Zamanın tadını saklayan lezzetler

İnsanoğlu toprağı işlerken, ateşi yakarken, bir başka bilgiyi daha öğrendi: Zamanı bekletmenin tadını. Fermentasyon, işte bu bilginin mutfaktaki adıdır. Sütü yoğurda, buğdayı tarhanaya, sebzeyi turşuya dönüştürmek; hem sabrın hem doğayla uyumun göstergesidir.

Fotoğraf: Arşiv

RAMAZAN BİNGÖL

Fermente gıdalar, yalnızca yiyecek değil, kültürel bir hafıza biçimidir. Çünkü her kavanozda, insanın doğayla kurduğu ilişki, sabırla yoğrulmuş bir gelenek olarak saklanır. Fermentasyonun Türk kültüründeki yeri, Orta Asya çadır mutfağına kadar uzanır. Türk toplulukları, sütü saklama ihtiyacından yoğurdu ve kefiri buldu. Deriden tulumlarda, taşla bastırılmış kaplarda, sıcakla soğuğun dengesinde süt mayalandı — ama kimse bunu “bilim” diye adlandırmadı; sadece “tutan el”in bereketine inanıldı. Kımız, yoğurt, kefir gibi süt ürünleri; bozkırın iklimiyle, göçebe yaşamın disipliniyle şekillendi. Her yudum, hem besin hem güçtü. Türkler göç ettikçe, bu gelenek de onlarla birlikte göç etti — ve Anadolu’ya geldiğinde bir mutfak medeniyetine dönüştü.

Osmanlı sofrasından günümüze

Osmanlı’da fermentasyon, yalnızca saklama yöntemi değil, nimeti koruma ahlakıydı.

İmaretlerde pişen tarhana çorbası yoksulu doyurur, saray mutfağında sirke temizlikten ilaca kadar her yerde kullanılırdı. Boza, kışın sokakları ısıtan bir içeceğe, turşu ise yazın bereketini kışa taşıyan bir mucizeye dönüştü. Evliya Çelebi, “İstanbul’da üç yüzü aşkın bozacı dükkânı vardır,” derken abartmıyordu. O dönemde yoğurtçular, turşucular, bozacılar yalnızca esnaf değil; şehrin mikrobiyologlarıydı. Kefir ise saray çevresinde dahi rağbet gören, sindirimi kolay, enerji verici bir içecek olarak anılırdı. Bugün hâlâ aynı ritüel sürüyor: Evinde yoğurt tutan, tarhanasını kendi kuran, turşusunu sabırla bekleten herkes; aslında bir geleneği değil, bir yaşam biçimini sürdürüyor.

Anadolu’nun fermente haritası

Bu topraklarda hemen her bölge, kendi mayasını kendi toprağından üretir. Hepsi birlikte, bir halkın sabırla yoğrulmuş kimliğini anlatır.

Yoğurt: Türklerin Orta Asya’dan taşıdığı en eski gıda bilgisi; hem doyurucu hem şifalı.

Kefir: Türklerin süt kültürünün devamı; içinde bakteriyle mayanın bir arada yaşadığı canlı bir içecek.

Tarhana: Yazdan kışa aktarılan bereket; Anadolu kadınının bilgelik ürünü.

Boza: Tahılın sabırla olgunlaştırıldığı, kış gecelerinin sıcak içeceği.

Şalgam suyu: Mor havuçtan gelen ekşi bir miras; fermente içeceklerin en canlı örneği.

Hardaliye: Üzümle hardalın fermente buluşması; Trakya bağlarının gizli lezzeti.

Sucuk: Etin en güvenli saklama yolu; baharat ve sabırla olgunlaşmış lezzet.

Bir kavanozun içinde kültür saklıdır

Fermentasyon, Anadolu insanına zamanı dinlemeyi öğretmiştir. Kavanozu kurarsın, sonra doğaya güvenirsin. Bu teslimiyet bir çeşit ibadettir: acele yoktur, müdahale yoktur. Doğa çalışır, insan bekler. Yoğurt tutarken üstü örtülür, turşu serin yerde dinlendirilir, tarhana güneşte kurur. Her adımda emekle birlikte dua vardır. Çünkü bu topraklarda her gıda, sadece besin değil; bir emanettir.

Bilim yeni söylüyor, Anadolu zaten biliyordu

Bugün laboratuvarlar fermente gıdaların mikrobiyolojik yapısını çözüyor; bağışıklığı güçlendirdiğini, sindirimi rahatlattığını, hatta zihinsel dengeye katkı sunduğunu anlatıyor. Ama Anadolu kadını bunu yüzyıllardır biliyordu: “Bir kaşık yoğurt mideyi yumuşatır, bir tas tarhana yorgunu kaldırır.” Fermentasyon, insanın doğayla kavga etmeden yaşadığı nadir süreçlerden biridir. Burada teknoloji değil, ölçü ve sabır vardır. Belki de bu yüzden fermente gıdalar yalnızca bedeni değil, kültürü de onarır.

Son söz: Zamanı tutan sofralar

Bugünün dünyası hızla dönüyor; ama hiçbir fabrika yoğurdu, evde sabırla tutulan yoğurdun sıcaklığını veremiyor. Hiçbir endüstri tarhanaya, bozanın ya da kefirin ruhunu katamıyor. Çünkü bu gıdalar yalnızca besin değil, zamanın terbiye ettiği hikâyelerdir. Bir kavanoz turşunun kapağını açarken çıkan o ses, aslında geçmişin bugüne “ben hâlâ buradayım” deyişidir. Fermente gıdalar, sadece zamanı değil; kültürü de mayalayan sabırdır.

Tarhana: Bereketin ve sabrın çorbası

Tarhana, Anadolu’nun sabrını temsil eden en köklü fermente yemektir. Yazın hazırlanır, kışın aileyi doyurur. Her evi farklı kokar, çünkü her tarhana “evin karakteri”ni taşır.

Tarhana

Malzemeler:

l 2 kg yoğurt

l 1,5 kg un

l 2 baş kuru soğan

l 3-4 yeşil biber

l 2 domates

l 2 yemek kaşığı salça

l 1 demet nane

l Tuz

Hazırlanışı:

Soğan, biber, domates ve naneyi doğrayıp az suyla kaynatın. Karışıma yoğurt, salça, tuz ve unu ekleyip kulak memesi kıvamında yoğurun. Üzeri bezle örtülü şekilde 5-7 gün fermente olmaya bırakın. Her gün yoğurup havalandırın; hamur ekşi ve gözenekli hale gelince küçük parçalara bölün, güneşte kurutun. Kuru parçaları un gibi ufalayın ve bez torbada saklayın.

Püf noktası: Tarhana ne kadar uzun fermente olursa, aroması o kadar derinleşir. Bir tas sıcak suya atıldığında o ekşimsi koku, geçmişten bugüne uzanan bir miras gibidir.

Not: Bu tarif yalnızca kültürel ve bilgilendirme amaçlıdır. Tıbbi veya diyetetik bir öneri niteliği taşımaz. Evde fermente ürün hazırlarken hijyen, sıcaklık ve saklama koşullarına dikkat edilmesi tavsiye edilir.