8 Mart Dünya Kadınlar Günü, KADEM (Kadın ve Demokrasi Derneği) Başkanı Dr.Saliha Okur Gümrükçüoğlu kadın bildirgesini toplumla paylaştı. Metin kadının aile ve toplumdaki öneminin altını çizerken aynı zamanda kadın cinayetlerinin önüne geçmek için verilen mücadeleye devam edileceği yönündeydi. Bildirgeden yola çıkarak Dr.Saliha Okur Gümrükçüoğlu’na merak ettiğimiz soruları sorduk.
Öncelikle şunu sormak isterim. 8 Mart’ta kadın haklarına ve kadının toplumdaki yerine dikkat çeken çok önemli bir bildirge okudunuz. Bu metin kadın cinayetlerinin, kadın hak ve özgürlüklerinin, kadının ailedeki yerinin çokça konuşulduğu bir dönemde, önemli bir çıkış. Bu metin nasıl ortaya çıktı?
KADEM kurulduğu 8 Mart 2013’ten bu yana kadına yönelik her türlü adaletsizliğin karşısında durmuş, kadının sahip olduğu haklara ve layık olduğu değere ulaşabilmesi için mücadele etmiş bir sivil toplum kuruluşu. Tam 8 yıldır aynı kararlılıkla, kadınların hayatına dair farkındalık ve iyileştirme çalışmaları yürütüyor. Bu çalışmaları gerçekleştirirken ve projelerimizi hayata geçirirken sıkça karşılaştığımız bazı sorular ve tartışmalar oldu. Bu tartışmalarda gördük ki, toplumsal olarak kadın konusunda en temel ilkelerde dahi derin kafa karışıklıklarımız var. Bu kafa karışıklıklarını netleştirmek gerekiyor. Bu, uzun vadede gündelik tartışmalarda uzlaşabilmemizin de ilk adımı olacaktır.
Metnin içeriği nasıl oluştu?
Sağlıklı bir toplum yapısı için sağlıklı tartışma ortamları elzemdir ve bu ortamlar da kavram ve terimleri netleştirmekle mümkün olur. Bizler de bu ihtiyaca binaen bir bildirge hazırlamak istedik ve birçok akademisyenle, sahada uzman isimlerle, hukukçularla ve STK temsilcileriyle görüştük. Onların da eleştirileri ve önerileriyle de kadın hakları alanında bugüne kadar söylenmiş tüm bildirgelerin dışında, kendi kültür coğrafyamızın ilkeleriyle harmanlayarak bir metin hazırladık. KADEM olarak bugüne kadar yürüttüğümüz çalışmalarımızda, bize yol gösteren, benimsediğimiz, temel inanç ve ilkelerimizi 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle kamuoyuyla paylaştık. 8 Mart’ın bizim için ayrı bir önemi daha var. KADEM’in kuruluş yıldönümü. Bu da bizim için ayrı bir mutluluk sebebi oldu.
Toplumdaki yansımaları için öngörünüz nedir?
Yaptığımız tüm çalışmalarda önceliğimiz olan temel prensip ve ilkeleri kamuoyuyla paylaşmakla, kadın konularında toplumun zihnini daha da berraklaştırma ve “sağlıklı toplum”a ulaşma arzundayız. Bizim asıl gayemiz tek bir kadının dahi haksızlığa uğramadığı, güven içinde hayatını sürdürdüğü bir dünya oluşturmak. Bunun için “Varoluşta eşitlik, sorumlulukta adalet” sloganıyla yola çıktık Bu anlamda bildirgemizin getireceği sesin, bırakacağı etkiyle bu berraklığa katkı sunmasını ve sözümüzün daha büyük kitlelere ulaşmasını umuyoruz. Kadına dair temel haklar noktasında oluşacak farkındalık ile bir kadının hayatını dahi kurtarabiliyor ve ona destek olabiliyorsak, amacımız hasıl oluyor demektir.
CİNSİYETLE DEĞİL AMELLE ÜSTÜN OLURSUN
Metinde sorumluluklar farklı olsa da bunun kadın ve erkek üzerinde bir hiyerarşi doğurmayacağına dikkat çekiyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
Biz, kadın ve erkeğin “insan” olması bakımından birbirine eşit varlıklar olduğunu, bu sebeple de kadının insan olmasından ileri gelen haklarının, hiçbir kurum ve kişi tarafından ihlal edilemeyeceğini savunuyoruz. Bu hakları Bildirgemizde ifade ettik. Bunlar ruh ve beden bütünlüğünün korunması, inanç ve düşünce özgürlüğü, ailenin ve neslin korunması ile mülkiyetin korunmasıdır.
