Ali İhsan Okur

Yozgat’tan Mısır’a uzanan bir ilim yolcusu merhum Ali İhsan Okur’un hayatı ve hatıraları Büyüyenay Yayınları’ndan okurla buluştu. Akademisyen ve yazar Kâmil Büyüker’in yayına hazırladığı eser 2022 yılında vefat eden Ali İhsan Okur’un azim, sabır ve fedakârlıkla dolu hayat hikayesi ve hatıraları etrafında bir döneme dair tanıklığı kayıt altına alıyor. Sade bir dil ve derin muhtevaya sahip hatırat, yalnızca bir ilim adamının değil, aynı zamanda tevazu, fedakârlık ve adanmışlıkla şekillenmiş bir hayatın izlerini okurlara sunuyor.

Kitap, Ali İhsan Okur’un hayatı ve şahsi tecrübeleriyle birlikte şiirleri, Yozgatlı İhsan Efendi’ni kendisine yazdığı mektuplar ve muhtelif hatıraları içeriyor. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun giriş yazısıyla başlayan kitapta aynı zamanda Mısır’da eğitim gören Türk öğrencilerin yaşantıları, Ezher çevresindeki ilmî iklim, Türk talebelerin çabaları ve onların yetişmesinde önemli katkılar sunan Müderris Yozgatlı İhsan Efendi’nin hayatından kesitler yer alıyor.

Yozgat’tan Mısır’a uzanan zorlu yolculuk

Ali İhsan Okur’un 92 senelik hayat yolculuğu; ilme adanmışlık, vefa, tevazu ve dirayetle örülmüş bir ömrün hülasası adeta. Daha çocuk denecek yaşta Mısır’a ilim tahsili için gitmeye karar verir. Resmi girişimlerden sonuç alamayınca kendi imkanlarıyla 1949 Temmuz’unda Yozgat’ın Başınayayla köyünden ilim tahsili için Mısır’a doğru yola çıkan Okur’un ilim yolculuğu hatıratında tüm detaylarıyla anlatılıyor. Çiçekdağı, Ürgüp, Niğde, Adana, Tarsus, Mersin ve Beyrut üzerinden Şam’a ulaşır ve burada bir yıl Arapça eğitimi görür. Ertesi sene İhsan Efendi meşakkatli bir yolculuğun ardından Mısır’a varır. Kahire’de daha önceden mektuplaştığı, hatıralarında “Velinimetim” dediği müderris Mehmed İhsan Efendi ile tanışarak onun ilim ve maneviyatından faydalanır.

Yozgatlı İhsan Efendi ve talebeleri (1952)

Mısır ve Ezher yılları

Mısır’da İhsan Efendi’nin yardımıyla Ezher Üniversitesi’ne kaydolur. Ezher’de 5 yıl süren eğitimi tamamlayarak 1967’den itibaren İskenderiye ve Ayn Şems üniversitelerinde Türk Edebiyatı ve Osmanlıca hocalığı yapar. Kahire ve İskenderiye’de on yedi sene dersler ve konferanslar verir. Klasik edebiyat ve şiir konularındaki derin bilgisi, onu hem Türkiye’de hem de Arap dünyasında tanınan bir alim hâline getirir. Sohbetlerinde sık sık şiirlere yer veren Ali İhsan Hoca, olağanüstü hafızasıyla da tanınıyordu. Hatıratta, Ezher’deki öğrenimi, karşılaşılan zorluklar, Mısır’a dair kültürel gözlemler ve dönemin sosyal şartları çarpıcı bir şekilde anlatılıyor. İhsan Okur, Mısır’da kaldığı yıllar içinde kendisi gibi öğrenci olarak gelen Ömer Biçer Abdülkadir Şener, Ahmet Muhtar Büyükçınar, Emin Saraç, Osman Saraç, Ali Yakup Cenkçiler, İsmail Hakkı Şengüler ile dostluk kurar. Müderris Mehmed İhsan Efendi, Seyyid Kutup, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ve oğlu İbrahim Sabri ile tanışma imkânı bulur.

