ALİM KAHRAMAN
Gelenekle yenilik arasında bir geçiş noktasında durduğunu, oradan hayata ve dünyaya baktıklarını gördüğümüz Tanzimat dönemi aydınları (Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal vd.), kendi başlarına ele alındığında, birbirlerinden farklılaşan yönleriyle görülebiliyor. Bunların içinde Ziya Paşa, şiirde, kendisinden önceki Bağdatlı Ruhi ve Koca Ragıp Paşa gibi temsilcileri bulunan hikemî şiir tarzının ucunda, bu tarzla iç bağları bulunan bir yerde durmaktadır. Ancak, dikkatli bakıldığında onun, “protestocu” tavrıyla, klasik hikemi söyleyişi tevekkülden çok isyana doğru uzanan -yine de iman dairesi içinde anlamını bulan- bir çizgi üzerinde genişlettiği görülür.
Ziya Paşa daha çok şair ve siyaset adamı kimlikleriyle üzerinde durulan bir isim olmuştur.
Bu kere Mustafa Gündüz, Büyüyenay Yayınları içinde çıkan Ziya Paşa/Çocukluk Hatıraları ve Terbiye Yazıları başlıklı eserinde onu yeni bir pencereden ele almakta, eğitime yönelik yüzüyle resmetmektedir. Bu pencereden görünen Ziya Paşa, geleneksel eğitim tarzı ve kurumlarına sert eleştiriler yönelten, eskiyi yeren ve yeniye yol arayan bir ön saf adamı olarak ortaya çıkmaktadır.
EĞİTİM HAYATINA HİZMETLERİ
Ziya Paşa’nın idarecilik yaptığı yerlerde ortaya koyduğu imar faaliyetleri arasında okul yaptırmak, rüştiyeler açmak gibi hizmetleri görüldüğü gibi o, Paris firarı sonrasında yurda döndüğünde, 1871-1876 yılları arasında, adliye ve maarif işlerinde görev almıştır. Ömrünün son döneminde vali olarak bulunduğu Konya ve Adana’da da “mektep işlerini çok ciddiye almış” yeni okullar yaptırmış, mevcut okulları tamir ve ıslah ettirerek buralarda ehil öğretmen ve idarecilerin görev yapmasını sağlamıştır. Adana’dayken o sıralar “kazalarda dahi rüştiye mektepleri yokken birçok ücra yerde rüştiye mektebi açtırmıştır.” İstanbul’a eğitime gönderdiği öğrenci olduğu gibi (Şair Adanalı Ziya) Adana’da yaptırdığı tiyatro binasında temsil vermek üzere İstanbul’dan tiyatro toplulukları da getirmiştir.
Bunlar işin uygulamaya yönelik yüzü. Bir de daha otuzlu yaşlarının başlarından itibaren kalemiyle eğitimin problemlerini dile getirişi; eğitime yönelik eleştiri ve teklifleri vardır onun. Konuyla ilgili ilk yazısı Osmanlı Devleti’nde bir Türk vatandaşı tarafından çıkarılan ilk özel Türkçe gazetede (Tercüman-ı Ahvâl) imzasız olarak yayımlanır: “Maarife Ait Bend-i Mahsus” (1861). Bu yazıda milletin devlete karşı “itaat” sorumluluğu olduğu gibi devletin de egemenliği altında bulunan tebasına karşı onların güzel bir şekilde sürekli olarak eğitilmesine yönelik gayret gösterme sorumluluğu olduğuna değinir. Maarif Nezareti’ni, bu yolda görevini hakkıyla yapmadığı için eleştirir. Sözü geçen yazıda Ziya Paşa, mevcut eğitim sisteminin en temel problemlerinden biri olarak çocuklara sekiz-on senede kendi dillerinde okuyup yazmayı bile doğru dürüst öğretememesini gösterir (Burada bir örnek olarak Yahya Kemal’in babasının da aynı sebeplerle oğlunun okulunu değiştirdiğini, onu eski usul eğitim veren okuldan alarak yeni tarzda eğitim vermek üzere açılan bir okula kaydettirdiğini belirtelim. Gerçekten de Yahya Kemal bu yeni okulda kısa bir sürede okuma-yazmayı öğrenmiştir).
