Hayatta olan her şeyi ama her şeyi kaydetmeyi düşündünüz mü? Zamanın yok ediciliğine karşı koymanın bir yolu da bu olmasın? Yaşadığınız şehir kadar büyük ve geniş bir trambolinin üzerinde zıplayıp zıplayıp zıplayıp uzaya gidebilir misiniz? Gözlerimizin içine bakan bir adamın kalbimizden geçenleri bilmesi mümkün müdür? Yetmiş yaşındaki bir kişi, 62 yıl geriye giderek sekiz yaşındaki hâliyle karşılaşıp onunla konuşabilir mi? Çocuk edebiyatının sevilen kalemlerinden Abdullah Harmancı, İlk Genç Timaş etiketiyle okurlarıyla buluşan yeni kitabı “Milyon Kere Trambolin” ile genç okurları hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir yolculuğa çıkarıyor. Kitap çocukluk anıları, insan ilişkileri ve bireysel mücadeleler etrafında şekillenen kurgusuyla dikkat çekiyor. Milyon Kere Trambolin, hayal ile gerçeğin iç içe geçtiği öyküsüyle, çocukların duygusal farkındalıklarını artırırken kendi iç seslerine kulak vermelerine de alan açıyor.
“Milyon Kere Trambolin” oldukça özgün ve duygusal katmanları olan bir kitap. Bu kitabın ortaya çıkış hikâyesi nedir?
Farklı zamanlarda, farklı duygu ve düşüncelerle yazılmış öykülerdi bunlar. Çok uzun bir süreçte ve kendiliğinden oluştu. Aslında bu durum, neredeyse bütün kitaplarım için geçerli. Bu sebeple hep diyorum ki, ben hiç kitap yazmadım, yazdıklarım kitap oldu. Ancak dikkatli bir okuyucu, öyküler arasındaki bağları görmekte zorlanmayacaktır. Çocukluğum, çok farklı şehirlerde geçti. Bu şehirlerde bende kalan anılar, izler, figürler, şaşkınlıklar, olağan dışı bazı gelişmeler bu dosyada toplanan öyküleri oluşturdu. Elbette çocukluğumuzu yazdığımızda çocuk edebiyatı metni üretmiş olmayız. Ama çocukluk, çocuk edebiyatı metinleri üreten yazarlar için elbette müthiş bir kaynaktır. Bize en çok lazım olan şey, çocukluğun doğasını kavramaya çalışmak, bu doğaya hitap eden bir bakış geliştirmek. İşte anılarımız bu membaı kaynatmaya/kanatmaya yarıyor. Çocukluğumda bir arkadaşım vardı. Bizlerden ayrılan belki biraz garipsenebilecek yönleri vardı. Trambolin öyküsündeki çıkış noktam bu arkadaşım oldu. Elbette onda olmayan özellikler ekledim. Abarttım. Çok daha dramatik bir hale soktum. Arkadaşımın uzaya gitme veya uçma hayallerini gerçeğe dönüştürmek için mücadele vermesi beni etkilemişti. Sonradan işin içine bir de Japon takıntısı ekledim.
Sedat, Çılgın Mustafa ve öğretmensiz çocuklar… Bu karakterler aracılığıyla okura hangi insanlık hâllerini anlatmak istediniz?
Sedat’ın “anormal” bir bireye dönüşmesi, Çılgın Mustafa’nın “bilinmez”i bilmesi, öğretmensiz okullarına öğretmen bekleyen öğrenciler vs gibi halleri kaleme aldığınızda, aslında çocuklarla birçok farklı insanlık halini de paylaşmış oluyorsunuz. Amacım bu tür insanlık hallerini çocuklara da duyurmaktı.
“Yaşadığınız şehir kadar büyük bir trambolinin üzerinde zıplayıp uzaya gitmek” gibi güçlü ve hayal gücünü zorlayan imgeler kullanıyorsunuz. Bu imgelerle çocukların dünyayı algılayışında nasıl bir fark yaratmayı hedefliyorsunuz?
Çocukta potansiyel olarak var olan güzelliklerin bizim elimizle daha çabuk ve daha hızlı harekete geçirilmesi mümkün. Her çocuk astronot olmayı veya uzayda gezmeyi hayal etmiştir. Veyahut uçmayı hayal etmiştir. Peki bunun gerçekleşmesi, gerçekleştirilmesi nasıl mümkün olacak? İşte çocuk muhayyilesi bu noktada sınır tanımaz. Bizim şartlanmış zihinlerimiz çaresizliği öğrenmiştir ama çocuklarımız öyle değil. Öykümüzdeki Sedat, uzaya mekik göndermenin alternatif bir yolunu buluyor. Trambolin madem ki beni havaya zıplatabiliyor, daha da güçlendirilirse daha da yukarıya, sonuçta atmosfer dışına fırlatabilir. Bütün büyük işleri, bu hayal eden çocuklar başardı. Ama Sedat, mahallenin de olumsuz etkisiyle bazı olumsuzluklar yaşıyor.
Karakterlerin geçmişle karşılaşması ve empati kurması, kitabınızın önemli temalarından biri. Neler söylemek istersiniz?
Karşılaştırma yapmak ve bu böyle iyiyken bu neden böyle kötü, demek, bir insana yapabileceğimiz en büyük hatalardan. Empati kuran biri yargılamaz. Yargılama yerine anlamaya başlar ve anlamak kabul etmek demek değildir. Empati yapmak şart. Öykülerimizde de başkalarını ilk gördüğümüzde ulaştığımız sonuçla onları tanıdıktan sonra onlara bakış açımız arasındaki farka işaret ediliyor. Asla bu fark ima ediliyor. Sezdiriliyor. Bu sayede insanları kategorize etmeden, ayırmadan, olumsuzlamadan anlayabileceğimizi gösteriyor.