New York sürprizle dolu bir şehir. Nerede, kimle, neyle karşılaşacağını tahmin edemiyorsun. Tıpkı Roma’da bir sergide tanıştığım gazeteci arkadaşım Funda Karayel’in New York’ta “Gel, Türk kahvesi içelim.” diyerek Manhattan’da götürdüğü Atelier Jolie’de gezme fırsatı bulduğum Sedat Pakay imzalı fotoğraf sergisi gibi. 1945 İstanbul doğumlu olan Sedat Pakay, Türkiye-Amerika arasında bir hayat sürmüş ve çektiği fotoğraflarda da bir anlamda kendi gibi arafta olan insanların portrelerine odaklanmış. Sinema ile fotoğrafçılık sanatını yaptığı işlerde buluşturan Pakay, 2016 yılında hayata veda etse de bugün ardında bıraktığı eserlerle yaşamaya devam ediyor. New York’ta bizi sarıp sarmalayan fotoğrafları İstanbul sokaklarından. Pakay’ın 1964 yılında İstanbul’da çektiği bu fotoğraflarda ise tanıdık bir yüz var: Amerikalı yazar James Baldwin.
İstanbul’a sığınan Amerikalı bir siyahi yazar
Harlem’de dokuz çocuklu bir ailede dünyaya gelen ve Amerika’daki ırkçı saldırılara karşı mücadele veren yazar Baldwin, ömrünün 10 yılını Amerika’daki ayrımcılıktan bunalınca kaçıp geldiği İstanbul’da geçirmiş ve bazı eserlerini de İstanbul’da kaleme almış. 1924 doğumlu olan Baldwin, aynı zamanda Amerika’da siyahiler olarak hakları için mücadele eden Malcolm X ve Martin Luther King, Nina Simone gibi isimlerle arkadaşlık etmiş.
Hiçbir zaman Müslüman topluluğa katılmasa da bu dostluktan yola çıkarak hayali, Alex Haley’in yazdığı Malcolm X’in hayatını senaryolaştırarak bu eseri beyaz perdeye taşımakmış. Ancak tam bu proje üzerinde çalıştığı dönemde Malcolm X’in bir suikastle öldürülmesi, onun da hayatını değiştirmiş. “Amerikan rüyası”nın bittiğini söyleyerek bu ülkeden ayrılmış. Fransa, İsviçre ve Türkiye gibi ülkelerde hayatını sürdüren ve 1987 yılında Fransa’da hayata veda eden Baldwin’in eserlerinde 1961-1971 yılları arasında yaşadığı İstanbul ve Türkiye’deki dostları ayrı bir yer tutuyor.
Sedat Pakay’ın fotoğraflarında ise Amerika’dan kaçan siyahi adamın İstanbul sokaklarında özgürlük arayışına tanık oluyoruz. Serginin açıldığı Atelier Jolie ise bin bir hayalle yolları New York’ta yolları kesişen mültecilerin çalıştığı bir sanat, moda atölyesi ve kafesi. Bu anlamda serginin bu mekânda yer alması ayrı bir anlam taşıyor.
“Türklerin Arap Jimmy’si”
Baldwin, İstanbul’da Engin Cezzar, Yaşar Kemal, Okay Temiz, Zeynep Oral gibi pek çok Türk sanatçı, yazar ve gazeteciyle yakın arkadaşlık kurmuş. 2007’de okurla buluşan Dost Mektupları kitabında Engin Cezzar ile birbirlerine gönderdikleri mektuplarda Baldwin, İstanbul günlerinden de sık sık bahsediyor. Amerika’da renginden dolayı itilip kakılmış biri olarak İstanbul’da beyazlarla kurduğu dostluk onun hayata bağını yeniden yeşertmiş. Hatta Yaşar Kemal ona “Arap Jimmy” dermiş ve İstanbul’da da bu ismiyle tanınırmış o yıllarda. Baldwin’in İstanbul’a yolu ise vefatından 30 yıl sonra bir kere daha düşmüş, hem de yarım kalan bir kitabı belgesel olarak çekilince.
