Murat Ülker Nepal 'Goya'sında ilginç anları paylaştı: Gergedanlar ve boynuz ticareti

GOYA (Gez, oturma yerinde artık) ilkesinden hareketle farklı konu başlıkları altındaki deneyimlerini takipçileriyle paylaşan Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, Nepal gezisindeki ilginç anları anlattı.

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker.

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, '18 ay hamilelik, gergedanlar ve boynuz ticareti' başlıklı yazısını kişisel internet sitesinde yayımladı.

Ülker,ifadelerini kullandı.

ARTIK NEPAL’E GİTTİĞİMİ BİLİYORSUNUZ!

Bu Nepal gezim hakkında üçüncü yazım. Kısa bir süre önceydi, TAC Otelleri sahibi Chaudhary ailesinin davetlisiydim. Malum dünyanın her yerinde müşterilerimiz, tüketicilerimiz var. Nepal Hindistan ile Çin’in arasında Himalayaların gölgesinde, denize kıyısı olmayan bir ülke, Hoca Nasreddin misali ben size anlattım, siz de görmeyenlere anlatınız.

30 milyonluk nüfusu ile Nepal, dağların sarp coğrafyasında olduğu kadar Katmandu Vadisi’nin yeşil mi yeşil düzlüklerinde de yaşamını sürdürüyor. Yeryüzünün en yüksek zirvesi Everest dağı ve yeşil platolar, özgün yaban hayat ile dolu. Ama Katmandu Vadisi’nin yeşil düzlüklerinde sanayi de yaşamını sürdürüyor.

Son günlerde Nepal bir hükümet krizi ile sarsıldı. Var olan hükümet sosyal medyayı erişime kapattı. Bu yasağın nedeni platformların ülkede resmi olarak kayıt altına alınmamış olmasıydı. Ama bazı kaynaklar hükümetin gençlerin sosyal medya yoluyla bir örgütlenme potansiyelini görüp o yüzden yasak getirme yoluna gittiğini yazıyorlar.

Sosyal medya yasağı, genç nüfusta büyük bir öfke patlamasına neden olmuş görünüyor. Protestolar sırasında güvenlik güçleri ile eylemciler arasında çatışmalar çıktı; ne yazık ki onlarca kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Kamu binaları ve bazı siyasi liderlerin, iş adamlarının evleri zarar gördü, bazı yerler ateşe verildi.

Kısa sürede mevcut Başbakan K.P. Sharma Oli protestolar nedeniyle istifa etti. Parlamento dağıtıldı. Ülkede Mart 2026’da seçim yapılıncaya kadar görev yapacak geçici bir hükümet kuruldu. Umarım Nepal kısa sürede yaralarını sarar ve dünyanın her ülkesinden çok sayıda turist çekmeye devam eder. Çünkü doğasıyla, insanıyla, kültürüyle çok farklı, güzel bir ülke, görseniz öğreneceğiniz birçok yeni şey var.

Lumbini bölgesinde ziyaret ve goyalarımızı tamamlayınca Nepal’in güneyinde, Hindistan sınırına yakın Terai Ovası’na doğru araçla yola çıktık. Hedefimiz Chitwan National Park, 1973’te Nepal’in ilk milli parkı, 1984’te de UNESCO tarafından Dünya Doğal Mirası ilan edilmiş. Chitwan, Nepal’in “yeşil cenneti” olarak biliniyor, gerçekten de öyle. Ekosistemi subtropikal ormanlar, çayırlar, nehirler ve bataklık alanlardan oluşuyor. İçinden geçen Rapti ve Narayani nehirleri, bölgeye hayat veriyor. Nepal’in en büyük turizm merkezlerinden biri. Doğa koruma açısından dünyada örnek gösterilen parklardan. Tehdit altında olan türlerin (Örneğin tek boynuzlu gergedan ve bir timsah türü gharial) korunmasında kritik rol oynuyormuş.

Chitwan Park, Asya’nın en zengin vahşi yaşam alanlarından biri, en ünlüsü tek boynuzlu Hint gergedanı, atası 50 milyon yıl önceki Hyracodontidae, 30 milyon yıl önceki dev Paraceratherium, ve daha yakın dönemdeki “tek boynuz efsanesi” Elasmotherium imiş. İnandık mı? Keyfiniz bilir. Hem olsa nolur ki?

