Mumlarla zamanın hikâyesi

Çağatay Odabaş’ın 7 yıl aradan sonra gerçekleştirdiği “Işık. Gölge. Sahneler” sergisi, Ruzy Gallery’de sanatseverlerle buluştu. Odabaş, her eseri bir film sahnesi gibi kurguladığı sergisinde mumu bir metafor olarak kullanarak yaşam ve zaman kavramlarını ele alıyor. Odabaş, sergideki mumların sinema filmlerinden ilham aldığını belirterek şunları söylüyor: “Mumlar, filmlerde gördüğümüz, bazen fark etmediğimiz, bazen de dikkatimizi çeken sahnelerde ortaya çıkan objeler. Mum inanılmaz bir nesne; tıpkı insan gibi yaşayan bir varlık. Hem zaman kavramına işaret etmek hem de filmlerde karşımıza çıkan mumların bir araya gelerek yeni bir hikâye oluşturmalarını paylaşmak istedim.”

Dilber Dural
Çağatay Odabaş

anatın farklı dönemlerine odaklı sergilemeler ile ideal bir sanat ortamı oluşumunu destekleyen Ruzy Gallery, yeni sergisi “Işık. Gölge. Sahneler” ile sanatçı Çağatay Odabaş’ın 7 yıl aradan sonra gerçekleştirdiği kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Odabaş, ‘Işık. Gölge. Sahneler’ sergisinde mumu, zamanın simgesi olarak yeniden yorumladığı eserlerini sanatseverlerle buluşturuyor. Sanatçı sinema ile resim arasında paralellik kurarak, ilhamını Caravaggio, Rembrandt ve Georges de La Tour’un ışık ve gölge oyunlarından alıyor. Sergi, antika nesneleri bir araya getirerek, Odabaş’ın “sahneler” oluşturmak için kullandığı film karelerini yeniden canlandırıyor. Odabaş, her eseri bir film sahnesi olan sergisinde mumu bir metafor olarak kullanarak yaşam ve zaman kavramını ele alıyor. ‘Işık. Gölge. Sahneler’, sanatçının zamanın akışını ikonik sinematik sahneler aracılığıyla keşfettiği kişisel bir proje. Odabaş, eserlerinde mumu, zamanın simgesi olarak yeniden yorumluyor; şekli değişmeyen ama yanışı her defasında benzersiz olan bu simge, insan yaşamının tekrarsızlığını yansıtıyor. Eserlerinin hikâyelerinde mum ışığını bir kahraman olarak kullanan Odabaş, karakterleri sahneden çıkararak, onları görmemizi sağlayan ışık unsurunu ön plana çıkarıyor. Sergi, sanatseverlere sinemanın kült filmlerini yeniden hatırlatıyor ve mum ışığının aydınlatmasıyla izleyicilere bir filmin ana kahramanı olma fırsatı sunuyor. Odabaş’ın kendine özgü tekniğiyle gerçekleştirdiği eserler ekran dokusuna referanslar göndererek, eserlerindeki sinematografik unsurları güçlendiriyor ve gerçekçi görüntüler yaratan bir üslup yansıtıyor. “Işık. Gölge. Sahneler”, sanatçının yedi renk paletini kullanarak tuvallere piksel tarzında uyguladığı yaklaşık 60’ı aşkın yeni eserini kapsıyor. Serginin dikkat çekici bir yanı ise koleksiyonunun yenileniyor olması. Odabaş’ın sergide yer alan sanat eserlerine ek olarak farklı eserleri de sergi süresince koleksiyona dahil olacak. Sanatseverler böylece bambaşka bir sergi deneyimi yaşayacak.

Rahman Altın’dan sergiye özel müzik

Usta yapımcı, tenor ve besteci, namıdiğer “Rahmaninov” Rahman Altın, “Işık. Gölge. Sahneler” için multidisipliner bir çalışmaya imza atarak bestesiyle sergiye eşlik ediyor. Altın, serginin görsel ve anlamsal konseptini birleştirerek her sahnenin derinliğini vurgulayan bir film müziği oluşturmuş. Rahman Altın, bu özel müzikle adeta eserlerin duygularını harekete geçiriyor ve serginin atmosferini eşsiz bir evrene dönüştürüyor. Sergi için Ruzy Gallery kurucusu Esra Çevik’in özel olarak oluşturduğu iç tasarım ile dekoratif duvarlardan antika nesnelere kadar, Odabaş’ın ‘sahneler’ yaratmak için kullandığı film kareleri adeta yeniden hayat buluyor. Odabaş’ın birbirinden özgün eserlerinin yer aldığı “Işık. Gölge. Sahneler” sergisi 25 Aralık tarihine kadar Ruzy Gallery’de ziyaret edilebilir.

15 yaşımda üniversiteye başladım

1980 yılında dünyaya gelen Çağatay Odabaş, eğitim hayatına oldukça küçük yaşlarda başlamış. 120 IQ ile eğitim hayatına başlayan Odabaş, ilkokuldan itibaren resim yeteneğini keşfetmiş. 15 yaşında üniversiteye giren Odabaş’ın çizim yeteneğini babası keşfetmiş. Odabaş’ın karikatür yeteneğini fark ettiğinde, onu ünlü sanatçılar Orhan Alev ve Oğuz Aral ile tanıştırmış. Bu buluşma, Odabaş’ın sanat kariyerinde önemli bir dönüm noktası olmuş. Odabaş, o günleri şu sözlerle anlatıyor: “Eğitim hayatım zor geçti. Okuldaki o sıkıcı düzeni bende gideren şey sinema oldu. Çocukken hep filmlerle iç içe oldum. Onları izledikten sonra da oyuncaklarımla tekrar kurgulardım. Resimlerimde o film sahnelerini çizerdim. Resimde ön plana çıkmaya başlayınca ilerleyen zamanlarda ilkokulun sonralarına geldiğimde babam Orhan Alev ve Oğuz Aral’a götürdü. Onlar yeteneğimi ilk keşfeden kişiler oldu.”

