Kethüdâzâde Arif Efendi’yi tanır mısınız?

Adnan Özer, Beyoğlu Şiir Durakları’nda Türk şiirinde önemli meclislerin kurulduğu mekânları, bu mekânların müdavimlerini, şiir ve hatıralardan numunelerle anlatırken edebiyat turizmi kavramından hareket ediyor. Kitap bugünün okuyucusu için epey meçhul kalmış Kethüdâzâde Arif Efendi gibi birtakım şahsiyetleri de yeniden hatırlatıyor.

Yakup Öztürk
Fotoğraf: Arşiv

19. asırda Beşiktaş Ortaköy sahilleri boyunca yalılarını, konaklarını edebiyat, sanat meclisi hâline getiren birkaç şahsiyetten biri olan Kethüdâzâde Mehmed Arif Efendi ile Adnan Özer’in yenice yayımladığı Beyoğlu Şiir Durakları kitabında karşılaşacağımı ummazdım. Bu kitapta şimdiye kadar yolumun kesişmediği başka kimseler de var ama en büyük yakınlığı Kethüdâzâde ile kurmuş olmalıyım ki hemen, hazretin Bir Var İmiş Bir Yoğ İmiş adıyla kitaplaştırılan Âsitane hatıralarını alıp okudum. Adnan Özer de zaten bir Beşiktaşlıyı, Beyoğlu’nun şiir mekânlarına bu hatıralar sayesinde taşıyor. Sarığı, cübbesi ile Saint-Antoine Kilisesi’nde Hıristiyanların ibadetlerini seyreden, aynı kıyafetle İngilizlerin Pera’daki balolarına katılan Kethüdâzâde (ö. 1849) elbette tanışmak isteyeceğim bir şahsiyet olacaktı. Talebelerinden Emin Efendi, hocasının anlattıklarını derleyerek bu hatıraları bir araya getirmiş. Meraklıları için Hasan Gürkan ve Hür Mahmut Yücer’in hazırladıkları, İnsan Yayınları arasından çıkan baskıdan istifade ettiğimi söyleyebilirim. Sanırım bu hatıraların ya da orijinal adıyla Menâkıbnâme-i Kethüdâzâde Mehmed Ârif Efendi’nin başka baskıları da yapılmış. Buraya geçmeden önce Beyoğlu Şiir Durakları’nda okuru, Galata’dan başlayıp Pera ve büyük cadde üzerinden Taksim meydanına doğru özellikle Cumhuriyet’ten sonraki edebiyatçılarımızın hangi kafe, pastane, lokanta, apartman ve meyhanelerde bir araya geldiklerini okuyabileceği bölümlerin beklediğini ifade edeyim. Adnan Özer, bir kılavuz gibi, okurlarını Karaköy ve Tünel bölgesi ile İstiklal Caddesi’ndeki mekânlarda dolaştırmayı hedefliyor.

ŞAİR MİCKİEWİCZ’İN YAŞADIĞI SOKAK

Beyoğlu Şiir Durakları’nın altında hâlâ yabancısı olduğumuz “edebiyat turizmi” var. Yazarın hayatından, kurguladığı karakterlerden dolayı popüler olmuş mekânlara gezileri ifade eden bu kavram, eserlerin yazıldığı ve sanatçıların bir araya geldiği yerleri daha görünür kılmayı hedefliyor. Adnan Özer, sadece Türk edebiyatçılarını değil, İstanbul’a gelmiş ya da İstanbul’da doğmuş, bu şehirde uzun yıllar yaşadıktan sonra göç etmiş isimleri de kitabına alıyor. Tarlabaşı’ndan Dolapdere’ye inerken Polonyalı şair Adam Mickiewicz’in yaşadığı sokağı ve adına kurulan müzeyi hatırlatıyor. Beyoğlu’ndan gidenler arasında Makedon asıllı Mateya Matevska da var. 1936’da İstanbul’dan giden önemli bir Balkan şairi diyor Matevska için. Beyoğlu doğumlu şair, 2018’de Üsküp’te vefat ediyor. Türkçede iki kitabı yayımlanmış ve ikisinin de bugün baskısı yok. İstanbul’a Gittiğimiz Zaman, merak uyandırıyor. Eftalafos Kahvesi’nin Samatyalı şairleri Garbis Cancikyan ve Yervant Gobelyan’ı 1940’lardaki hâlleri ile görüyoruz.