Chitwan’ı ziyaret eden turistlerin en çok yaptığı aktiviteler, Jeep Safari: Orman içinde kaplan ve gergedan izlemek, meğerki rasgele ve Kano Gezisi: Rapti Nehri’nde timsahları ve kuşları gözlemlemek. Nihayet otelimize vardık, gerçekten doğayla iç içe, parkla aramızda timsah dolu bir nehir akıyor, yırtıcılar bu tarafa gelmezmiş, ama komşu köyden birilerini de yemişler.

Gerçekten de Chitwan, Nepal’in vahşi doğasını ve kültürel çeşitliliğini bir arada sunan eşsiz bir coğrafya. Safari deneyimi Afrika’yı andırırken, Himalayalar’ın gölgesinde olduğunuzu da unutturmuyor. Yerel halkı Tharu’lar da ayrı bir sıcak, ayrı bir güzel. Hindistan sınırına yakın ovalarda yaşayan bu topluluk 1,7 milyon kişi, kendi Tharu dillerini konuşuyorlar.

Chitwan’da turistler için kalınacak iki bölge var. Biri Sauraha Köyü, parkın ana girişine en yakın yerleşim. Burada butik oteller, guesthouse’lar ve resort’lar bulunuyor. Diğer bölge Meghauli (Bharatpur tarafı): Daha lüks ve sakin bölgelerden biri. Burada uluslararası otel zincirleri bile var. Yani herkese her keseye uygun kalınabilecek yerler mevcut. Biz Meghauli Serai, A Taj Safari Lodge isimli Hintli Taj Hotels grubuna ait bir otelde kaldık. Müzik eşliğinde karşılama harikaydı. Sonra da hiçbir eksik yoktu. Hatta ben iltifattan usandım.

Chitwan National Park, Afrika’daki safari “Big Five” (aslan, leopar, fil, gergedan, bufalo) kavramına benzer şekilde Nepal’in kendi “Big Five”ı ile öne çıkıyormuş. Chitwan’da görebileceğiniz “beş büyük” şunlar dediler:

Bengal Kaplanı (Panthera Tigris Tigris): Dünyanın en görkemli yırtıcılarından. Chitwan’da sayıları az, takriben 120 tane kalmış. Ama koruma programları sayesinde sayıları artıyor. Çoğunlukla yoğun ormanlarda gizleniyor, safari sırasında görülmesi büyük şans. Gücün ve hakimiyetin sembolü.

Tek Boynuzlu Hint Gergedanı (Rhinoceros Unicornis): Parkın simgesi, 600’den fazla birey burada yaşıyor. Çayır ve nehir kıyılarında otlarken sık görülüyor. Zırh gibi derisi ve tek boynuzu ile tanınıyor.

Asya Fili (Elephas Maximus İndicus): Hem vahşi sürüler hem de parkta koruma amaçlı kullanılan “devriye filler” var. Asya fillerinin kulakları Afrika fillerinden daha küçük. Zeki ve sosyaller, Nepal kültüründe kutsal sayılıyorlar, Ganesha putu fil şeklinde.

Tembel Ayı (Melursus Ursinus): Siyah, uzun tüylü, vahşi ama sakin bir tür ayı. Termit ve karınca kolonilerini açar, yer, bu şekilde beslenir. Parkta gece aktif, gündüz gölgelerde saklanıyor. Safari sırasında görüldüğünde rehberler genelde özellikle işaret eder çünkü nadir rastlanır.

Leopar (Panthera Pardus): Kaplan kadar ünlü değil ama Chitwan’ın sessiz avcısı. Ormanlık alanlarda ve ağaçlarda görülür. Kaplanla habitat rekabeti yaşadığı için daha gizli yaşam sürer. Çeviklik ve zarafetiyle dikkat çeker.

500’den fazla kuş türüyle, Chitwan aynı zamanda kuş gözlemcileri için bir cennet olduğu söylendi. Özellikle boynuz gagalı kuşlar, kral kartalları, su kuşları sık görülürmüş.

