Malik Aksel Türk resmini “Ressamların diyarı” diye tarif ettiği Üsküdar’dan başlatır ve buna gerekçe olarak da Türk geleneğinden beslenen ressamların doğup büyüdükleri semt olarak Üsküdar’ı gösterir. İşte o isimler arasında öyle biri vardır ki ne zaman Üsküdar’ın sokaklarını şairane fırçayla resmetmiş bir tablo görsek gözlerimiz hemen onun imzasını arar. Bizi İstanbul’un eski evleri, sokakları, insanları, çarşıları ve kahvelerinden neşeyle göz kırpan masalsı bir Üsküdar’a davet eder. Onun tablolarında Kız Kulesi her seferinde farklı bir açıdan karşımıza çıkar mesela. Nefis İstanbul manzaralarına imza atan Hoca Ali Rıza ya da nam-ı diğer Üsküdarlı Hocalı Ali Rıza’nın fırçasıyla birlikte tepeler, ağaçlar, kayalar, çayırlar, dereler, denizler ve gökyüzü arasında tatlı bir hayal içinde kayboluruz.
ÜSKÜDAR’DA İSMİYLE YAŞIYOR
Eğer Üsküdar Ayazma tarafına yolunuzu düşürürseniz sizi tıpkı o tablolarında evlerin hala ayakta olduğu bir sokakta ismiyle de karşılar. O sokaktan geçerken gözünüz bu büyük ustadan izler arar. Öğrencisi Süheyl Ünver’e verdiği şu öğütler aslında Türk resminin önemli isimlerinden olan ve milli resim geleneğini Üsküdar’da başlattığı kabul edilen Hoca Ali Rıza’yı ne güzel de anlatır: “En ufak bir kağıdı bile atma. Hoşa giden her şeyi kaydet. Memleketimizin milli abide değerlerini tespit et. Dostlara ağırlık verme ve onları sık sık taciz etme. Fakirlere acı, Beze hürmet eden zavallıların gönüllerini şad et. Onların yardımına koş. Derviş olma derviş meşrepli ol. Daima faydalı şeylerle meşgul olarak çalış. Güzel sözlerle ruhunu incelt. Güzel resimli defterle doldur. Küçükleri sevindir her türlü mahlukatı acı. Örnek bir vatansever ol.”
ESERLERİYLE NEVMEKAN’A GERİ DÖNDÜ
Üsküdar’ı ve İstanbul’u hepimize sevdiren bu büyük ustayı Üsküdar Belediyesi ölümsüz eserleriyle bir kez daha Üsküdar’da ağırlıyor. Geçtiğimiz günlerde Üsküdar Nevmekan Sahil’de açılan “Sanat Aşığı Bir Derviş Meşrep: Üsküdarlı Hoca Ali Rıza” adlı sergi Ahmediye’den Şemsipaşa’ya Karacaahmet’ten Arnavutköy’e Çamlıca’dan Sultanahmet’e, Boğaz kıyılarından eski sokaklara, yalılara, kahvehanelere doğru hepimizi keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Döneminin büyük ressamı olan ve 20 Mart 1930’da aramızdan ayrılan Hoca Ali Rıza, karakalem, suluboya, pastel ve yağlıboyayla gerçekleştirdiği tablolarında ağırlıklı olarak Üsküdar ve çevresini resimlemiş bir isim. Küratörlüğünü Erkan Doğanay’ın yaptığı Üsküdar Belediyesi’nin ev sahipliğindeki sergideki eserler Ankara Resim Heykel ve Müzesi’ndeki koleksiyondan bir seçki. 7 Mayıs’a kadar açık olan bu sergi gönül ister ki Üsküdar’da Hoca Ali Rıza adını taşıyan bir müzeye dönüşsün. Bu güzel serginin ilerde bir müzeye de dönüşmesini hayaliyle...
47 YIL HOCALIK YAPTI
l1858 yılında Üsküdar Ahmediye’de dünyaya gelen Hoca Ali Rıza küçük yaştan itibaren resimle ilgilenir ve “Hoca” sıfatını da askeriyede ve devlet okullarında 47 yıl yaptığı eğitimciliğinden dolayı alır. Kendisinden sonra gelen Sami Yetik ve Üsküdarlı Cevdet gibi asker ressam kuşağının yetişmesinde de önemli rol oynar. Kendisi gibi Üsküdarlı ve ressam olan İsmail Hakkı Bey’in kız kardeşi Nadide Hanım ile evlenir ve dört çocuğu olur. Çocuklarından Ayşe Kadriye hariç diğerleri resim sanatıyla ilgilenmez. Hoca Ali Rıza’nın çok sevdiği kayınbiraderi İsmail Hakkı Bey ise Osmanlı deniz ressamları arasında yer alır. Doğadan çalışmayı çok seven Hoca Ali Rıza, öğrencilerinin kırkambar adını verdikleri, içinde boyaların, kalemlerin, kağıtların ve gerekli her türlü malzemenin bulunduğu çantasını alıp İstanbul sokaklarını, bağlarını, bahçelerini gezerek eserlerini yapar. Doğanın güzelliğinden ilhamla yaptığı tablolardan dolayı ressam çağdaşlarından Corot ve Courbet’ye benzetilir. Hoca Ali Rıza 1909-1912 yılları arasında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti başkanlığı yaptı.
