Ayşe Nur Biçer
Sevgili Homongolos,Ya da Kaya Balığı demeliyim. Ortaokulda sizinle kelimeler vasıtasıyla tanıştığımdan bu yana, en çok bu isminizin detayları aklımda kalmış. İtiraf etmeliyim ki deniz üzerinde her seyahat edişimde ansızın boğulmak üzere olan birini görüp tüm yolcu ekibiyle birlikte onu canla başla yaşama döndürmeye çalıştığımı hayal etmekten kendimi alamıyorum. Sonrasında bu kişiyi vapura alıyor, nefes almasını beklerken ansızın kahkahalar atmaya başlamasıyla hepimize oyun oynadığını anlıyoruz her seferinde. Sonra insanların yüzlerini seyrediyorum. Şimdi böyle bir şey olsa ne tepki verirlerdi? Sanırım en zevk aldığım kısım da bu, şaşkınlık ve kızgınlığın ortak bir zeminde buluştuğu, her biri başka hücrelerden oluşmuş çeşit çeşit suratı gözlemlemek. Evet, doğru bildiniz, tüm bu zihinsel canlandırmanın nedeni sizinle erken yaşlarda tanışmış olmam. Hatta henüz hiç vapura binmemişken.
Tüm arkadaşlarım kardeş kitabınız Çalıkuşu’nu okuyup romantik hayallere dalarken ben neden sizin gibi bir kalpsize kapılarımı araladım, yıllar yılı sizi neden unutamadım, bunu çok düşündüm. Mutsuzluğun ve yolun karanlık tarafının cazibesine mi yormalıyız bunu? Ya da ileride şair diye anılacak bir kadın zaten ilk gençlik yıllarında bunlarla mı ilgilenir, demeliyiz? Belki ikisi birden, belki hiçbiri. Yalnızca o yaşlarda hayatın çift yönlülüğünü kavramanın getirdiği bilinç belki.
İnsanın büyürken, büyümek denen şeyin hiç bitmeyeceğini, yaşamının hangi aşamasında anladığı ne kadar da önemli Sevgili Homongolos. Ben bunu otuz yaşımda bir an uykudan uyanır gibi anladım. Sizin gibi, bedenini gelecek tehlikelere karşı taş gibi hazırlamakla kalmayıp ruhunu da öldürmeyi kendine görev bilmiş insanlara denk geldikçe kendi yolculuğum için de korkum artmaya başladı son yıllarda. “Bunda ne kötülük var, başka türlü yaşamda yaralanmamak mümkün mü hanımefendi?” diyorsunuz, duyuyorum. Ve çok kızıyorum size. Bir de kadınlara, zayıf yaratıklar, dersiniz. Neden bunca iyileşmek varken, yaralanmayalım efendim? Sizin kendi kalbinize bunca yıl yaptığınız şey, ona başkalarının yapabileceğinden daha kötü mü gerçekten? Bir kalbin yaratılışında neden bor kullanılmamış hiç düşündünüz mü?
Sevgili Homongolos, şu sıralar duyguların ikili yapısı üzerine düşünüyorum. Sizin mektuplarınızdan önce Sâra Hanım’ın mektuplarıyla karşılaşmamızın ve onun mektuplarına sizinkilerden daha büyük yer ayrılmasının bir tesadüf olmadığını düşündüğüm gibi. Sevgili Reşat Nuri, Sâra gibi ilgi maymunu kadınlara çok kızıyor olmalı. Sizin haklılığınız karşısında mest olmuş bir şekilde kitabın kapağını kapatmamızı dilemiş. Haklıların, haksızlardan her zaman daha kısa konuştuğu sanılır. Hayır, buna inanmıyorum, karşınızdaki bir kadınsa bu asla geçerli bir argüman değildir. Bir kadın uzun uzun anlatmak ister. Ancak sonra kenara çekilir. Ama bu bahsi uzatıp cinsiyet söylemine girmeyeceğim kıymetli Homongolos. Fakat şunları söylemeden gitmek de istemem. Biliyorsunuz, evrende her şey çift yönlüdür, biz insanlar sürekli daireler çizerek yaşarız ve yaşamımızın sonlanacağı yer aslında daha önce geçtiklerimizin içindedir. Ne acayip değil mi? Yaşamda bize bir gölge verilir, ona basmaya cesaret edip edemediğimiz çok şey değiştirir. Belki de Sâra Hanım ve siz aynı kişisinizdir. Birbirinizin birer gölgesi. Olamaz mı? Acaba sevgili Kaya Balığı’mız, siz daha önce kendi gölgenizle hiç karşılaşmamış olabilir misiniz?
Sevgili Homongolos,
Bütün aşıkların hikâyesi birbirine benzer. İtiraf etmelisiniz ki, siz yaşamınız boyunca üzülmekten korktuğunuz kadar başkalarına benzemekten de korktunuz. Kaya gibi çehrenizin altındaki duygularınızın varlığını bir tek siz bildiniz. Bu bile size acı verdi. Mümkün olsaydı onları hissetmemeyi, görmemeyi, işitmemeyi seçerdiniz. Yıllar yılı en yakınlarınıza bile havaiyattan bahsettiniz, hakiki fikirlerinizi, duygularınızı bir an bile kelimelere döktüğünüz olmadı. İnsanın en büyük cezayı kendisine kestiğini fark edemeden ölmesi nasıl bir şey acaba?
Lütfen anlayın Homongolos, ya da bu defa Ziya demeliyim, siz bunca zaman kalp duvarınızı sağlamlaştırmak için yontmasaydınız Sâra Hanım kadar şımarık ve dolandırıcısına denk gelmeyecektiniz. Denk gelseniz de bu kadar hazin olmayacaktı sonunuz. Ölümünüzün ardından en çok bu söylediklerime üzülüyorum. Yine de insanın kendi kendine, “Sen artık oldun oğlum, onun gözlerinde büsbütün başka bir dünyaya baktın, artık yaşayamazsın,” demesi az şey değil. Bunu bir kez söylemiş olmanız, sizin yaşadığınıza dair en büyük tanıklık olarak kaldı mektubunuzu okuyan bizlere. İnsan hayata bunu söyleyebilmek için geliyor olamaz mı Sevgili Homongolos? Sâra Hanım’ın sizinle alay eden kahkahasını kafanızda işiterek ölseniz ne çıkar?