Osmanlı padişahlarının sefer haricinde payitahttan ayrılmadıkları bilinmektedir. Bu teamülü bozarak Avrupa seyahatine çıkan ilk padişah, Sultan Abdülaziz’dir. Sultan Abdülaziz’in 21 Haziran 1867 tarihindeki cuma selamlığından sonra başlayan ve Paris, Londra gibi büyük Avrupa şehirleriyle beraber Prusya, Avusturya ve Belçika’nın da görüldüğü 46 günlük bu tarihi yolculuğu Batı’nın birçok anlamda model olduğu bir yüzyılda, devletin en tepesinden doğrudan bir gözlem olması bakımından oldukça önemlidir. Nitekim bu seyahat sonrasında Avrupa şehirlerinde şahit olunan birtakım yeniliklerin Osmanlı’ya da taşındığını görmekteyiz. Dünyanın süratle değiştiği vasatta, bir Osmanlı padişahının daha önce örneği olmayan seyahatinin sebeplerine, seyrine ve getirdiklerine birlikte göz atalım.
Seyahatin görünür ve derin sebepleri
Sultan Abdülaziz’in Avrupa yolculuğu dönemin siyasi ve ekonomik bunalımlarıyla doğrudan bağlantılıydı. Görünürdeki sebep, Fransa İmparatoru III. Napolyon’un Paris’te düzenlediği uluslararası sergiye yapılan davetti. Ancak bu davet, Sultan Abdülaziz için çok daha hayati meselelerin çözümünde bir fırsat kapısıydı. O dönemde Osmanlı Devleti, Kırım Savaşı sonrası Avrupa siyasetinde yeniden şekillenen dengelerde mevzi arayışındaydı. Rusya’ya karşı oluşan ortak cephede yer almak isteyen Padişah, aynı zamanda Balkanlar’daki Sırbistan, Karadağ, Hersek ve Bulgaristan’daki ayrılıkçı hareketlerle ve Girit’teki isyanlarla uğraşıyordu. Sultan Abdülaziz Avrupa devletlerinin bu hareketlere destek verdiği bir dönemde hem artan Rus müdahalesini durdurmak hem de bu sorunların Osmanlı lehine çözülmesi için Avrupalı yöneticilerle doğrudan temasa geçmek istiyordu. Böylece bu yolculuk devletin bekası için atılmış önemli bir diplomatik adımdı.
Bir diğer önemli sebep ise, özellikle Girit meselesi ve Şark meselesinde Fransa’nın desteğini kazanabilmekti. Ayrıca, Rus Çarı’nın Avrupa’yı kısa süre önce ziyaret etmesinin ardından Osmanlı aleyhine oluşan olumsuz havayı dağıtmak da bu gezinin amaçlarından biriydi. Diğer bir ifadeyle bu seyahat, Osmanlı Devleti’nin itibarını tazeleme ve Avrupa’daki konumunu güçlendirme arayışının bir parçasıydı. Seyahatin gerçekleşmesinde dönemin büyük devlet adamları Âlî ve Fuad paşaların da önemli bir payı vardı. Devletin içinden geçtiği zorlu koşulları gören bu paşalar, Sultan’ı ikna etmek için yoğun çaba harcamıştı.
Tarihi seyahat nasıl gerçekleşti?
Seyahat, 21 Haziran 1867 Cuma günü Ortaköy Camii’nde kılınan cuma namazının hemen ardından sarayın önünden hareket eden Sultaniye vapuruyla başladı. Sultan Abdülaziz’e bu yolculukta kalabalık bir heyet eşlik ediyordu. Seyahate katılanlar arasında veliaht Murad Efendi (V. Murad), Şehzade Abdülhamid Efendi (Sultan Abdülhamid Han), Sultan’ın büyük oğlu Yusuf İzzeddin Efendi, dönemin önemli devlet adamlarından Fuad Paşa ve Halîmî Efendi gibi isimler vardı. Sultan’ı taşıyan Sultaniye yatına Pertev Piyâle, bazı zırhlı gemiler ve Fransız elçisine ait bir gemiden oluşan küçük bir filo eşlik ediyordu.
Sultaniye yatı Akdeniz’e doğru yol alırken Çanakkale Boğazı’nda top atışlarıyla selamlandı. Girit meselesine rağmen Yunanistan kıyılarından geçildi, ardından Sicilya’daki Messina ve İtalya’daki Napoli limanlarına uğrandı. Napoli’de Sultan, İtalyan donanmasının görkemli karşılamasıyla onurlandırıldı.
29 Haziran’da Fransa’nın Toulon Limanı’na ulaşıldı. Sultan Abdülaziz şehre ayak bastığında Toulon halkının coşkulu alkışları ve tezahüratlarıyla karşılaştı. Toulon’dan sonra yolculuk trenle devam etti ve 30 Haziran’da Paris’e ulaşıldı. Paris’te Sultan’ı bizzat İmparator III. Napolyon karşıladı. Şehrin en önemli tren garı olan Lyon Garı’nda yapılan gösterişli törenin ardından Sultan Abdülaziz, ikamet etmek üzere Elysee Sarayı’na yerleşti.
