Yaşadığımız çağı yeniden düşünmek

Mutluluk, ancak insanın arzuları, korkuları ve kaygılarından sıyrılabildiği eylemsizce tefekkürde bulunduğu zamanlarda oluşabilir. Byung-Chul Han tarafından kaleme alınan Tefekkür Yaşamı Ya da Eylemsizlik Üzerine kitabı yaşadığımız çağ üzerine bizi yeniden düşünmeye davet eden sorular soruyor.

Fotoğraf: Arşiv

OĞUZHAN DÖNMEZ

Yorgunluk Toplumu, Eros’un Istırabı, Şeffaflık Toplumu, vb. birçok eseriyle tanınan Güney Kore’de doğup Almanya’da felsefe edebiyat ve teoloji eğitimi alan Byung-Chul Han, ülkemizde epey bir okuru olan çağımızın önde gelen yazar, filozof ve kültür kuramcılarından biridir.

İnsanlığın meselelerine kafa yoran yazar, hayatın yalnızca, iş, performans, üretim ve tüketimden ibaret zannedildiği çağımızda insanı insan yapan değerlerin tefekkürü yaşamımıza dahil ederek eylemsiz hiçliğe doğru adım atabilmek ile ortaya çıkabileceğinden bahsederek bizlere hayvanlar veya robotlarınkinden farksız bir yaşamın kapısını aralar…

Tarih boyunca dünya, belki de günümüzdeki gibi gürültü, kaos ve çirkefliğin yaygınlaşıp gözümüzün ve gönlümüzün içine girdiği bir çağı yaşamadı. Hayat hiç bugünkü kadar kavranamaz, geçici ve ölüme yakın olmadığı gibi insanoğlu da duygu ve hislerden yoksun olmamıştı. Yaşadığımız çağın en büyük krizlerinden biri hayata anlam vereceğimiz değerlerin elimizden kopup gidiyor ve kavranamıyor olmasıdır.

Kadim çağlardan bu yana bu topraklarda Hititlerden, Osmanlıya ve günümüze, Anadolu irfan dünyasında örneklerini gördüğümüz tefekkür âleminin güzîde şahsiyetlerinin unutulmaya yüz tutmuş olması tefekkür ile olan temasımızı üzücü olsa da yitirdiğimizi göstermektedir. Yaşadığımız olağanüstü kötülük ve sığlıktan tek kurtuluşun kendimizi hayatı tefekkür ederek eylemsizlik hallerine sığınıp kaçırmaktan başka pek de çare yok gibi...

Her şeye rağmen güzellikler de her zaman ve her yerde ortaya çıkabilecek gücü de içinde barındırır. Dünyanın en temiz ve güzel çiçeklerinden Nilüfer Çiçeği bataklıklarda yetişir ama kirli bir ortamda da olsa temiz kalabilme gücünü içinde taşıyarak varlığa da güzelliklerini sergilemekten de kendini hiç sakındırmaz.

EYLEMSİZLİĞİN GÖRÜNÜMLERİ

Bizi insan yapan ve yaşamın da görkemi nedir sorusunun cevaplarından biri belki de tefekkür ile yaşanılan eylemsizliktir. Kapitalizmin egemenliğinde tüketim çılgınlığının sonucunda daha da yalnız bireyler haline gelmiş olmamız hayatımızın her anını bir eylemle doldurma isteğini fazlasıyla artırdı. Artık eylemsizliği düşünemez haldeyiz. Ancak ya asıl kurtuluş o eylemsizlik halinde ise…

Uyku bir eylemsizlik halidir ve gerçeği yalnızca bu eylemsizlik halinde farkedebiliriz. Uyku anında uyanıkken sadece görüntülerini gördüğümüz dış dünyanın ardındaki gerçek olan iç dünyamızı rüyalar aracılığıyla gezintiye çıkarak görebiliriz.

İlk insanların ateşin etrafında toplanıp ısınmaları ve ateşi izlemeleri bir anlamda eylemsizlik hali ile tefekkür eylemektir. Bu da kişiye huzur ve sakinlik verebilir. Eylemsizlik hali içerisinde hiçbir şey yapmadan durmak ruhani anlamda bir arınma ve kişiyi yücelten, yücelere doğru kapıyı açan interaktif bir eylemdir ve yazarın ifadesiyle ruhani bir oruçtur. İnsanların tüm eylemlerden hatta bedenin yaptığı rutin eylemlerden bile âzâde olup kendilerini olağan duruma bırakıvererek hayatın oyunu ve dansı içinde kaybolmaları ve o an içindeki neşeli halleri eylemsizliğin ve bir anlamda hiçliğin ve boşluğun verdiği rahatlama hallerine bir örnektir. Asıl neşe, mutluluk ve huzur ise eylemsiz tefekkür yaşamının ne kadar içselleştirildiği ile orantılıdır. O an kavranabilirse ne geçmiş kaygısı ne gelecek arzusu yalnızca zamanın kendi büyüsü ve boşluğu ortada kalıverecektir.