Biraz daha açarsak kadın ve erkeğin rol farkı, kadın ve erkeğin temel hakları karşısındaki eşitliğini bozmaz mı diyorsunuz?
Elbette kadın ve erkek arasında aile içinde ve toplumda farklı rol ve sorumluluklar olacaktır. Bu doğanın kanunu. Kadının fizyolojisi ile erkeğin fizyolojisi aynı değil. Bu noktada kadın erkek arasındaki farklılık yukarıda saydığımız ilkeleri etkilemez. Ki bu 5 esas aslında dinin hükümlerinin gayeleridir. Bu gayelerle insanın temel hakları korunmuş olmaktadır.
Şu da temel bir ilkedir ki, insanı üstün kılan tek şey yüklendiği sorumluluğu en iyi bir şekilde hayata geçirebilme becerisidir. Topluma ürettiği fayda ve değerdir. İslami terminolojide buna “salih amel” diyoruz. Dolayısıyla cinsiyet, ırk veya milliyet değer anlamında insanı üstün kılmaz. Kişiyi diğer insanlardan üstün kılan tek şey yapılan iyilik ve güzel ahlaktır.
Ancak sorumluluk paylaşımı ise adaletle hayata geçirilmelidir. Bu ilke hem toplumda hem de ailede kadın erkek arasındaki ilişkilerin daha sağlıklı bir zeminde oturmasını sağlayacaktır.
Kadın tercihinden dolayı aşağılanamaz
“Kadın çalışmak istiyorsa çalışır, istemiyorsa çalışmadığı için aşağılanamaz.” “Kadın anne olup olmadığına bakılmadan toplum karşısında değerlidir.” Bu değer yargılarını yıkmak mümkün mü sizce?
Biz burada kadının bütün sıfat ve rollerinin öncesinde bir “fert” olduğunu vurgulamak istiyoruz. Kadının çalışan-çalışmayan kadın, anne olan-olmayan kadın, evli-bekâr kadın gibi sıfat ve kategorilerle adlandırılmasının yanlış ve zarar verici olduğunu düşünüyoruz. Kadına bekar ya da evli olması, ev hanımı ya da çalışan kadın olması bakımından herhangi bir “makbul rol” belirlemek, onu bu role göre aşağılamak yahut taltif etmek doğru değil. Ücretli bir işte çalışmayan ancak kayınvalidesine bakan bir kadının değer üretmediğini kim iddia edebilir? Yahut çalıştığı ya da çalışmadığı için bir kadının değerli olduğunu söyleyebilir miyiz? Tüm bu “değer” atıflarının dini ya da ontolojik bir dayanağı da yoktur. Yine kadını yalnızca annelik vasfı üzerinden tarif edemeyeceğimiz gibi değerini de anne olup olmaması üzerinden belirleyemeyiz. Kadınların hayat tercihlerinde belirleyici olan toplumsal dayatmalar değil, kadının kişisel özellikleri, hür iradesi, tercihleri ve rızasıdır. Özetle kadın her durum ve şartta değerlidir. Çalışsın ya da çalışmasın, anne olsun ya da olmasın, kadının değerini yartları belirlemez.
Ailede şiddet mahremiyeti ihlal eder
Bildirgeden yola çıkarak şunu sormak istiyorum: Gelenek, din ve hukuk üçgeninden yola çıkarsak aile içinde nasıl bir kadın portresi karşımıza çıkıyor?