İKİNCİ YENİ BEYOĞLU’NDAN ÇIKTI

Beyaz Rusların, Beyoğlu’ndaki ilk edebiyat mahfillerinden biri olan Petrograd Pastanesi’ni anlatıyor. Galata Mevlevihanesi, Lebon, 1934’teki Türkçeleştirme anlayışı ortaya çıkınca L’orient adını Çağatay Türkçesinden bir kelime ile değiştiren Baylan, Baylan’ın, gelip giden yazarlardan imzalı kitaplar toplayan ama bunları okuyup okumadığını bilmediğimiz, işler bozulunca Yunanistan’a göçüp oradan vefat eden meraklı ve saygılı garsonu Hristo, Adnan Özer’in “Garson Hristoların peşine düşmüş olsaydık, Beyoğlu kültürel mirasına dair neler neler bulurduk” deyişi burada karşımıza çıkıyor. Mesela Pera Palas, 1978’de bir Türk işadamı tarafından satın alınınca otelde yirmi yıl boyunca şiir meclislerinin kurulduğunu da görüyoruz. Zeki Ömer Defne, Necati Cumalı, Mehmet Çınarlı gibi isimlerin katıldığı bu meclisin hikâyesini yazan oldu mu acaba? Öte yandan Kamondo apartmanını, Cumhuriyet dönemi resim tarihimizin Yeniler Grubu olarak tanınan ressamlarının mekân tuttuğunu da okuyoruz. Liman Sergisi de burada açılıyor. Apartmanın edebiyat dünyasından da epey kiracısı olmuş.

Kitapta Türk şiirinin tarihine dair iddialar da var. Adnan Özer, Türk şiirinin bütün kriterleriyle modernleşmesinin İkinci Yeni akımıyla olduğunu, bu akımı doğuran ilk şiirin Beyoğlu’nu anlattığını dile getiriyor. Özer’e göre İkinci Yeni’yi 1953’te Yenilik dergisinde yayımlanan “Saint-Antoine Güvercinleri” şiiriyle İlhan Berk başlatmıştır. İkinci Yenicilerin yuvası diye tarif edilen mekân ise Nil Lokantası. Ayrı başlıkta Nil’i dünü ve bugünü ile anlatıyor.

KETHÜDÂZÂDE’NİN HAYATI

Kethüdâzâde ile başladım, onunla bitireyim. Efendi, 1767’de İstanbul’da doğmuş, görgülü, kültürlü batı göçmeni bir aileden geliyor. Osmanlı coğrafyasının farklı şehirlerinde kadılık ve kadı vekilliği yapmış. Ömrünün çoğunda Beşiktaş’ta talebe okutmuş, tekke şeyhleri ve müritleri ile bir arada bulunmuş. Tarihimizin çok önemli meclislerinden biri olan Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyyesi’nin aslî üyelerinden. Her biri birbirinden meşhur sekiz âlimden dersler almış, kendisi de en az hocaları kadar meşhur talebeler yetiştirmiş. Mesela şair Safvet Efendi, Midhat Paşa, Yusuf Kâmil Paşa talebeleri arasında. Telif eser yazmaktan uzak durmuş. Şiirlerini ve menkıbelerini talebeleri derlemese idi hepsinden mahrum kalacaktık. “Yapılanları anlayalım, bundan sonra kitap yazmak lazım değil” dediği bilinir. Tekkelerin kaldırılmasından önce muharrem ayinlerinde okunan iki mersiyeden biri Kethüdâzâde Arif Efendi’ye aittir. 1826’daki Bektaşi sürgünlüğü sırasında canı sıkılmış olsa da bu sürgünlere maruz kalmamıştır. Kabri, Yahya Efendi Dergâhı’nda kapıdan girince solda, yola nazırdır. Kethüdâzâde, Beyoğlu Şiir Durakları kitabında nasıl karşımıza çıkıyorsa öyle bir zattır. Sarığı cübbesi ile kilisede ibadet seyreden, balolara katılan, öte yandan klasik Osmanlı medrese tahsili almış, doğu ile batının bilim ve medeniyet yönünden zıtlık içerisinde olmadığını savunmuştur. Adnan Özer, Beyoğlu Şiir Durakları’nda başta Kethüdâzâde olmak üzere Adam Mickiewicz, Mateya Matevska, Cancikyan ve Yervant Gobelyan’a ayrı bir dikkatle yönelmemi sağladı. Şimdilik Kethüdâzâde’nin Âsitane hatıralarındaki zengin kültür ve edebiyat zevki ile meşgulüm.