Gülsüm Uysal’ın ilk kitabı “Annemin Çiçekli Cepleri” okurla buluştu. Kitabını ve yazma serüvenini anlatan Uysal, “Eğer uslanmaz bir okursanız başınıza bir gün “Yazmak” geliyor. Buna engel olamıyorsunuz” diyor
İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?
İlk öyküm Karabatak dergisinde yayımlanmıştı. Görüşmeyi sürekli ertelediğim, yolunu gözlediğim birisine kavuşmak gibiydi. Kavuşma anları hem güzel olur hem hüzünlü, biraz da buruk. Ağlamak istedim ama tabii ağlayamadım, kalabalık bir ortamdaydım.
Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?
Daha önce ayrı ayrı aşinası olduğum duygular yıllardır bu anı bekliyormuş gibi başıma üşüştü. Hiçbirine engel olmadım. Mutluluk, şaşkınlık, heyecan, korku, neşe ve özlemle kitaba uzun uzun baktım. Ellerim titriyordu, bu acemi bir heyecandı. O an fark ettim ki hevesimi, yazma istediğimi bu heyecan diri tutacaktı. Bu yüzden acemi heyecanımın hiç bitmemesi için Mevla’ya hep dua ediyorum. Buna alışmaman lazım diye sık sık tekrarlıyorum kendime. Biliyorum ki o acemi heyecanım diri tutacak yazdıklarımı ve henüz yazacaklarımı.
Kızlarıma imzaladım
Kitabınızı ilk kime imzaladınız?
İmzalamak başlı başına önemli bir meseleymiş. Ne yazacağına, hangi kalemle- dolma mı, tükenmez mi, yeşil mi, siyah mı -nasıl yazacağına aniden karar vermen gerekiyor. Heyecan payı, ellerin titremesi, yazıların kargacık burgacık olma ihtimali derken sanırım bunun hep acemisi olarak kalacağım. Süreçte en başından beri yanımda yöremde olan, destek ve dualarını eksik etmeyen anneme, babama, eşime, kardeşlerime ve yakınlarıma imzaladım. On sekiz yaşından önce okumamaları şartıyla da kızlarıma imzaladım.
Yazmaya nasıl başladınız?
İyi bir çocuk-okurdum. Sanırım her şey buradan başladı. İyi öğretmenler ve doğru kitaplar. Katıldığım kompozisyon yarışmalarında alınan dereceler, öğretmenlerimin bu yönde teşvik ve tavsiyeleri ile şekillenmeye başlamışım o zamanlardan. Eğer uslanmaz bir okursanız başınıza bir gün “Yazmak” geliyor. Buna engel olamıyorsunuz. İyi kitaplar sizi iyi kimselere ulaştırıyor. Türkiye Yazarlar Birliği’nde A. Ali Ural’ın öğrencisi olmak, okuma-yazma serüvenimin dönüm noktasıydı. Nasıl okumam, nasıl yazmam ve nasıl yazmamam konusunda öğrettikleri çok kıymetliydi.
Gece mi yazarsınız, gündüz mü?
Bir seçme sansım olsaydı kafama her estiğinde hani o “İlham perileri” geliverdiğinde yazmak isterdim. Fakat sorumluluklarımız ve rollerimiz bizi yazmak için zaman bulmaya zorluyor. Bu vakti de genellikle gece, kızlarım uyuduğunda buluyorum. Bu yüzden en büyük dualarımdan biri, Îmam-ı Gazzâlî ‘nin “Allah’ım bana zaman içinde zaman ver.’’ duasıdır.
Defter mi, bilgisayar mı?
Bitmek üzere olan kalem ve defter sahibine neler neler fısıldar. “Sen yazıyorsun, durmuyorsun, ilerliyorsun, tamam bazen saçmalıyorsun ama fena sayılmazsın,” gibi gibi. Bu fısıltıları duyup da harekete geçmemek ne mümkün. Yeni bir deftere başlamak, yeni bir kalemle yazmak daha özgür, daha hafif hissettiriyor. Bilgisayarın başına geçtiğimde biliyorum ki bir öykü en az üç kere yeniden yazılmış ve son şeklini almak üzere.