Aslında toplumda birbirinden farklı kadın portreleri çıkıyor karşımıza. Kadının aile içindeki rolünü belirleyen pek çok etken var; yaşadığı bölge, o bölgenin kültürü, eğitim durumu ve ekonomik düzey... Toplumların kendi dinamikleri içinde geliştirdiği ve zaman içerisinde yerleşen, adaleti tesisten mahrum “kadınlık ve erkeklik rolleri”, dengesi kurulamayan sorumluluk dağılımı gibi hususlar kadının insanlık onuruna aykırı uygulamalara sebep olabilmekte… Bize göre, hâkim toplumsal yargılar, ve ön kabuller ne söylerse söylesin, kadının güvende olmadığı, şiddetin herhangi bir türüne maruz kaldığı, kötü muamele gördüğü bir aile, artık mahrem alan ya da yuva olmaktan çıkmıştır. Bu vaziyete rağmen kadından eşinin zulmünü ifşa etmemesini ve ne olursa olsun o yuvayı devam ettirmesini bekleyen ve savunan yaklaşım karşısında bizim tavrımız da, yasanın yaklaşımı da nettir.
İstanbul Sözleşmesine alternatif değil
Son dönemde İstanbul Sözleşmesi toplumu adeta ikiye böldü. Sizin ilan ettiğiniz metniniz İstanbul sözleşmesine bir alternatif mi? Bu bildirgeden sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz?
Bizim metnimiz İstanbul Sözleşmesine alternatif bir metin değil. Bu iki metni birbirlerine alternatif görmek iki metnin de anlaşılmadığını gösterir. Sözleşmeyle ilgili olarak daha evvel görüşlerimizi çeşitli mecralarda ilettik. Sözleşme muhatabı devletler olan uluslararası bir çerçeve metin. Bu metnin tek bir ana başlığı var. O da şiddeti önlemek. Devletler bu çerçeve metni kendi toplum yapılarına göre hukuksal bir zemine oturtuyorlar. KADEM de kadına yönelik şiddetle mücadele eden bir STK olarak, şiddetin sona ermesi noktasında uygulamadaki tüm mevzuatı takip etmek durumunda. Sözleşmeye ise şiddeti önlemede bir araç olarak bakıyor. Aslolan ve vazgeçilmez olan şiddetle mücadelenin kendisi. Ancak yaşadığımız süreçte gördük ki, Sözleşme maalesef “taraftarlar” ve “karşı çıkanlar” fanatizminin ortasında kaldı ve yasal bir enstrüman olduğu gerçeği göz ardı edildi. Kadın Haklarına Dair İlkeler Bildirgesi ise KADEM’in bugüne kadar yaptığı tüm çalışmalarında, hazırladığı projelerde öncelediği hassasiyetlerinin yazıya dökülmüş hali diyebiliriz. Güvenli bir toplum ve adil bir gelecek inşa etmek amacıyla sürdürdüğümüz faaliyetlerin, savunduğumuz tüm ilke ve görüşlerin hülasası mahiyetinde bir metin. Kendi kültürel kodlarımızı oluşturan temel değerlerin ve evrensel müktesabatın bir tezahürü. Sadece şiddet değil, kadın haklarına dair vazgeçilemez ve devredilemez olarak nitelediğimiz temel esaslardan, prensiplerden bahsediyor. Bu sebeple bizim Bildirgemiz yalnızca şiddet değil, çok temel haklar ve kaideleri içermektedir.
Cinsel kimlik propagandalarına tavrımız net
Son yıllarda en çok tartışılan konulardan biri cinsiyet meselesi. Bu konuda tavrınızı metinde net olarak ortaya koyuyorsunuz. Altını özellikle çizdiğiniz cinsel yönelimler üzerine yapılan çalışmalara ve STK savunucularına karşı da sert bir tepki gösteriyorsunuz. Bu tepkinizin altını dolduracak ne tür çalışmalar yapıyorsunuz, nasıl bir yol izliyorsunuz?
Bizler farklı cinsel yönelimler meselesini biyolojik, psikolojik, sosyolojik, dini ve tarihsel boyutlarıyla ele alıp konuyu bütüncül bir şekilde değerlendiriyoruz. Konuya ilişkin bir süredir akademik çalışmalar ve araştırmalar yapıyoruz. Şiddetle itiraz ettiğimiz nokta ise bu kişilerin belli lobiler tarafından küresel sermayenin de desteğiyle kullanılması, farklı cinsel yönelimlerin teşvik edilmesi hatta propagandasının yapılması, gençlere ve çocuklara özendirilmesi. Toplumun devamını sağlamada bunları oldukça tehlikeli buluyoruz ve bununla mücadele edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu tür dayatmaların aile yapısını, neslin devamlılığını ve geleceğimizi tehdit ettiğine inanıyoruz.