Sinema sanatımın kaynağını oluşturuyor

1998-2002 yılları arasında Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde eğitim alan Odabaş, eserlerini yurtiçi ve yurtdışındaki tanınmış koleksiyonerlere sunarak geniş bir izleyici kitlesine ulaşmayı başarmış. Sanatında, efsanevi filmlerin ikonlaşmış anlarını ve karakterlerini konu alan Odabaş, noktacılık (veya ‘noktalı sanat’) tekniğini kullanarak eserlerini oluşturuyor. Her bir resmi, binlerce noktanın birleşimiyle ortaya çıkıyor. Odabaş, bu tekniği, Lego tuğlalarını bir araya getirmeye benzetiyor. Odabaş, sanatına dair düşüncelerini şöyle özetliyor: “Bir sanatçının eserlerinin yanı sıra hobileri ve tutkuları da olmalı. Sinema, çocukluğumdan beri hayatımın önemli bir parçası oldu ve bu benim sanatımın kaynağını oluşturuyor.” Odabaş ayrıca disiplinli çalışma anlayışıyla her film karakterini yalnızca bir kez resmediyor ve bu kuralını titizlikle koruyor.

“Işık. Gölge. Sahneler” sergisini anlatan Odabaş, “Burada da şimdi karşınıza mumlar çıkıyor. Bu mumların hepsi filmlerdeki mumlar. Sinema filmlerinde gördüğümüz, bazen fark etmediğimiz bazen de çok dikkatimizi çeken sahnelerde ortaya çıkan mumlar. Neden mum? Mum çok inanılmaz bir obje. Tıpkı insan gibi yaşayan bir obje mum. İlk yaktığınız zaman verdiği ışık taze, gövdesi başta güçlü, zaman geçtikçe ışığı olgunlaşıp güçlenirken gövdesi eriyerek değişmeye başlıyor. Bizler gibi doğuyor, büyüyor, yaşıyor. Sonlara doğru artık ışığı azalıyor ve eriyip, yok olup gidiyor. Her biri kendi hikayesini, kendi ışığını sunuyor. Yaşam ve zaman kavramını izleyiciye muhteşem bir biçimde yansıtabilen bir obje. Bu beni çok etkiledi. Ayrıca sinema bazında baktığımızda da çok farklı yönetmenlerin çok farklı şekillerde filmlerine dahil ettikleri bir objedir. Aslında zamansız. Şöyle ki uzak gelecekte geçen bir filmde de karşımıza çıkıyor; bundan 500 yıl önce geçen bir filmde de. Kimi zaman yüzlerce yıllık bir hikayeyi anlatan bir filmde küçücük bir anda görünüyor, kimi zaman 5-10 dakikalık bir sahnede eriyip yok olduğunu veya söndüğünü görüyoruz. Bu çeşitlilik pek çok yönetmenin filmlerinde onu kullanmasını sağlamış. Ben hem bu zaman kavramına işaret etmek hem de mumların onlarca çeşit filmde karşımıza çıktığı anları bir araya getirerek yeni bir hikaye oluşturmalarını paylaşmak istedim.”

Noktalarla tek tek işliyorum

Film sahnelerindeki mumları nasıl resmettiğini ise şu sözlerle anlatıyor: “Filmin içindeki mum sahnesini söküyorum. Sinema baktığımız zaman akışkan bir şeydir. Saniyede 30-60 kareye kadar akan bir şey. Bunların içinden ben bir sahneyi seçtikten sonra dijital yöntemlerle bilgisayar ortamında o sahneyi donduruyorum ve o sahneyi çıkartıyorum. Daha sonra onu belli katmanlara ayırıyorum. Duvar gibi düşünebilirsiniz. Onu kendi renk skalama dönüştürüyorum. Burada gördüğünüz bütün eserlerde tam yedi renk var. O yedi rengin doğru bir şekilde yan yana gelmesiyle eserler oluşuyor. Ben o sahneyi parçaladıktan sonra tekrar noktalarla tek tek işliyorum. O da bana büyük haz veriyor. Ayrıca gelen izleyicilerin bunu bir sinema filmi olarak algılayıp yıllar sonra ‘10 yıl önce hatırlıyor musun Etiler’de bir sergiye gitmiştik’ demesini istiyorum. Bir film sahnesindeymiş gibi hatırlansın istedik.”

QR kodu okut film sahnesini izle

Çağatay Odabaş “Eserlerin altındaki QR kodları okuttuğunuzda, filmden 30 saniyelik ya da 1 dakikalık bir sahne karşınıza çıkıyor” diyor. Odabaş, “Çıkan sahnede mumun geçtiği anı izleyebiliyorsunuz. Seçkimizde sinema tarihinden farklı türlerde filmler bulunuyor; tarihi filmler, ana akım yapımlar ve sanat festivallerinde yer alan filmler gibi geniş bir yelpazemiz var. Bu projede sıradan mumlardan ziyade, seçilen filmler ve sahnelerin arkasındaki anlamları ön plana çıkardık. Naçizane, bu şekilde sinema tarihine de bir katkıda bulunmayı hedefledik” ifadelerini kullanıyor.