2002 yılında Adana’nın Kozan ilçesinde ikiz erkek kardeşiyle dünyaya gelen Firdevs Yıldırım, üniversiteye kadar Adana’da yaşamış. Yıldırım, 2020’de İstanbul’a taşınmış ve 2024 yılında Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik ile Anadolu Üniversitesi Yeni Medya ve İletişim bölümlerinden mezun olmuş. Görme engeliyle doğan Yıldırım, çocukluğundan itibaren sporla ilgilenmiş; judoda iki kez Türkiye’yi temsil etmiş. Yirmi yaşında ilk yurt dışı deneyimini Tanzanya’da yaşamış olan Yıldırım, “Beyaz Baston” projesiyle görme engelli çocuklara destek olmuş. Hint Okyanusu’nda yunuslarla yüzmüş, Avrupa ülkelerini gezmiş, Alp Dağları’nda namaz kılma hayalini gerçekleştirmiş. Hayatını “eskiler iz sürerdi” diyerek anlam peşinde bir yolculuğa dönüştüren Yıldırım, görme yetisini yitirse de içindeki ışığı kaybetmemiş. Şiire, edebiyata ve insan hikâyelerine tutkuyla bağlanmış. Geçtiğimiz aylarda Tuti Kitap’tan çıkan ilk kitabı “Körebe”, onun yaşadığı zorlukları, iç yolculuğunu ve görmenin çok farklı anlamlarını kendi diliyle ortaya koyuyor. Yeni Şafak Pazar olarak Firdevs Yıldırım’la hayatını, yolculuğunu ve “Körebe”yi konuştuk.
Lise yıllarında büyüteçlerle görmeye çalıştım
İkiz erkek kardeşiyle birlikte 2002 yılında Adana’nın Kozan ilçesinde dünyaya gelen Firdevs Yıldırım, eğitimci bir anne babanın ilk çocukları olarak dünyaya gözlerini açmış. Doktorlar, anne karnında göz gelişiminin tamamlanmadığını belirlediklerinde, bu tanı hem Yıldırım’ın hem de ailesinin hayatında yeni bir dönemin başlangıcı olmuş. Gözleri su dolu bir top gibi dünyaya gelen Yıldırım’ın yaklaşık 11-12 yaşına kadar yüzde 10 oranında görebilmiş. Yıldırım “Bu da bir metre kadar bir görüş alanı sağlıyordu bana. Kolumu uzattığımda önümdeki engelleri fark edebilecek kadardı. Ama ayrıntıları hiç görmedim. Renkleri, insanların bakışlarını hatırlamıyorum. Öğretmen sınıfa girince ayağa kalkmayı unuturdum, çünkü görmezdim. Bu gibi anlarda kardeşim hep yanımdaydı. Hep sıra arkadaşımdı” diyerek o anları paylaşıyor. Liseye kadar ikiziyle birlikte okuduğunu dile getiren Yıldırım sözlerine şöyle devam ediyor: “Lise yıllarında büyüteçlerle görmeye çalıştım. Onlarla gözlerimin yettiği kadarını görmeye çalıştım. Ama zamanla o ışık da sönmeye başlıyor. Her gün gördüğüm bir noktayı daha az görmeye başladım. Gözlerimle yapabildiğim şeyler gittikçe azaldı. Sonra fark ettim ki gözlerim artık bana yetmiyor.”
Judo, bastonumu kullanmadığım tek alandı
“Kitaplar benim en büyük motivasyonumdu” ifadelerini kullanan Yıldırım, “Kesinlikle bir kitap okurken dünyanın renginin beni aldatmadığı bir yer buluyordum. Bu da benim göğsümü genişletiyor, ayaklarımı kuvvetlendiriyordu. Kuş sesleri, çocukların neşesi ve hayatın devam ettiğini hissetmek benim için derin anlamlar taşıyor” ifadelerini kullanıyor.
Spor ise Yıldırım’ın hayatında sadece fiziksel bir uğraş değil; aynı zamanda bir nefes alma, direnme, kendini tanıma alanı olmuş. Bu yolculuğun ilk adımlarıysa çocuk yaşlarda atılmış. İlk ciddi bağ kurduğu spor tekvando olsa da asıl tutkusu ortaokul yıllarında judoya yönelmiş. Yıldırım, “Judo alanı bastonumu kullanmadığım tek alandı. Kendimi gerçekten özgür hissettiğim yerdi. Judo kendimle en çok karşılaştığım, en çok mücadele ettiğim yerlerden biriydi. Mindere çıkıyorsunuz ve sadece kendinizsiniz. Rakiplerimin çoğu gören ve benden daha iri yapılıydı. Ama orada aynı şeyleri yapmamız bekleniyordu” ifadelerini kullanıyor.
İstanbul’da yaşadığım “ilk”ler bir özgürlük alanı oldu
“Daha önce İstanbul’a sadece tedavi için geliyordum. Ama üniversite tercihim İstanbul olunca, ilk kez uzun süreli olarak tek başıma yaşamaya başladım” diyen Yıldırım, 2020 yılında üniversite eğitimi için İstanbul’a gelerek hayatının en büyük değişimlerinden birini yaşamış. İlk etapta yurtta kalan, zaman zaman bir yakınının yanında kalan Yıldırım, mezuniyetinin ardından da İstanbul’da kalmaya devam etmiş. Ancak bu geçiş süreci kolay olmamış. Yıldırım, “İlk geldiğimde kendimi burada yaşama tutunabilecek biri olarak görmüyordum. Üniversiteye gelene kadar babamın arabasından başka hiçbir araca binmemiştim. Evimde bana ait bir oda, düzenim vardı. Konfor alanımın dışına çok çıkmamıştım. İstanbul’da yaşadığım ilkler, benim için bir özgürlük alanı oldu. İlk kez toplu taşıma araçlarına binmek, scooter kullanmak, tandem bisiklet sürmek. Bir insanın kendi başına bir şeyler yaptığını hissettiği her an çok kıymetli. Bu ilkler, kendime ait bir dünya kurmama yardım etti” diyor.
“Körebe” bir kitap değil bir iç yolculuğun haritası
Firdevs Yıldırım, yalnızca görmeyen biri değil; aynı zamanda göremediklerimizi gösteren de bir yazar. Tuti Kitap etiketiyle yayınlanan “Körebe” adlı kitabı, onun kalbinden geçenleri kelimelere dökme çabası. Yıldırım, “Ben yaşarken geçtiğini gördüğüm için, yaşarken göremediklerimi anlatmak istedim. Yazmak benim için bir limandı. Şiirler bana sığınak oldu. Kitapta da yaşadığım, sığındığım yerleri anlattım” diyor. Kitabın üç bölümden oluştuğunu söyleyen Yıldırım, her bölümün kendi iç yolculuğuna açıldığını söylüyor. Yıldırım, “Bazen sözle her şey anlatılmaz ama bazı sözler bizi iyiliğe, umuda ve teslimiyete yaklaştırır. Yazmak da benim için buydu” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor: “Bir insanın karanlıkta kaldığını hissettiği anlarda bile bir sabahın olduğunu hatırlatmak istedim. Umut, güzellik ve iyilik, kelimeler aracılığıyla çoğalsın diye yazdım.”