EMİLE ÇEVİRİSİ VE YAZDIĞI ÖNSÖZ
Çocuğun kendi dilinde okuma ve yazmayı öğrenmesi meselesi Ziya Paşa’nın yazılarının temel eleştiri konusu olmaya devam eder. Bu konuda onun ortaya koyduğu en önemli yazılarından biri de J. J. Rousseu’dan yaptığı Émile çevirisinin başına yazdığı önsözdür. Émile bilindiği gibi Rousseau’nun çocuk eğitimine dair yazdığı bir eserdir. Ziya Paşa’nın bu çevirisi yayımlanmamış, el yazısıyla hazırladığı haliyle kalmıştır. Ancak başına yazdığı önsöz daha sonra Ebüzziya Tevfik tarafından (1881) parçalar halinde, Mustafa Apaydın tarafından tam metin olarak ve öncekiyle karşılaştırmalı şekilde yayımlanmıştır (2001). Bu defa Mustafa Gündüz, bu tam metni sadeleştirerek söz konusu ettiğimiz kitabına (Ziya Paşa/Çocukluk Hatıraları ve Terbiye Yazıları) almış, Ziya Paşa’nın eğitim üzerine yazdığı diğer yazılarıyla beraber sistematik bir değerlendirmeye tabi tutmuştur.
Ziya Paşa, Émile çevirisinin önsözünde Osmanlı eğitim sistemini eleştirirken -burada Paşa’nın Osmanlı Devleti’nin ilk iki yüz yılını ayrı tuttuğunu belirtelim; ona göre bozulma bu iki yüzzyıldan sonra ortaya çıkmıştır- çocuğun lala eline bırakılan evdeki eğitimini de konu edinmiştir. Paşa, genellikle tecrübesiz ve kendileri eğitime muhtaç bazı lalaların çocuğu yanlış eğitmesi, bu konuda yetersiz kalması meselesini örneklendirmek için kendi çocukluk hatıralarına ve iki lalasının yanlışlarına da değinir. Bizdeki hatıra yazma geleneğinin modern anlamdaki ilk örnekleri arasında yer alan bu bölüm bu yönüyle de ayrıca değer taşımaktadır.
Mustafa Gündüz’ün elimizdeki çalışmasını değerli kılan bir yönü de Ziya Paşa’nın çocukluk arkadaşı Aşçı İbrahim Dede’nin muhallet eseri Aşçı Dede’nin Hatıraları kitabındaki ilgili bir bölümü de çalışmasına dahil etmesidir. Bilindiği gibi, Aşçı Dede’nin el yazması halindeki bu eseri üç büyük cilt halinde Mustafa Koç tarafından yayına hazırlanmış ve 2006 yılında Kitabevi tarafından basılmıştır. Aşçı İbrahim Dede Ziya Paşa’yla yaşıttır ve ikisinin de çocukluğu Kandilli’de geçmiştir. Buradaki mahalle mektebinde ve daha sonra “Süleymaniye Mektebi”nde de beraber olurlar. İbrahim Dede’nin Ziya Paşa’nın o yıllarına ait yazdıkları, Paşa’nın kişiliğine ait ayrı bir pencere açar bize.
Mustafa Gündüz’ün üzerinde durduğumuz bu eseri, bir Tanzimat aydını olan Ziya Paşa’nın -farklı açılardan diğer arkadaşları için de söz konusu edilebilecek- çelişkiler de içeren kişilik ve fikir yapısını daha geniş bir perspektiften görmemizi sağlıyor. Diğer arkadaşlarına göre klasik geçmişe daha bağlı bildiğimiz Ziya Paşa’nın eğitim konularında ne kadar “radikal” bir tutum içinde olduğunu ortaya koyuyor. Eğitim konularında Émile’den medet umması o günkü şartlar içinde bir “arayış” çerçevesine dahil edebilir, bazı eleştirilerine hak da verilebilir. Fakat bir noktaya kadar.. Mesela içine girdikleri gizli teşkilatlar/yapılar, bu anlayışımızın dışında kalıyor.