Fatma Matur
Porto’ya bir ocak ayında gittim. Lizbon’dan daha güzel olduğu söylenen bu şehre, Lizbon’u ve Portekiz’deki başka birçok yeri gördükten sonra ayak bastım. Merdiveni, yokuşu bol bu şehir, gri bir gökyüzü ve yağmurla karşıladı beni. Her yerden nehir ve okyanus görünüyor gibiydi. Büyüdüğüm şehir Zonguldak’a benzettim Porto’yu. Zonguldak’ı sevdiğim gibi Porto’yu da sevdim.
Azulejolarla (Portekiz’e özgü çini benzeri işlemeleri olan karolar) bezeli duvarların arasından bir sürü yokuş çıkarak ulaşılan küçük bir evde kaldım Porto’da. Yağmura rağmen bir hafta bol bol yürüdüm, kiremit rengi çatılardan, renkli evlerden müteşekkil manzaralara baktım yoruldukça. Gün batımlarında okyanus kıyısında oturup, denizden farklı olarak okyanusun daha vakur, daha heybetli görünen dalgalarını dinledim.
Zonguldak’ı sevdiğim gibi sevdim dedim ya Porto’yu, işte tam da bu nedenle mutlaka gidin görün diyemiyorum. Giderseniz seversiniz bence ama “Ne yapın edin yolunuzu düşürün diyeceğim bir şehir değil” diyorum onun yerine. Benimse güzel hatırladığım ve yine de çok özlemediğim bir şehir. 1991 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan Porto’yu hakkıyla gezmek için bence 3 gece 4 gün ayırmanız yeterli.
Portekiz çinileriyle bezeli bir istasyon
Sao Bento Tren İstasyonu, Porto’da en sevdiğim yerlerden biri oldu. 1916 yılında halka açılan, aslında bir Benedikt Manastırı olan istasyonun ana salonu muhteşem. Salonun duvarlarında yirmi binden fazla mavi beyaz Portekiz çinisi bulunuyor. İstasyonu ulaşım için kullanmasanız dahi mutlaka ziyaret edin ve bol bol fotoğraf çekin.
En fazla kilise bulunduran şehirlerden
Porto Katedrali ise şehrin en büyük ve önemli dini yapısı. Katedral surların yakınındaki Batalha Bölgesi’nde bulunuyor. Portekiz, Avrupa’da ve hatta dünyada en çok kilise bulunan ülkelerden biri ve bu nedenle ülkeyi gezerken bir noktadan sonra burayı da görmesem olur hissi yaşıyorsunuz. Fakat dışarıdan bakınca bir kaleyi andıran, şehre yüksekten bakan bir noktada olması nedeniyle de rengarenk evleriyle Porto’yu izleyebildiğiniz noktalar sunan yapıyı ziyaret etmenizi öneririm.
Katedralin içinde bir de manastır mevcut. 14. yüzyıldan kalma bu manastırın içinde İncil’den bazı sahnelerin resmedildiği çiniler bulunuyor.
Bolsa Sarayı’nda Arap Odası
Palacio da Bolsa yani Bolsa Sarayı’nı gezmenizi iki sebeple öneriyorum. Birincisi, Saray Porto’nun genel görünümüne, renkli ama mütevazı haline tezat biçimde gösterişli bir yapı. Hem kıyaslama yapıyor hem şehirden farklı bir ortamda buluyorsunuz kendinizi. İkincisi de Saray Neoklasik mimari ile inşa edilmiş olsa da, sizi Endülüs’te hatta El Hamra’daymışsınız gibi hissettiren ve “Arap Odası” adı verilen muhteşem bir bölüme sahip. Infante D. Henrique Meydanı’ndaki sarayın iç dekorasyonunun tamamlanması 60 yıldan uzun sürmüş ve birçok farklı sanatçının katkılarıyla yapılmış.
Sarayın Mahkeme Salonu, Altın Oda, Arap Odası gibi bölümleri ve her bölümün kendine has mimari özellikleri mevcut. Geniş bir avlu hissi veren mahkeme salonunun metal bir çerçeveyle desteklenmiş sekizgen cam tavanı, Altın Oda’nın odaya ismini veren altın yapraklarıyla dekore edilmiş bir tavanı var. Sarayın mücevheri olarak adlandırılan, El Hamra’dan ilhamla inşa edilen ve yapımında onsekiz kilo altın kullanılan Arap Odası’nın güzelliği ise az önce yazdığım gibi burayı ziyaret etmek için başlı başına yeterli. Odalar günümüzde Portekiz hükümetinin ve ticaret odasının toplantıları için kullanılıyor. Bolsa Sarayında yalnızca rehberli turlara izin veriliyor.
Şehrin kalbinde bir köprü
Porto’nun kalbinde yer alan Dom Luis I Köprüsü, Douro Nehri üzerinden Porto merkezindeki Ribeira ile karşı taraftaki Gaia Bölgesi’ni birbirine bağlıyor. Yapımı 1886’da tamamlanan ve Eiffel Kulesi’nin mühendisi Gustave Eiffel tarafından yapılan köprüde araç trafiğine açık olan yolun yanı sıra, yayaların yürüyebileceği bir alt ve üst kat ve metro trenlerinin geçtiği üst kat mevcut. Köprüye yürüyerek ya da Gaia tarafından teleferikle çıkılabiliyor. Geceleri aydınlatılan köprüden hem gündoğumu hem de günbatımı manzaraları ve günün her saati Porto’nun en güzel manzaralarını izleyebilirsiniz.