O yıllarda Ezher Üniversitesi mezunlarına denklik verilmediği için kendisi askerlik yapmak üzere konsolosluk vasıtasıyla Türkiye’ye çağrılır. Hemen askerlik tecil dilekçesi yazıp teslim eder ancak konsolosluk bu dilekçeyi işleme koymaz. Vatandaşlık hakkını kaybettiği kendisine bildirilince oldukça müteessir olur. Kendisine Mısır vatandaşı olması teklif edilir fakat o bunu kabul etmez. 1978’e kadar Türk vatandaşlığından mahrum olur. Bu süre zarfında ailesi ile Mısır’dan memleketine gönderdiği mektuplar vasıtasıyla haberleşir.

Akif’in mealinin yakılmasına şahitlik etti

Okur’un ilim hayatındaki en dikkat çekici hadiselerden biri de Mehmed Akif Ersoy’un kaleme aldığı ve Mısır’da İhsan Efendi’ye emanet ettiği Kur’an-ı Kerim mealinin yakılması sürecinde yer almasıydı. Kur’an meali 1961 yılında Kahire’de bir evde aralarında Ali İhsan Okur, Ekmeleddin İhsanoğlu, Osman Saraç, İsmail Hakkı Şengüler ve İbrahim Sabri Efendi’nin huzurunda Akif’in vasiyeti gereği yakılıyor. Bu hadiseye tanıklık eden beş kişilik heyette bulunan Okur, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin oğlu İbrahim Sabri Efendi’nin mealin yakılması noktasında ısrarcı olduğunu belirtiyor. Kendisinin hadiseden büyük üzüntü duyduğunu ancak ellerinden bir şey gelmediğini hatıralarında ifade ediyor.

Ali İhsan Efendi’nin Mısır yıllarında dair hatıralarında Necip Fazıl’ın kendisiyle tanışmak için Kahire’ye gelişi de anlatılıyor. Şair, Kahire’deki Türk öğrencilere İhsan Hoca’yla tanışmak istediğini söyler. Ancak o gün İhsan Efendi İskenderiye’ye derse gittiği için tanışmaları nasip olmaz. Necip Fazıl “Çile” kitabını kendisine imzalayıp bırakır ve geri döner.

49 yaşında gönüllü askerlik

1978’de Türk vatandaşlığına tekrar alınan İhsan Hoca, Türkiye’ye döner. Bu esnada askerlik meselesi gündeme gelir. Vatanına olan sevgisi öyle büyüktür ki, 49 yaşında gönüllü olarak askere gitmek ister. Mevzuata göre askerlik yükümlülüğü olmayan bu yaşta, bizzat Genelkurmay’a başvurarak Erzurum’da yedek subay olarak askerlik yapar. Askerlik günlerinde katıldığı bir kış tatbikatı devrin Genelkurmay Başkanı olan Kenan Evren takip edilir. Terhis olduktan sonra ise ekonomik sebeplerle Libya’ya gitmeye karar verir ve orada beş yıl kadar çalışıp geri gelir.

İskenderiye Edebiyat Fakültesinde öğrencilerle (1966)

İlahiyat fakültesinde hocalık yaptı

Türkiye’ye dönünce 1986’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde dersler vermeye başlar. Talebelerini evladı gibi gören Okur Hoca, 1996’da yaş haddinden emekli oluncaya kadar üniversitede öğrenci yetiştirmeye devam eder. Ardından Gazi Üniversitesi’nde dört yıl kadar Arapça dersi verir. Emekli olduktan sonra Almanya, Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkelerde yurtdışı görevlerde bulur.

Ömrünün son yıllarını köyünde geçirir

2002’de memleketi Yozgat’ın Başınayayla köyüne dönen Ali İhsan Hoca, vefatına kadar tabiatla iç içe, sade bir hayat sürer. Ömür sermayesinin temel azığını ilimle karmış bir âlim olarak bu dünyadan ayrılan Ali İhsan Okur’un hatıraları, ilim yolculuğunun meşakkatli ama bereketli yönleriyle genç nesiller için ilham verici nitelik taşıyor.

Ezher İdare Binasının Önünde Türk Talebeler (1952)