Odamıza çekilip biraz dinlenip namazları kıldıktan sonra, şimdi bunu niye söyledim, malum parkta safari, gidip de dönmemek var. Gün batımını kaçırmamak için nehirde o ünlü kano gezisini hemen yapmalıydık, kanomuza doluştuk. Şükür suyun üzeri serindi. Parkın sesleri suyun içinde sessizce süzülen kanomuzun çıkardığı şıpırtıya karıştı, bize unutulmaz bir deneyim oldu. Zira kanoya binmeden fark etmiştik; adam boyu bir timsah, hemen karşı kıyıda akıntıya ağzını vermiş, yarısı suyun üstünde ayakları yerde öylece duruyordu. Ben bu hımbıl duruşa, “armut piş ağzıma düş” diyordum, demek ki sadece ayılara mahsus değilmiş. Neyse kürek ve çok sığ olduğu için sopalar yardımıyla yaklaştık, kendimizi akıntıda sabitledik ve herkesi gayet dengesiz olan kanoyu devirip timsahı kaçırmamaları için uyardık. Islanmak sorun olmazdı, zira zaten sıkça duş alınmalıydı ve su çok berraktı. Hayvan hakikaten vahşi imiş; bizi umursamadı. Muhtemelen onçin biz suda sürüklenen gürültücü bir ağaç kütüğünden farklı değildik. Fotoğrafından anlayacağınız gibi uzun bir gagası ve tarak gibi dişleri var, herhalde balık avı için! Bu timsah cinsi ile dört türü habitatlarında ziyaret etmiş oldum. Crocodiller, Afrika’da yaşar. Alligatorlar ile Miami’de portakal bahçelerinde mülaki olmuştuk. Tuzlu su timsahları ile de Avustralya’da Whitsunday’de, beyaz kumları ama batak kumları ile hakikaten görülesi bir nehir deltasıdır.

Gezi boyu şanslıydık, “Bakalım neler görebileceğiz?” sorusuyla bindiğimiz kanodan daha ilk dakikalardan merak ettiğimiz hayvanların önemli bir bölümünü görerek indik. Bir timsah, içinde tavus kuşu da olan çok sayıda kuş, çok sayıda ceylan ve o ünlü tek boynuzlu gergedan. Özellikle gergedan ile ilk karşılaşmamız çok heyecanlı oldu. Tamamen suyun içinde idi; belli ki serinlemeye gelmiş. Önce kafasını gördük, sonra tüm heybetiyle o granitten oyulmuş bir heykel gibi duran vücudu suyun içinden çıktı, bizi fark edince de havlusunu unutmuş biri gibi çalılıklar arasına sıvıştı, kayboldu.

Chitwan National Park, dünyadaki en önemli tek boynuzlu Hint gergedanı (Rhinoceros unicornis) popülasyonuna ev sahipliği yapıyor. Mesela Afrika’daki gergedanlar çift boynuzludur. Tek boynuzluların derisi yani zırhı daha kalın ve kıvrımlıymış. Boynuz uzunluğu 20 ila 60 cm arasında değişiyor, ağırlıkları 1,8 ila 2,5 ton civarında imiş.

Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) Kırmızı Listesi’nde “Vulnerable” (Hassas/Tehlikede) kategorisinde olan bu vahşi hayvanların sayıları 1960’larda 100 adedin altına düşmüş. Nepal hükümeti ve uluslararası kuruluşların koruma çabaları sayesinde bugün Chitwan’da 600’den fazla Hint gergedanı yaşıyormuş.

Gergedanlar genelde bizim gördüğümüz gibi Rapti ve Narayani nehirleri kıyısında, çayır ve bataklık alanlarda görülürmüş. Çoğu zaman tek başına dolaşır, ama dişiler yavrularıyla birlikte gözlemlenebilirmiş. Bengal kaplanından sonra Chitwan’ın en ikonik hayvanı kabul ediliyormuş.

Dört bir yanımızda dolaşan hayvanları bir gözümüzle izlerken diğer yandan batan güneşin altındaki Nepal manzarasının keyfini çıkardık. “Herkes bir gün bu manzarayı mutlaka görmeli.” diye de düşünmeden edemedik.

Yaklaşık 1,5 saat süren gezimizden sonra geri dönüp odalarımıza çekildiğimizde yatağın üzerinde iki sayfa mektup bulduk. Mektup aynen şöyleydi:

“Namaste, (saygıyla eğiliyorum)

Bu akşamki Tharu Kültürel Yemeğimize sizi davet etmekten onur duyuyoruz! Ekibimiz bu akşam sizi konaklama yerinizden alıp köye götürecek. Şenliklerden önce, dünyada pek az bilinen Tharu kabilesi hakkında biraz bilgi paylaşmak isteriz:

“Terai’nin Tharuları”

Peki, kimdir bu Tharular?