Sultan Abdülaziz, Paris’te geçirdiği 10-11 günlük süre boyunca Paris Sergisi’nin açılışına katıldı, çeşitli resmî tören ve kabul programlarına iştirak etti. Ayrıca Rus Çarı II. Aleksandr ile bir araya geldi ve şehrin önemli yerlerini gezerek Batı dünyasının son durumunu yakından gözlemleme fırsatı buldu.
Sultan Abdülaziz İngiltere’de
10 veya 11 Temmuz’da Paris’ten ayrılan Sultan, trenle Boulogne’a, oradan da gemiyle İngiltere’nin Dover Limanı’na geçti. Dover’da kendisini Galler Prensi Edward karşıladı. Trenle Londra’ya devam eden Sultan Abdülaziz, aynı gün Buckingham Sarayı’na yerleşti.
Londra’da geçirdiği 11 günlük süre boyunca Sultan Abdülaziz, Kraliçe Victoria ile görüşerek İngiltere’nin en yüksek nişanı olan Dizbağı Nişanı’nı bizzat Kraliçe’den aldı. İngiliz donanmasının Portsmouth’taki askeri tatbikatını büyük bir merakla izledi, Parlamento’yu ziyaret ederek oturumlara katıldı. Londra Belediye Başkanı’nın davetlisi olarak şehirde ağırlandı ve fahri hemşehrilik unvanını kabul etti. Opera, konser ve balolara katılarak Avrupa’nın sosyal yaşamını yakından tanıma fırsatı buldu. Ayrıca, ticari kuruluşları ve tersaneleri de gezerek İngiltere’nin ekonomik gücüne dair izlenimler edindi.
23 Temmuz’da Londra’dan ayrılan Sultan, trenle Dover’a, oradan gemiyle Fransa’nın Calais Limanı’na geçti. Calais’den trenle Viyana’ya doğru yola çıkan Sultan Abdülaziz, Belçika ve Prusya üzerinden yolculuğunu sürdürdü. Brüksel yakınlarında Belçika Kralı II. Leopold tarafından karşılandı ve birlikte öğle yemeği yediler. 25 Temmuz’da Ren Nehri üzerinden Koblenz’e (Prusya) ulaştı. Burada Prusya Kralı I. Wilhelm ve Kraliçe tarafından görkemli bir şekilde karşılandı.
Yolculuk Bavyera üzerinden devam etti ve 28 Temmuz Pazar günü Viyana’ya ulaşıldı. İmparator Franz Joseph, Sultan’ı istasyonda karşılayarak Schönbrunn Sarayı’na davet etti. Viyana’daki konaklaması sırasında belediye heyetiyle görüştü, sanat galerilerini gezdi, askeri tesisleri yerinde inceledi. Düzenlenen askeri tatbikatlar ise Sultan’ı oldukça etkiledi.
Sultan’ın dönüş yolu
31 Temmuz’da Viyana’dan ayrılan Sultan Abdülaziz, Tuna Nehri üzerinden vapurla Peşte’ye (Macaristan) geçti. Burada Macar yetkililer ve halk, Sultan’ı büyük bir coşku ve sevgiyle karşıladı. Şehrin önemli yerlerini gezdi ve Macar ileri gelenleriyle görüştü. Peşte’den sonra Tuna Nehri üzerinden yolculuğa devam eden Sultan, 3 Ağustos’ta Vidin’e ulaştı. Osmanlı topraklarına yeniden adım atılması, yerel yöneticiler ve halk tarafından büyük törenlerle kutlandı. Ardından Rusçuk’a geçen Sultan, burada Sadrazam Âlî Paşa ve Serasker Mütercim Rüştü Paşa tarafından karşılandı. Rusçuk’tan Varna’ya kadar demir yolu yolculuğu yapıldı ve güzergâh boyunca halkın coşkulu tezahüratları sürdü. 6 Ağustos’ta Varna’dan Sultaniye yatına binen Sultan Abdülaziz, 7 Ağustos 1867 Çarşamba günü İstanbul’a ulaştı. Devlet erkanı, elçiler, ulema, talebeler ve halk Sultan’ı büyük bir coşkuyla selamladı.
“Beyândan müstağnî olduğu ve her tarafda görüldüğü vechile medâr-ı kıvâm-ı düvel olan esbâb-ı zâhire ki beyne’l-ahâlî ulûm ve ma‘ârif, nâfi‘anın intişârı ve turuk u me‘âbirin tekessürü ve kuvve-i berriye ve bahriyenin intizâmı ve umûr-ı mâliyyenin te’mîn-i i‘tibârı husûslarından ibâretdir.”