Porto’nun en güzel bölgesi
Ribeira Bölgesi, bana ve birçok insana göre Porto’nun en güzel bölgesi. Nehir kenarı anlamına gelen Ribeira, yanı başında uzanan Douro nehri ile Dom Luis Köprüsü’nün ayaklarındaki Cais de Ribeira’dan Paraça de Ribeira’ya doğru dik bir şekilde yükseliyor. Porto ile ilgili görsellerin tamamında ilk sırada yer alan bölgede renkli legolar gibi yan yana dizili dış yüzeyleri renkli ve çoğu Portekiz çinileriyle süslü tarihi binalar, Douro Nehri’nin ve karşı kıyıdaki Gaia’nın manzarasına karşı bir şeyler yiyip içebileceğiniz restoranlar, kafeler, bölgenin üst kısmına doğru araçların sığamayacağı kadar dar renkli sokaklar var. Akşamları ışıklanan Dom Luis Köprüsü’nü bu canlı, tarihi bölgeden seyretmek muhteşem. Nehir boyunca, nehrin karşı kıyısındaki Gaia’ya geçebileceğiniz ya da gün boyu süren ve Douro Vadisi’nin tamamını görebileceğiniz tekne turları mevcut.
Şehrin simgesi
Dom Luis I köprüsü ile birlikte Porto şehrinin simgelerinden biri olarak kabul edilen Clerigos Kulesi, aynı zamanda 75 metre yüksekliğiyle Portekiz’in en büyük çan kulesi. Granit ve mermerden yapılan kulenin yanında Barok mimariyle inşa edilmiş Clerigos kilisesi bulunuyor. Geçmişte şehre deniz yoluyla gelen teknelerin limana ulaşması için rehber olmak üzere inşa edilen Çan kulesine 240 basamakla tırmanmak mümkün ve tırmanışın sonunda harika bir manzara sizi bekliyor.
Konser ve kutlamalar sahnesi
Aliados Bulvarı ve Praça de Liberdades (Özgürlük Meydanı) Porto’nun en merkezi meydanı denebilir. Sao Bento Tren İstasyonu’na ve Ribeira’ya yürüyerek rahatça ulaşabileceğiniz meydan yıl boyu konserlerin, kutlamaların, etkinliklerin yapıldığı alan. İçlerinde belediye binasının da bulduğu bulvardaki binaların tümü 19. yüzyıldan kalma ve dış yüzeylerinde heykeller bulunuyor.
Yerel tatlar için bir pazar önerisi
Mercado da Bolhao, Porto’nun merkezinde 1914 yılında inşa edilmiş, iki katlı bir çarşı ya da pazar yeri. Çarşının balıkçılar, kasaplar, manavlar ve çiçekçiler için ayrılmış bölümleri mevcut. Burası yerel ve taze ürünleri bulabileceğiniz, Portekiz’e özgü tatları tadabileceğiniz, bence mutlaka görmeniz gereken bir yer. Pazarın içinde Avrupa’nın başka hiçbir yerinde göremeyeceğiniz ama bizim aşina olduğumuz biçimde ürünlerini bağırarak satan kadınlar var. Portekiz’de buna “pregao” deniyor. Pazarda işkembe satıcısından bıçak bileyicisine kadar bir sürü farklı stant görmek mümkün.
Dünyanın en güzel kitapçılarından
“Livraria Lello”, Lello Kütüphanesi, ismi kütüphane olsa da burası aslında bir kitapçı ve Portekiz’in ve dünyanın en güzel kitapçılarından biri olarak kabul ediliyor. İçerisi beklediğimden küçük ve bu küçük alana göre ve ocak ayında gitmeme rağmen aşırı kalabalık olsa da burayı ben de kızım da çok sevdik. Binanın dış görünüşü ve cephesi güzel ama elbette en güzel kısmı içerisinin mimarisi ve ikinci kata çıkan spiral merdiveni. Harry Potter’ın yazarı J.K Rowling birkaç yıl Porto’da yaşamış ve kitaptaki kütüphane için buradan ilham aldığı söyleniyor. Bu söylenti Rowling tarafından yalanlanmış olsa da kitapçının dünya çapında ünlenmesine büyük katkısı olmuş.
Aklınızda olsun
Porto’ya Türk Hava Yolları’nın beş saatlik direkt uçuşuyla gelmek mümkün.
Bence Porto’ya gelmek için en güzel zaman nisan-mayıs ve eylül-ekim ayları. Yine de ocak ayında yağmursuz günlerde sıcaklık 15-18 derece arasında ve gezmek için uygundu. Portekiz’in kalanı için de aynı durum geçerli. Turist yoğunluğunun azaldığı ve uçak biletleri ve konaklama ücretlerinin nispeten uygun olduğu kış aylarını da tercih edebilirsiniz bu nedenle.
Porto’da her yere metro ile ulaşmak mümkün fakat ben yürümenizi (çünkü biraz zahmetli olsa da her yokuşun, her merdivenin sonu harika manzaralara çıkıyor ve arada asansör, füniküler gibi yürüyüşü kolaylaştıran araçlar da var) öneririm. İki veya daha fazla kişiyseniz ulaşım için Uber kullanmak da ekonomik oluyor.
Porto’ya gelmişken şehre yarım saat uzaklıktaki Foz de Douro bölgesine gitmenizi, okyanus kıyısında deniz fenerinin olduğu bu bölgede günbatımı izlemenizi öneririm.
Porto’da şehrin her yerinde halka açık çok güzel bahçeler var, sırt çantanıza minik bir örtü ve atıştırmalıklar alırsanız yoruldukça küçük piknik molaları verebilirsiniz.
Porto’da Fado dinleyebileceğiniz yerler mevcut ama gerçek bir Fado deneyimi için Fado’yu Lizbon’da dinlemenizi öneririm.
Mutlaka rahat yürüyüş ayakkabılarınız ve gittiğiniz mevsime bağlı olarak rüzgardan koruyucu giysileriniz olsun.