*Bir sanatçı olarak milletvekili adayı olma sebebiniz nedir?
En önemli sebep yeni Türkiye Yüzyılı’nda kültür-sanat konusunda söyleyecek, yapacak şeyler olduğunu düşünmem. Bizler ‘Anadolu’ dediğimiz toprakların kültürünü, medeniyetini şarkısını, mimarisini imajını kurarken son iki yüzyılda sanayi ve modernizmin etkileri, rüzgârı ve aslında yanlış anlaşılmalarıyla savrulduk. Bu savrulmanın yarattığı kısa hafıza kayıplarının çaresi musikidir. Siyaset bir organizasyon. Poetik tavrımı politik olarak da forma sokmak istememdeki kasıt, bu organizasyon gerekliliği. İşte benim istiklal ve hürriyet yürüyüşümüzün simgesi olarak gördüğüm Erdoğan’ın yanında yer alma gerekçem bu.
HÜR İNSANLARIN ÇAĞRISI OLUR
*Türkiye Yüzyılı şarkısı da bu sebeplerden dolayı mı çıktı ortaya?
Türkiye Yüzyılı hibrit bir eser, bir terkîb. Aslında hürriyet çağrısıdır o. İstiklal Marşı’mızın kabulünün 100. yılında, İstiklal Şairimiz Akif’e ve bizatihi İstiklal Marşı’nın kendisine cevaben bir cürette bulunmak istedim. Hatırlayınız; İstiklal Marşı’mız “Korkma” diye başlar. Ben de eserimi “Korkmuyoruz!” diye başlattım. İstiklal Marşı’mız “Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın” der. Türkiye Yüzyılı “Yarın değil hemen şimdi” diye karşılık verir. Bu bir cüretti, gösterilmeliydik. Erdoğan’ın bize kattığı en temel duygu bu cesaret! Başımızı yeniden kaldırabiliriz artık. Ancak hür insanların sesi, çağrısı olur!
MAZLUMLARIN YÜZYILI OLACAK
*“Mazlumlar söylesin şarkılarını, başlasın Türkiye Yüzyılı” diyor şarkıda. Türkiye Yüzyılı mazlumların yüzyılı mı olacak?
Allah’ın izniyle... Cumhurbaşkanı’mızın yılbaşı konuşmasında, “Yeni dünyanın, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan ekonomik, siyasi, politik organizasyonlarla yönetilemeyeceğini gördük” sözlerini hatırlayınız. Geçtiğimiz Pandemi Süreci de bize bunu gösterdi. Fakat bütün bu olağanüstü süreçte yıldızı parlayan bir tek ülke oldu, Türkiye! Neredeyse hiç zorlanmadık. Çünkü tarihsel kodlarımızda, reflekslerimizde özgüven var.
KONFOR İNSANI ÇÜRÜTÜR
*Geçenlerde Fazıl Say, 100. Yıl Marşı diye bir bestesini paylaştı. Çok da eleştiri aldı. Siz de eleştirenlerden biriydiniz. Neyini beğenmediniz?
Türk milleti, sanatçısını, sanatçısının entelektüel birikimini, kavrayışını çoktan aşmış durumda. Fazıl Say gibi sanatçılar Türk milletinin çok gerisinde düşünüyor ve hissediyor. Temel sorun, Say’ın kişisel olarak yetersizliği, yeteneksizliği, yetebilirliği vesaire değil. Say’ın 100. Yıl Marşı’nı değerlendirirken böyle bir dönemde Türkiye’ye, Türk milletine, Türkiye önderliğindeki mazlumlar coğrafyasına politik olarak Kılıçdaroğlu’nu öneren bir zihnin ürünü olarak da değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Esere “yetersiz” dememizin sebebi, Say’ın hayatı algılama, duyumsama ve yeniden üretmede, öneride bulunmadaki yetersizliği. Cumhuriyet’in ilk yüz yılının bütün konforunu tatmış insanlar, bu tür sanatçılar kendi konfor alanlarından çıkmıyorlar maalesef. Konfor insanı durdurur, çürütür. Her açıdan geri bırakır.
NASIRLI ELLERİN SOĞAN DERDİ YOK
Seçim çalışmaları nasıl gidiyor? Sahadan gözlemlediğiniz neler var?
Mazlumların arzusuna talibiz dedik ya, ben de seçim konuşmalarımı İstiklâl Şairimiz Mehmet Akif’in 100 yıl önce yaptığı konuşmalar ve hutbelerle eşleştiriyor, çalışmalarımı öyle örgütlüyorum. İstiklâl ve hürriyet yürüyüşüne yoldaş, yol arkadaşı topluyorum. “Bir akşam gezintisi değil zira bu bir istiklâl yürüyüşüdür!” Soğan, patates de konuşuyorum elbette. Ama haddimi bilerek. Zira elleriyle toprakla ilişki kurmuş, topraktan öğrenip, toprağı bellemiş insanlara soğandan ve patatesten ahkâm kesemezsiniz! Toprağın dilini topraktan öğrenen insanlar; “Ya hu soğan bu, bir ay sonra düşecektir fiyatı! Toprak da benim, soğan da benim” deyip kesip atar. Topraktan soğanı çekip çıkaran nasırlı ellerin böyle sorunları yok. O nasırlı eller, kafalarını kaldırıp Akdeniz’e bakıyor şimdi. Turan’a, Hicaz’a Afrika’ya bütün bir cihana bakmaya başladılar. O nasırlı ellerin topraktan öğrenip, topraktan belledikleriyle, söyledikleri merhamet şarkılarıyla yeni bir dünya mümkün.