Yukarıdaki ifadeler, Sultan Abdülaziz’in maiyetinde “ikinci kâtip” olarak yer alan Hâlimi Efendi’nin kaleme aldığı seyahatnamesinden alınmıştır. Seyahat boyunca yaptığı gözlemleriyle Hâlimi Efendi, Avrupa’nın maddi ilerlemesinden duyulan hayranlığı ve bu yeniliklerin Osmanlı’da da uygulanması için gösterilecek gayreti dikkat çekici bir şekilde yansıtmaktadır.
“Beyandan [söylemenin] müstağnî [gereksiz] olduğu ve her tarafta görüldüğü vechile [şekilde] medâr-ı kıvam-ı düvel [devletlerin ayakta kalma nedeni] olan esbâb-ı zahire [açık/ görünür sebepler] ki beyne’l-ahâlî [halk arasında] ulûm [bilimler] ve maârif-i nâfia [yararlı bilgiler] intişarı [yayılması] ve turuk u me‘abirin tekessürü [yollar ve köprülerin çoğalması] ve kuvve-i berriye [kara kuvvetleri] ve bahriyenin [deniz kuvvetlerinin] intizamı [düzeni] ve umûr-ı maliyenin [mali işlerin] te’min-i itibarı [saygınlığının sağlanması] hususlarından [konularından] ibarettir.
Bunların bir yandan terakkî [ilerleme] ve tevessü‘üne [genişlemesine] tarafımızdan kemakân [eskiden olduğu gibi] himmet [çaba] ve ikdam [gayret] olunacağı gibi kâffe-i vükelâ [tüm vekiller] ve memurîn [memurlar] câniblerinden [tarafından] dahi dâire-i vazifeleri dahilinde [görev alanları içinde] olarak bezl-i mesai [çalışma gayreti] olunması kat‘iyyen [kesinlikle] matlûbum idüğü [beklentim olduğu]… cümleye ilan olunur [herkese duyurulur].”
Seyahatin etkileri ve sonuçları
Sultan Abdülaziz’in Avrupa seyahati hem Osmanlı içinde hem de uluslararası arenada büyük yankı uyandırdı. Seyahatin en dikkat çekici sonuçlarından biri, Sultan’ın kendi düşünce dünyasında ve devlet politikalarında meydana getirdiği dönüşümdü. Sultan Abdülaziz, Avrupa’nın modern şehirlerini ve gelişmiş sanayi düzenini yerinde görüp etkilenmişti. Dönünce, zaten var olan dönüşümün hızlandırıldığı görülmektedir. Bu hızlanma özellikle ordu ve donanma alanında kendini gösterdi. Yurt dışından yeni gemiler ve silahlar satın alındı, tersaneler yenilendi ve Osmanlı donanması dünyanın üçüncü büyük filosu haline getirildi. Askeri okullar elden geçirildi, yabancı askeri uzmanlar getirildi ve askeri kanunlar yeniden düzenlendi.
Eğitim alanında da önemli adımlar atıldı. Mekteb-i Sultani 1868’de Fransız eğitim modeline uygun şekilde ve karma eğitim esasına göre açıldı. 1869’da neşredilen Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile eğitim sistemi baştan aşağıya yeniden düzenlendi ve ibtidai eğitim (ilkokul) zorunlu hale getirildi. Kız muallim mektepleri, Darülfünun ve meslek okulları açıldı, müzecilik faaliyetleri hız kazandı.
Altyapı yatırımlarına büyük önem verildi. Demir yolu hatları artırıldı, telgraf hatları tüm imparatorluğu sardı ve Galata Tüneli açılarak ulaşım kolaylaştırıldı. Seyahatin siyasi sonuçları ise karmaşıktı. Sultan’ın hedeflediği siyasi kazanımlar tam anlamıyla elde edilemese de Avrupa devletleriyle yüksek düzeyde ikili ilişkiler kuruldu ve Osmanlı aleyhine oluşan olumsuz hava kısmen yumuşadı. Ancak Balkanlar’daki bağımsızlık hareketleri durdurulamadı ve Rusya bu yakınlaşmadan rahatsız oldu. Zamanla İngiltere’nin Osmanlı’ya karşı politikası da değişmeye başladı.
Kültürel olarak ise seyahat, Osmanlı heyetini Avrupa’daki sanat galerileri, müzeler, tiyatrolar ve şehircilik anlayışıyla tanıştırdı. Bu izlenimler, Osmanlı’da benzer kurumların açılmasına ilham verdi. Sultan Abdülaziz’in Avrupa gezisi yalnızca bir diplomatik ziyaret değildi. Bu yolculuk, Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme sürecini hızlandıran, Sultan’ın ve onunla beraber seyahate katılan geleceğin padişahı II. Abdülhamid Han’ın vizyonunu ve devletin politikalarını derinden etkileyen, ancak aynı zamanda ekonomik sorunları da beraberinde getiren çok yönlü bir tecrübe oldu.