Siyonist işgalin kanlı tarihi

“Filistin: Yüz Yıllık Savaş” sadece bir tarih kitabı değil, aynı zamanda bir tanıklık ve direniş belgesi. Rashid Khalidi, hem akademisyen hem de bir Filistinli olarak, Siyonist işgalin yüz yıllık seyrini kendi ailesinin hafızası ve ulusal mücadelenin sesiyle birleştiriyor.

Sernur Yassıkaya
Fotoğraf: Arşiv

7 Ekim 2023’te gerçekleşen “Aksa Tufanı” operasyonu, Filistin meselesini bir kez daha dünya siyasetinin merkezine taşıdı. Ancak bu kez, Siyonist lobinin ve işgalci İsrail’in Filistin toprakları üzerindeki kanlı sürece dair ileri sürdüğü gerekçeler küresel kamuoyunun vicdanında karşılık bulmadı. Bu durum, Filistin topraklarının yüz yıllık işgal tarihinde önemli bir dönüm noktasına işaret ediyor.

Siyonizmin kurucusu Theodor Herzl’in önderliğinde şekillenen, büyük güçlerin desteğiyle Filistin topraklarında kolonileşmeyi hedefleyen proje, ilk kez bu ölçekte uluslararası düzeyde meşruiyet krizine girmiş durumda. Bu bağlamda, Profesör Rashid Khalidi’nin kaleme aldığı “Filistin: Yüz Yıllık Savaş: Yerleşimci Kolonyalizmin ve Direnişin Tarihi 1917-2017” adlı eser, hem tarihsel hem de düşünsel açıdan bu kırılma anını anlamak için önemli bir kaynak niteliği taşıyor.

BİR HALKIN KOLONYAL İŞGALE KARŞI DİRENİŞİ

Khalidi, kitabında Filistin’in modern tarihini şu çarpıcı cümleyle özetliyor: “Yerli halkın, farklı cephelerden saldırıya uğrayarak iradesinin yok sayıldığı ve vatanını başka bir halka bırakmaya zorlandığı bir kolonyal işgal.”

Bu ifade, eserin temel tezini oluşturuyor: Filistin meselesi bir “çatışma” değil, yüz yılı aşkın süredir devam eden bir kolonyal projedir. Khalidi’nin anlatısı, yalnızca tarihsel bir inceleme değil, aynı zamanda biyografik özellikler de taşır. Khalidi ailesi, Osmanlı döneminden itibaren Filistin’in siyasal ve entelektüel tarihinde etkili olmuş bir aile olarak, esere kişisel bir derinlik kazandırıyor.

1917: İKİ DEPREMİN YILI

Filistin topraklarında yaşanan Siyonist işgal felaketinin temelleri, 1917 yılında atılıyor. Bu dönemde gerçekleşen iki gelişme – Balfour Deklarasyonu ve Kudüs’ün İngilizler tarafından işgali – İngiliz emperyalizminin rahminde bir Siyonist kolonyal projenin doğuşunu simgeliyordu.

Osmanlı idaresi altında yüzyıllar boyunca yaşayan Filistinliler için İngiliz işgali, sadece siyasi bir değişim değil, yüzyıllardır dayandıkları bir düzenin çöküşü anlamına geliyordu. Hazırlıksız yakalanan Filistin toplumu, büyük güçlerin desteğini arkasına almış örgütlü bir Siyonizm karşısında elindeki sınırlı imkânlarla direnmeye çalıştı. Ancak İngiliz yönetimi, İrlanda’da uyguladığı baskı yöntemlerini Filistin’de de kullanarak, direnişi kanlı biçimde bastırdı ve mevcut liderlik yapısını dağıttı. Tüm bu yıkım süreci yaşanırken, Siyonist yapı, manda yönetimi altında uluslararası tanınırlık başta olmak üzere paralel bir devlet sistemini Filistin topraklarında hızla inşa ediyordu.

Bugün işgalci altındaki Batı Şeria ve Gazze’de sivil nüfusa yönelik yürütülen şiddet politikalarının kökeni de, bu İngiliz emperyal mirasında aranmalı. Bu nedenle aslında, “Filistin topraklarında yüz yıldır değişen hiçbir şey yok” denebilir. Yöntemler aynı uygulayanlar farklı.

FİLİSTİN DİRENİŞİNİN YALNIZLIĞI

Khalidi, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan Arap devletlerinin Filistin meselesine yaklaşımını da eleştiriyor. Bu devletler, genellikle Batılı güçlerin tepkisini çekmemek adına Filistin meselesine mesafeli yaklaşmış, bu da Filistin ulusal hareketinin uluslararası meşruiyet kazanmasını zorlaştırmıştır.

Arap ülkelerinin desteğinden yoksun kalan Filistin direnişi, tek bir liderlik ve birleşik bir yapı altında hareket edememiştir. Bu durum, hem Siyonist yapı hem de onun Batılı destekçileri tarafından bilinçli olarak engellendiği kitapta net bir biçimde kimi zaman birinci el tanıklıklarla anlatılıyor. Ne yazık ki, son iki yıldır yaşanan katliamlar karşısında Arap devletlerinin pasif tutumu, Khalidi’nin bu tespitini bir kez daha doğruluyor.

BİR HALKIN KOLLEKTİF TRAVMASI

Khalidi, Filistin halkının hâlâ 1948 Nekbe’sinin (Büyük Felaket) kolektif travmasını yaşadığını vurguluyor. Siyonist kolonyal işgaş projesi, 78 yıldır sürgün, şiddet ve yerinden etme politikalarıyla Filistinlilerin yaşam alanlarını daraltıyor. Uluslararası alanda temsil edilmesinin önüne engeller çıkartıyor.

İşgalci İsrail, Batılı devletlerin desteğiyle dünya kamuoyunda Filistin toplumunu ötekileştiren ve önemsizleştiren bir söylem inşa etmiştir. Bu söylem, Filistin ulusal hareketinin kendini anlatmasını güçleştirmiş, direnişi “terör” olarak yaftalayan bir küresel kolonyal dil inşa etmiştir. Ancak son iki yılda Gazze’de yaşanan soykırımın görüntülerle tüm dünyaya ulaşması, bu “yıkılmaz” denilen söylemin duvarlarında gedikler açmaya başladı.

UMUDUN DİJİTAL CEPHESİ

Khalidi, kitabının son bölümünde ve Türkçe baskıya yazdığı son sözde Filistin mücadelesinin geleceğini “halklar arasında kurulacak dayanışma ilişkilerine” bağlıyor. Dijital çağda, Filistin ulusal hareketi için dünya kamuoyuna seslenmek artık her zamankinden daha mümkün ve etkili hale gelmiştir.

Özellikle Batı’da genç kuşakların Filistin’de yaşanan adaletsizliklere karşı bilinçlenmesi, bu dijital direnişin somut bir sonucudur. Khalidi’ye göre Filistin meselesini anlamanın yolu, Siyonizmin emperyalizmle ortak bir kolonyal proje olduğunu unutmamaktan geçer. Gerçek, bir halkın vatanından zorla koparılmasının ve yokluğa mahkûm edilmesinin hikâyesidir — ve bu hikâye anlatılmaya devam edilmelidir.