O belgeselin hikâyesi ise şöyle: Baldwin Amerika’daki ırkçılığı; suikasta kurban giden üç arkadaşı Malcolm X, Martin Luther King ve Medgar Evers’ın üzerinden kaleme alarak yazdığı notlardan hip bir senaryo yazmak istemiş ancak tamamlayamamış ve bu notları vefat etmeden önce bir dostuna emanet etmiş. Baldwin’in bu notları daha sonra Bu Evi Hatırla (Remember This House) adıyla okurla buluştu. Bu kitabından yola çıkılarak 2016 yılında çekilen Ben Senin Zencin Değilim (I Am Not Your Negro) belgeseli, İstanbul Film Festivali çerçevesinde 2017 yılında Türk seyircisiyle de buluşmuştu. Raoul Peck imzalı bu belgesel, Baldwin’in kaldığı yerden hikâyeyi devam ettirerek siyahilerin ABD’de devam eden insan hakları mücadelesine odaklanıyor. Baldwin’in tamamlayamadığı bu senaryo, aslında onun hayat hikâyesinin de odak noktasını oluşturuyor. Beş yıl içinde üç değerli arkadaşını ırkçı cinayete kurban veren Baldwin, yaşadığı acıyı şu cümlelerle dile getiriyor:“Ben Medgar, Malcolm ve Martin’den daha büyüktüm. En büyük çocuğun küçükler için model oluşturmasının ve elbette ilk onun ölmesinin beklendiğine inanarak büyüdüm. Onların üçü de kırk yaşını göremedi.”
Cenazede giydiğim o takım elbise
Dost Mektupları’nda ise 1968 yılında suikasta kurban giden arkadaşı Martin Luther King için Baldwin şu satırları kaleme almış: “2-3 hafta önce, bir bağış kampanyası için Martin’le (Luther King) Carnegie Hall’de sahneye çıkmak üzere New York’a davet edildim. Takım elbisem yoktu, hemen o gün bir takım diktirdim. Aynı takımı Martin’in cenazesinde giydim.”
Sergide ise Baldwin’in, Amerika’daki ırkçılık mücadelesinde arkadaşlarının silahlı saldırı sonucu öldürülmesinden sonra içine düştüğü umutsuzlukla ABD’den ayrılıp 10 yıl yaşadığı İstanbul sokaklarında çekilmiş fotoğraflar yer alıyor. Aynı zamanda Sedat Pakay, büyük bir umutsuzlukla ırkçılık ve ayrımcılıktan kaçıp İstanbul’a gelen Baldwin’in hikâyesini belgesele de taşımış.
İstanbul’da Sarıyer sırtlarında tuttuğu bir evde yaşayan Baldwin’in Eminönü’nde, Galata Köprüsü’nde ya da Boğaziçi’ndeki fotoğrafları bizi de bundan 60 yıl öncesinin İstanbul’una götürüyor. Amerika’da siyahilere yönelik baskı ve ayrımcılıktan kaçarak İstanbul sokaklarında özgürlük arayan Baldwin, doğduğu topraklara bu sergiyle tam 101 yıl sonra hem de mültecilere destek için açılan bir mekana dönmesi oldukça manidar. Ruhu şad olsun!
Angelina Jolie’nin Türk Kahve tutkusu menüye de girmiş
Serginin yer aldığı binanın hikâyesi de en az Baldwin’in hayatı kadar ilginç. ABD’li ünlü oyuncu Angelina Jolie, geçtiğimiz yıllarda mültecilere destek için moda dünyasına girmiş ve ilk mağazasını da açmıştı. Atelier Jolie adlı bu mekânda mülteciler çalışıyor. Dünyanın dört bir yanından gelmiş mülteciler, sanat ve moda etkinlikleri çerçevesinde buluşuyor. Mekânın kafe bölümünde farklı ülkelerden farklı lezzetler var. İçecekler arasında ise Türk kahvesi misafirlere servis ediliyor. Bizim Türk kahvemizi ise bu mekânda çalışan bir Rus genci hazırladı. Kahve yapmayı ise bu işin ‘erbabından’ öğrendiğini söyleyen Rus çalışan kahvenin en önemli püf noktasını şöyle tarif ediyor: “Ocağın üstünde kahveyi kaynatıyorum ve kahvenin üstünde köpük kabarınca taşmadan ocaktan alıyorum.” Bu mekânda Türk kahvesinin menüye girmesi ise Angelina Jolie sayesinde olmuş. BM’nin iyi niyet elçisi olarak Suriyeli göçmenlerin konuk olduğu Hatay’daki çadır kenti 2011 yılında ziyaret eden ünlü film yıldızı Jolie, burada içtiği Türk kahvesini o kadar sevmiş ki bu kahveyi New York’ta açtığı mekânın kafe bölümünde içecekler menüsüne eklemiş.