Rana Tharular, Rajput kökenli olduklarını ve Thar Çölü’nden Nepal’in Batı Terai bölgesine göç ettiklerini iddia eder. Daha doğudaki Tharular ise kendilerini “Kapilvastu”da yaşamış olan Sakya ve Koliya halklarının torunları sayar. Ancak yüz hatları Moğol tipine benzer. Bazı yazarlara göre “Tharu” kelimesi, “Thahney” (durmak) sözcüğünden türemiştir; çünkü onların ormana kaçışları burada durmuş kabul edilir. Başka bir görüşe göre ise kelime “tarhua”dan, yani “ıslak”tan gelir ve yaşadıkları bataklık araziye bir göndermedir. Kimileri de “tarai’nin sakini” anlamına geldiğini söyler.

Tharu Halkının Evlilik Sistemi

Evlilikler genellikle çok erken yaşta, hatta hamilelik döneminde bile kararlaştırılır! Bir erkek ergenliğe ulaştığında zaten nişanlısı varsa yeni bir eş bulması zordur, çünkü kız ve erkek çocukların çoğu çok önceden evlendirilmek üzere sözlenmiştir.

Tharular, köpek, karga, öküz ve inek gibi hayvanları tanrılaştırarak çeşitli tanrılara taparlar. Bu yönüyle Hinduizm’e çok benzer. Her Tharu ailesinin “Bhuniyar” adı verilen kendi ev tanrısı vardır. Doğu Nepal’deki Tharular ise tanrılarına “Gor-raja” der.

Harika Tharu Kadınları

Kadınlar aile yapısında güçlüdür; anne, eş veya ailenin başka etkin bir kadınının onayı olmadan ekonomik, sosyal, dini, kültürel hiçbir iş yapılamaz. Bu toplum ataerkil bir sistem taşısa da kadınların aile ve toplum içinde yüksek bir statüsü vardır.

Tharu toplumunda geniş aile sistemi yaygındır. Bütün aile üyeleri birlikte yaşar, birbirine saygı gösterir. Erkekler kadınların işlerine veya kararlarına karışmaz. Ailenin en yaşlı kadını aile üzerinde en büyük etkiye sahiptir.

Yaşam Tarzı

Bazı Tharular, 150 kişiye kadar barındırabilen uzun evlerde (BADAGHAR) yaşar. Bu evler çamurdan yapılır ve kafes duvarlıdır. Arpa, buğday, mısır ve pirinç yetiştirirler; tavuk, ördek, domuz, keçi gibi hayvan beslerler. Büyük nehirlerde ise balık tutmak için geniş ağlar kullanırlar.

Terai’nin Lezzetleri

Terai için yiyecek, dağ için kar neyse odur! Nepal’in en verimli tarım bölgesidir; düz ve bereketli toprak, sıcak ve nemli hava ile birleşince tarıma çok uygundur. Pirinç, buğday, şeker kamışı, mercimek ve çeşitli ürünler bol miktarda yetişir ve ülkenin diğer bölgelerine gönderilir.

Pirinç, farklı şekillere sokulup buharda pişirilerek “dhikri” yapılır; bu, Tharuların vazgeçilmez festival yemeğidir. Ayrıca “anadi” denilen özel yapışkan pirinç türü de buharda pişirilip servis edilir.

Özel Tharu yemekleri arasında pakuwa (ızgara et), ghughi (salyangoz yemeği) ve çeşitli sebze yemekleri (tina) bulunur.”

Bu, akşama yemek eşliğinde geleneksel Tharu dans gösterisine davetti. Biraz odalarımızda dinlenip yürüyüş mesafesindeki gösteri alanına gittik. Bir buçuk saat boyunca anlatım eşliğinde Tharu folklor danslarını izledik. Çevrede temsili bambu ve çamurdan yapılmış saman çatılı yapılar, duvarlarında ise özenle çizilmiş geometrik desenler vardı. Dans boyunca davul ve çubuk sesleri yükseldi. Erkekler ve kadınlar, ritme uyumlu adımlarla ellerindeki çubukları birbirine vurarak iç içe geçen bir daire oluşturdular. Dansın içinde hem gündelik hayatın neşesi hem de geçmiş kuşakların orman ruhlarına sunduğu adakların izleri vardı. Biz de ara sıra davet edildik hatta aramızdan kalkan ritme ayak uyduranlar oldu ama tam tutturduklarını da söyleyemeyeceğim.