1909’da Üsküdar İskele Gazinosu’nda resim sergisi açtı. 1911’de yarbaylıktan emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra 1914’te İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nde peyzaj öğretti, 1918’de Çamlıca İnas Kız Sultanisi’nde, 1921’de, Üsküdar Kız Sanayi-i Mektebi’nde, 1929’da Sultan Ahmed Erkek Ameli Hayat Okulu’nda resim öğretmenliği yaptı ve pek çok öğrenci yetiştirdi. Galatasaray Sergileri, Halkevi Sergileri ve 1928 Paris Sergisi’ne katıldı. 1891’de Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk başkentlerinin fotoğraflanarak belgelenmesi çalışmalarına katıldı. Buralarda Türk-İslam eserlerine ait görünümlerini çizdi. 1895’te Yıldız Porselen Fabrikası resimhanesinde Halid Naci, Şeker Ahmed Paşa, Osman Nuri Paşa, Ömer Adil Bey gibi sanatçılarla birlikte porselen resimledi. Hoca Ali Rıza, 1903’te II. Abdülhamid’in Avrupa’dakilere benzer bir askeri müze kurulması projesi kapsamında Mahmud Şevket Paşa başkanlığında Zonaro, Hoca Ali Rıza, Katip Hüsnü Tengüz, Topçu Sami ve Ahmed Ziya Akbulut’tan oluşan komisyonda da görev aldı. Burada ünlü İtalyan ressam Zonaro ile tanıştı ve birlikte Değirmendere’de çalıştı, Türk-Yunan Savaşı’nı anlatan kompozisyonlar yaptı. 1903’te yine Mahmud Şevket Paşa başkanlığında eski Osmanlı giysilerini içeren bir albüm hazırlanması çalışmalarına katıldı.
“Tek zevkim ve duygularım, ülkemin tatlı gökyüzü altındaki zümrüt perspektife serpilmiş yerli ve milli bir hayat dili söyleten yuvalarını, mahallelerin manzaralarını, ağaçlıklarını, yüksek tarihi eserlerini öldürmemek ve onlara uzun bir ömür kazandırmaktır” diyen Hoca Ali Rıza resmi Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi’nde şöyle tarif eder: “Medeni milletlerce büyük önem verilen resim sanatı bir çok faydalar sağlaması bakımından hayal etme gücünün ortaya konmasına ve bütün insan topluluklarının okuyup anlayabilmesine vasıta olan apaçık bir dil bir nevi yazı dilidir.” Onun bu sözlerini Nevmekan’daki sergiyi gezen herkes ağaçların, kayaların, evlerin ve Boğaz’ın etrafında bizi bizden alıp eski İstanbul’a götüren tabloları karşısında çok daha yürekten hissedecektir.
KAYBOLAN ŞEHRİ KAYIT ALTINA ALDI
lÜsküdarlı ressam Hoca Ali Rıza ressam, asker ve öğretmen. 1900’lü yıllarda başta Üsküdar olmak üzere İstanbul’u ve gidip gördüğü pek çok şehri, köyü, ilçeyi, semti sokaklarıyla ve günlük hayatıyla yaptığı tablolarla kayıt altına aldı. Türk resim tarihinin en çok eser bırakan ressamı olarak ünlenen ünlü ressamın bugün 5 binin üzerinde tablosu olduğu biliniyor. Hızla kaybolan bir İstanbul’u resimlerken aynı zamanda yine geleneksel Türk ailesinin yaşamını anlatan ev içi tabloları da öne çıkar. Bunlardan en bilineni ise sini içinde resimlediği mütevazı “İftar sofrası” adlı tablosudur. Milli Türk resmini Üsküdar’da başlatmış bir ressam olarak bilinen Hoca Ali Rıza resimlerini batı tekniğinde kullansa da yaptığı tablolarda Türk sokaklarını, yaşamını ve ev hayatını öne çıkardı. Yaptığı işi kendisi söyle anlatmıştır: “Peyzaj, natürmort, hayali resimler gibi üç resim alanında karakalem, füzen, pastel, sulu boya, yağlı boya ile pek çok çalıştım. İstanbul’da 1909 yılında çıkmakta olan ressamlığın güzel niteliğini halka tanıtan (Ressamlar Cemiyeti Gazetesi’nin), bana ayrılan özel bir sayısında görüleceği gibi en büyük eğilimim milletimi duygu, şekil ve ahlak bakımından gerçek bir biçimde yansıtmaktır. İstanbul’u ölmez bir hayat dili ile söyleten eserleri ortaya koymaktır.”
SERGİYE PARALEL İKİ KİTAP
Üsküdar Belediyesi Kültür Yayınları arasında sergiye paralel iki de kitap hazırlandı. Yetişkinlere ve çocuklara yönelik hazırlanan iki kitapta da Hoca Ali Rıza’nın hayat hikayesi, sanat anlayışı ve tablolarından seçmeler yer alıyor. “Üsküdarlı Hoca Ali Rıza” adlı çocuk kitabını Erkan Doğanay kaleme aldı. Çiğdem Sarıçiçek ise resimledi. Yetişkinler için kaleme alınan “Sanat Aşığı Bir Derviş Meşrep /Üsküdarlı Hoca Ali Rıza” kitabında ise Beşir Ayvazoğlu, Ahmet Cem Ener, Pınar Bolel Koç, Naciye Turgut ve Gül Sarıdikmen birer yazıyla katkı veriyor.