Sevgi ve bağ kurmak iyileştirir

Gazeteci ve yazar Johann Hari’nin “Kayıp Ruhlarla Savaş” kitabı Üçüncü Göz etiketiyle okurlarıyla buluştu. Bağımlılığı kimyasal bir sorun olmaktan çıkarıp, sosyal ve psikolojik kökenleriyle ele alan Hari, “Bağımlılığın kökü, sosyal kopuklukta yatıyor. Sevgi, destek ve aidiyet hissi eksik olduğunda insanlar acıdan kaçmak için uyuşturucuya yöneliyor. Bağ kurmak, bağımlılığın tam tersidir” sözleriyle açıklıyor.

Dilber Dural
Johann Hari

Ya bağımlılık hakkında bildiklerimiz yanlışsa?

Bir sabah, sevdiği birini uyuşturucunun derin uykusundan uyandıramayınca Johann Hari’nin zihninde bu soru yankılandı. Ailesinde bağımlılık sorunları olan bir gazeteci olarak, gerçekleri öğrenme arzusu onu üç yıl süren, 30 bin millik bir keşif yolculuğuna çıkardı. Farklı kıtalarda yüzlerce insanla görüştü, sayısız hikâyeye kulak verdi ve bağımlılığa bambaşka bir gözle bakmayı öğrendi.

İngiliz gazeteci ve yazar Johann Hari’nin bu yolculuğun ürünü olan “Kayıp Ruhlarla Savaş” kitabı İnkılap Kitabevi’nin yükselen markası Üçüncü Göz etiketiyle Türk okurlarla buluştu. Hari, kitabında uyuşturucu savaşının sadece bağımlıları değil, tüm toplumu derinden etkilediğini ortaya koyuyor. Bağımlılığı kimyasal bir sorun olmaktan çıkarıp, sosyal ve psikolojik kökenleriyle ele alan Hari, insan bağlantısının ve empati eksikliğinin bu hastalığı nasıl körüklediğini bilimsel veriler ve gerçek hayat hikâyeleriyle gözler önüne seriyor. Kitap, 1930’larda ABD’deki uyuşturucu yasaklarının mimarı Harry Anslinger’den başlayarak, caz efsanesi Billie Holiday’in trajik yaşamına, Meksika kartellerinin yükselişine ve Portekiz’in radikal uyuşturucu politikalarına kadar uzanan geniş bir perspektif sunuyor. Johann Hari, okuyucularına bağımlılıkla savaşmanın en iyi yolunun onu anlamaktan geçtiğini güçlü ve cesur bir dille anlatıyor.

Bağımlılığın ailemde olduğunu büyüdükçe fark ettim

Bağımlılığın ailenizde olduğunu ne zaman fark ettiniz? Bu yolculuk nasıl başladı?

Ailemde çok sayıda bağımlılık vakası vardı. En eski anılarımdan biri, akrabalarımdan birini uyandırmaya çalışıp başaramamamdır. Büyüdükçe bağımlılığın ailemde yaygın olduğunu fark ettim. Kitabı yazmaya başladığımda umutsuzdum; sevdiğim insanların kötü durumda olduğunu görmek içimi parçaladı. Merhamet ve öfke arasında çelişkiler yaşadım. Cevapları bulmak için Meksika’dan Vietnam’a, Portekiz’den Washington D.C.’ye üç yıl süren, 30.000 mil uzunluğunda bir yolculuğa çıktım. Uyuşturucu ve bağımlılıkla ilgili bildiklerimizin çoğunun yanlış olduğunu gördüm. Bu yüzden okuyucunun da benimle birlikte bu keşif yolculuğuna çıkmasını istedim.

Seyahatlerinizde sizi en çok etkileyen gözlem neydi?

Bağımlılığın temelinde çocukluk travmalarının çok güçlü bir etkisi olduğunu gördüm. Dr. Vincent Felitti’nin çalışmaları, yaşanan travma sayısı arttıkça bağımlılık riskinin katlandığını gösteriyor. Altı farklı travma yaşayan bireylerde bu risk yüzde üç bin 100 artıyor. Bağımlılık, aslında kişinin acıdan kaçış yolu. Ceza ve utandırma, iyileşmeyi engelliyor; şefkat ve anlayış ise iyileşmeyi destekliyor.

İnsanlar acıdan kaçmak için uyuşturucuya yöneliyor

Bağımlılığın sosyal bir problem olduğunu söylüyorsunuz. Sosyal bağların bu konudaki rolü nedir?

Bağımlılığın kökü, sosyal kopuklukta yatıyor. Profesör Bruce Alexander’ın “Rat Park” deneyinde görüldüğü gibi, izole fareler uyuşturucuya bağımlı olurken, sosyal ortamda yaşayan fareler bağımlılık geliştirmiyor. İnsanlar için de durum benzer. Sevgi, destek ve aidiyet hissi eksik olduğunda insanlar acıdan kaçmak için uyuşturucuya yöneliyor. Bağ kurmak, bağımlılığın tam tersidir.

Şefkat ve destek bağımlılıkla mücadelede neden bu kadar önemli?

Bağımlı bireyleri suçlamak, utandırmak ya da cezalandırmak onların durumunu daha da kötüleştiriyor. Oysa travma yaşamış ve acı içinde olan bu insanlara şefkatle yaklaşmak, destek olmak iyileşme şanslarını artırıyor. Sevgi, anlayış ve kabul, gerçek bir iyileşme ortamı yaratıyor. Bu yüzden toplumsal bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor.

Bağımlılıkla mücadele bir adalet ve eşitlik mücadelesidir

Kitabınızda, 1930’larda ABD’de başlayan uyuşturucu yasaklarından ve Harry Anslinger ile Billie Holiday’in hikâyesinden bahsediyorsunuz. Bu konunun bağımlılık ve ırkçılıkla ilişkisi nedir?

Harry Anslinger, uyuşturucu yasaklarını ırkçı ve politik nedenlerle başlatan bir figürdü. Caz şarkıcısı Billie Holiday’in hayatı, bu yasakların bireyleri nasıl hedef aldığını ve nasıl zarar verdiğini gösteriyor. Bu savaş, çoğunlukla siyah ve yoksul toplulukları hedef aldı. Bu nedenle bağımlılıkla mücadele, aynı zamanda bir adalet ve eşitlik mücadelesidir.

Bağımlılıkla mücadele eden bireyler ve ailelerine ne önerirsiniz?

Öncelikle bağ kurmaya odaklanın. Suçlamak yerine anlamaya, cezalandırmak yerine destek olmaya çalışın. Empati kurun ve sevgiyle yaklaşın. Toplumsal bağlarımızı güçlendirdiğimizde, bağımlılık daha az görülür ve iyileşme daha kolay gerçekleşir. Bu mücadele, sadece bireysel değil; hepimizin ortak sorumluluğudur.