VARLIĞIN SONSUZLUĞU VE BİRLİĞİ

Tahammülün kaybolduğu olağanüstü bir hız çağında yaşıyoruz. Her şeye bir an önce ulaşmak ve kavuşmak istiyoruz. Kimsenin ne ötekini ne de kendisini dinlediği yok. Halbuki öğrenme kişinin kendini ve ötekini dinlemesiyle gerçekleşebilir. Dinlemek ise kendini eyleme kapatmakla oluşabilir. Çağımızda unutulan ve küçümsenen can sıkıntısı ve boş zamanlar kişinin kendisini eylemlere kapattığı en üretken ve yaratıcı olduğu anlardır ve faydalanmasını bilenler için hayat yolculuğunda iyi bir öğretici ve yol göstericidirler.

İnsan arzuları, korkuları ve kaygıları ile hareket eden bir varlıktır. Ancak bu üç duygunun etkisinden kurtulabildiğimiz ölçüde anda kalıp kendimizi idrak edebilmeye doğru yol alabiliriz. Bu süreçte kişinin zaman zaman eylemsizlik hali içerisinde gerçekleştireceği tefekkür hali kişiyi insan olma sürecine doğru sevk ederek vuslata erdirebilir.

Günümüzde yaşanılan en büyük krizlerden biri sürekli bir eylem peşinde koşarak aynı hataları yapmak ve bu kısır döngüden çıkamamak bir cehennem halidir. Cehennemden kurtuluş ise kısır döngünün kesintiye uğratılması ile oluşabilir. Eylemsizlik hali ile gerçekleşebilecek olan tefekkür hiçliğe doğru bir adımdır. Boşluk içerisinde kendini olana bırakarak ve eylemsiz halin içerisinde var olana teslim oluna bilinir.

EYLEMSİZLİK HALİ İLE YAŞANAN TEFEKKÜR

Her şeye olduğu gibi doğaya ve zamana da olan saygımızı yitirdik. Yerlerde süründüğümüzden midir artık doğaya, göğe değil yere ve eşyaya bakıyoruz. Büyüme ve gelişme zamana yayılarak oluşabilecek yavaş bir eylem olması gerekirken yavaşlık ve eylemsizlik artık düşünülemiyor bile. Kadim zamanlardaki düşünme biçimini ve sûfî irfanını yitirmiş olmamız yaşadığımız çağda ve toplumda bizleri nefes alamayacak bir hale getirdi. Rahatlayıp nefes alabilmemiz kaybettiğimiz değerleri hatırlamaktan geçer. Kadim zamanlarda mutluluk tefekkürle nazar etmekle elde edilebilirdi. Ancak günümüzün gürültü ve hareket çağında ne sessizliği ne de eylemsizliği düşünemiyoruz. Mutluluk, ancak insanın arzuları, korkuları ve kaygılarından sıyrılabildiği eylemsizce tefekkürde bulunduğu zamanlarda oluşabilir.

Zamanın ne kadar hızlı geçtiğinden, odaklanma sorunlarından yakınırız ancak yalnızca eylemsizlik hali ile birlikte olan tefekkür bize zamanı hissettirebilir. Hakiki tefekkür eylemsizlik hali ile oluşabilir, eylemlerin sonucunda tefekkür oluşmaz ancak eylemsizlik kişiyi varlığın idrakine yaklaştırabilir. Eylemsiz tefekkür olmadan hiçbir gerçek tam manasıyla anlaşılamaz. Varlığın dinamikleri ve birliğine eylemsiz tefekkür ile nüfuz edilebilir. Böylesine bir tefekkür bizim için hem dünyevi olana nazarı derinleştiren hem de geçmişimizde olup da bugün kaybettiğimiz ledünnî âlemle insanın temasını hatırlatan hikemî ve irfânî yönümüzü bize gösterebilir. Arayanlar için ise kaybettiğimiz özgürlük, neşe ve mutluluk daima bizi orada bekliyor olacaktır.