Sofrada pirinçle yapılan basit ama leziz yemekler, baharatlı sebzeler ve değişik meyve suları vardı. Yemekleri tadarken Tharu halkının kültürel mirasından bir çatal aldığımızı, bu topraklarda yaşayan insanların, gösteri de olsa, hayatını solduğumuzun farkındaydık. Çok geç saate kalmadan odalarımıza çekildik bir gün sonraki Jeep Safarisi için güç toplamaya başladık.

Sabah erkenden uyanıp havuz başında buluştuğumuzda her şey sütlimandı. Çalan müzik bize Asya’da olduğumuzu hatırlatıyor ve safariye davet ediyordu. Nehrin karşı kıyısına geçmek üzere kanoya yöneldiğimde yerde taze bir gergedan ayak izi gördüm, tam bizim uyuduğumuz odanın alt hizasındaydı. Akşam ziyaretçilerimiz varmış, kim bilir daha kimler geldi. Neyse size ölçü olsun diyerek ayağımı gergedan izinin yanına koydum ve fotoğraf çektim. Bilginize ben 42 numara ayakkabı giyiyorum.

Karşıda rehberimiz, otel görevlileri ve iki safari aracı bizi bekliyordu. Görmek istediklerimizi zamanında görebilmek için hemen cipin açık kasasına konmuş sıralarda yerimizi aldık. Ve ormanın derinliklerine doğru yol almaya başladık. Orman bizi çağırıyordu ama içerilere girince karanlığı ve serinliği hissetmeye başladık. Hangi hayvanları görebilecektik? Acaba başka gergedan görebilecek miydik?

Bu arada şu bilgiyi vereyim tek boynuzlu Hint gergedanlarının (Rhinoceros Unicornis) nesli tükenme tehlikesi altında olmasının birkaç temel nedeni varmış.

Hint gergedanının boynuzu, Çin ve Güneydoğu Asya’da geleneksel tıpta yanlış inanışlarla kullanılırmış. Boynuzun afrodizyak veya şifa verici olduğuna inanılıyor. Bu bilimsel olarak yanlış. Ayrıca boynuz, lüks bir statü sembolü olarak da karaborsada değerliymiş.

Bu yüzden kaçak avcıların gergedanları sırf boynuzları için öldürdükleri söyleniyor. Nepal ve Hindistan’daki Terai ovası ve Assam’ın orman çayırları, gergedanın doğal evi deniyor ama tarım arazileri, şehirleşme ve altyapı (yol, baraj) projeleri yüzünden bu alanlar daralmış. Ormanların kesilmesi, nehir kıyılarının tarıma açılması gergedanların güvenli yaşam alanlarını azaltıyormuş.

Yine bazen yerel halk tarafından öldürülüyorlarmış. İnsan yerleşimleri park sınırlarına yaklaştıkça, gergedanlar köylere giriyor. Pirinç tarlalarına zarar verdikleri için köylülerle çatışmalar çıkıyor.

Chitwan ve Kaziranga gibi alanlarda sel baskınları da çok yaygın. 2017’de Chitwan’da sel felaketinde onlarca gergedan ölmüş.

Nepal, Hint gergedanını korumada dünya çapında bir başarı hikâyesi yazdı.1960’larda sayıları 100’ün altına düşmüştü. Bugün sadece Chitwan’da 600’den fazla, toplamda Nepal’de 750’den fazla tek boynuzlu gergedan var. Av devriyeleri, halkın yardımı ve uluslararası destek sayesinde popülasyon artıyor. Biz de buna şahit olduk; ormanda yolun kenarında, ağaçların altında sessizce oturan bir gergedan gördük. Tek boynuzu bile yıpranmış, çatlamış, bazı yerleri kırıktı. Ben çok yaban hayat tecrübem olduğu için endişelendim. Fakat o derece yaşlı ve bitkindi ki bizi fark etmemiş gibi yaptı. Halbuki bizi süzmesi gerekirdi veya sıvışırdı en azından, çünkü o azametli gergedanlar aslında çok mahcup hayvanlardır. Hiç ortada görünmek istemezler. Hatırlarım, Afrika’da biriyle mülaki olmak için 24 saat iz sürmüştüm.

