Sinema ve dizilerin toplumlar üzerindeki etkisine dair ciddi tartışmalar yaşanıyor. Son örnek “Kızıl Goncalar” dizisi. Fox TV’de yayınlanan dizi, Müslümanları ve tarikatları çeşitli ezberler üzerinden “eleştiri” bahanesi ile klişelerle ele alıp mütedeyyin kesimi toptan zan altında bırakan bir yapıya sahip. Dizinin ilk bölümünün yayınlanmasının ardından ikinci bölüm fragmanı ile kıyameti kopardı. Özellikle mütedeyyin kesim tepkili. Haklı olarak töhmet altında kalmaktan yakınıyorlar.
Mütedeyyin kimliğe sahip bir ortak sınıf oluşmuşken böyle şeylerin hâlâ yapılıyor olması eleştiri konusu. Biz ise tam bu zaviyeden yine tersten bakarak bir sorgulama yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Kızılcık Şerbeti, Kızıl Goncalar ve öncesindeki birçok yapımın tavrı ve niyeti malum. Reyting emeli ile kırmızı çizgi gözetmeden izleyicinin bam teline dokunarak rant elde etmek niyetindeler.
MÜTEDEYYİN KESİM NEDEN BÖYLE DİZİLER YAPAMIYOR?
Peki, yapılanın yanlış olduğunu düşünen toplumun geniş kesimi bu konuda ne yapıyor? Mütedeyyin kesim de son 20 yılda sinema ve dizi sektöründe ciddi şekilde var olduğu halde neden buna benzer yapımlar daha sağlıklı şekilde ekranlara gelemiyor?
Kızıl Goncalar, esasında sivil toplum hareketi hüviyetinde olan dini yapıların iç dünyasına bakma ve modern zihin yapısıyla oluşan bazı ezberlerle eleştirme çizgisinde ilerliyor. Filmdeki dindar karakterlerin tamamı hinlik peşinde ya da cahil. Başka bir şey beklemek de saflık olur. Yeşilçam’da çok daha keskin olan dindar tiplemeler, yine ezberler ve klişeler ile ele alınıyor ama bu defa seküler karakterler de eleştirinin odağında. Sorsanız dizi senaristi ve yapımcısı tam bu noktada iki yönlü bakma niyetinde olduklarını söylerler. Senarist, FETÖ’nün sinemadaki en ciddi serisi olan Selam filminin yazarı. Yapımcı da yine tartışılan Kızılcık Şerbeti’nin yapımcısı. Haliyle ortada çok da iyi niyetli bir manzara görünmüyor.
REYTİNG, HASTALIKLI BİR MESELE
Anadolu insanını tanımlayan dokulardan biri olan inanca sağlıklı ve insaflı yaklaşacak, dindar kimlik sahibi kişileri ve kesimleri ezberlerle değil gerçeklerle eleştirecek işler neden yapılmıyor? Bunları yapabilecek onlarca yapımcı, senarist ve yönetmen varken neden olmuyor? Kızılcık Şerbeti ve Kızıl Goncalar gibi yapımlar reyting listelerinde başlarda yer alırken, aynı izleyici sağduyulu eleştiri barındıran yapımlara aynı ilgiyi gösterir mi? Reyting dediğimiz şey hastalıklı karakterler üzerine kurulu hikayeler manasına gelir. Dünyanın her yerinde de böyledir. Reyting alan bu yapıların hastalıklı manzarası da buradan kaynaklanıyor.
SAĞDUYULU YAPIMCILAR DESTEK BULAMIYOR
Bu konuyla ilgili birkaç yapımcı, yönetmen ve senarist ile görüştüm. Kanaat ortak. Bu tarz maksatlı yapımların panzehiri, bunları daha önceden sağlıklı ellerin yapmasında gizli. Ancak bu niyetle yola çıkılan projeler rağbet görmüyor. Televizyonlar yol açmıyor. Filmler destek bulamıyor. Kırmızı çizgiler noktasında hassas olan yayıncılar ve finansörler riske giremiyor. Çünkü dini yapılarla ilgili -isim verilmese bile- en küçük bir eleştirinin tepki göreceğinden endişe ediyorlar. Haklılar da…
Kızıl Goncalar gibi yapımlara tepki göstermek en tabi durum. Herkesin hakkı. Ve sivil toplum bunu mutlaka yapmalı. Ancak tepkisel olunduğu müddetçe sadece itiraz makamında kalınıyor. Halbuki dini yapıları ele alacak, eleştirecek ve daha önemlisi bu toplumun vazgeçilmez organizasyonları olduğunu sağlıklı şekilde anlatacak yapımlar erkenden yapılsaydı şu an kimse büyük tartışmaların içinde olmazdı.
Dini yapıları ele alan her türlü içerik üretilmeli
Temel mesele eleştiriye bakışımızda. Kendimize, fikrimize ya da sosyal grubumuza yönelik en küçük eleştiride feveran koparmak, sağlıklı yapıların ve yapımların ortaya çıkması önündeki en büyük engel. Mütedeyyin kesim içindeki izleyici, destekçi, finansör ve üreticilerin bu zaviyeden meseleye bakıp yol alması gerekiyor. Üretmekten başka çare yok. Dini yapıları ele alan her türlü içerik üretilmeli ki tepkisel değil öncü olunsun. Aksi takdirde daha çok Kızıl Goncalar, Kızılcık Şerbeti izler ve dövünürüz.