Tek boynuzlu gergedanın üreme biyolojisi de zorlu; hamilelik süresi yaklaşık 16 ila 18 aydır. Bu dünyadaki en uzun gebelik sürelerinden biri olmasına rağmen genelde tek yavru doğurur ve anne gergedan, yavrusuna 3 ila 4 yıl bakar. Bu süre boyunca tekrar çiftleşmez.

Yani doğal olarak üreme hızı çok düşük. Kaçak avcılık, hastalık ya da sel gibi felaketlerde birkaç gergedan kaybı bile, toplam nüfus dengesi üzerinde büyük etki yapıyor. Bir dişi gergedan hayatı boyunca 5–6 yavrudan fazlasını büyütemiyor yani kayıpları telafi kapasiteleri, kaplan ya da ceylan gibi hızlı üreyen türlere göre çok daha sınırlı. Doğan yavrular da özellikle ilk yıllarında kaplan, timsah veya insan kaynaklı tehditlere karşı çok savunmasız. Bu da popülasyonun artış hızını daha da yavaşlatıyor.

Evet, 18 aylık hamilelik süresi tek başına bir tehdit değil, ama düşük doğurganlık, uzun bakım süresi, kaçak av birleşince, gergedanların nesli tükenme tehlikesi içinde.

Safari boyunca şansımızın yaver gittiğini söyleyebilirim. Kaplan, fil, ayı, leopar göremedik ama belki 10’dan fazla tek boynuzlu gergedan, hatta biri yavrusuyla ilgileniyordu, yine yavrusu kucağında bir maymun, bol miktarda kuş türü ve yakından hepimizi hayran bırakan bir Büyük Boynuzgaga (Great Hornbill) görmemiz bizi mutlu etti. Bu arada çok miktarda tedirgin kaçan antilop sürüleri gördük. Sanki gizli bir çoban vardı. Pusuda kaplan var, dediler, hayvanlar birbirini görüyor, biliyor, ama biz görmedik. Fakat kaplanların sınır işaretlerini, ağaçlara attıkları pençe izlerini görünce ne boyutta bir tehlikeye maruz kaldığımızı daha iyi anladım. İyi ki sabah namazını kılıp çıkmışım. Safaride uygun bir zamanda nehir kıyısında aracın üstüne örtü serip çay içip meyve yedik. Bu arada Park’ın avcılara karşı güvenlik görevlileri ile çok iyi korunduğunu; güvenlik sınırından geçerken fotoğraf çekmeye bile izin verilmediğini belirteyim.

Yaklaşık üç saat süren safari maceramız sonrasında saat 10.30’da aynı yolu geri dönerek otelimizde kahvaltı masasındaydık. Sonra da geri dönüş yolculuğu başladı.

Yeniden karadan Bharatpur’a döndük, öğlende yeniden Katmandu’daydık. Önce Chaudhary Group genel merkezine uğrayarak kurucu Binod Chaudhary bey ve ekibinden, daha önce sözünü ettiğim şirket faaliyetleri ile ilgili brifing aldık. Daha şirket binasına girişte bize Nepal’in kimliğini simgeleyen dhaka kumaşından yapılan Dhaka Topi başlığı giydirdiler. Haliyle toplantı sonuna kadar çıkaramadık, ama kimse de yakışmadı diyemez yaniJ.

Öğleden sonra ürünlerimizin Nepal’de dağıtımını yapan Vishal Holding’i ziyaret ettim, CEO Arpit Agrawal ile çok güzel bir sohbet GOYA’sı gerçekleştirdim yani işlerimizi, sorunlarımızı konuştuk. Bu ziyarete Hindistan’dan gelen pladis bölge sorumlusu Ritesh Gauba ve ekibi de katıldı.

Daha sonra Türkiye’ye dönmek üzere havaalanına doğru yola koyulduk. Nepal sadeliğin içindeki derinliği ile insana bambaşka bir ders veriyor. Her “namaste” dediklerinde size değer verdiklerini hissediyorsunuz. Çok samimiler, içtenler; Nepal’den ayrılırken sadece fotoğraflar değil bu içtenlik ve sıcaklık yanınızda sizinle geliyor.