Tabiat insana emanettir

Cenâb-ı Hak, çevremizdeki her şeyi insanoğlunun istifadesine arz ettiğini haber verir. İnsanın yararına sunulan bu şeylerin tamamı Allah’ın bize verdiği bir nimet ve emanettir. Onları, verenin isteği doğrultusunda kullanmamız gerekir. Aksi takdirde emanete hıyanet etmiş olur ve bundan hesaba çekiliriz. Dinimizin çevreye bakış açısını gerektiği şekilde yerine getirdiğimiz takdirde Allah’ın bize emaneti olan çevreye karşı tutumumuzda yanlışlık yapmamış oluruz.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Yaz aylarının gelmesiyle başlayan yangın felaketi, sadece ormanlarımızı değil, içimizi de yakıyor. Çoğu dikkatsizlik yüzünden çıkan bu yangınlar, büyük çevre felaketlerine yol açıyor. Oysa Allah, çevremizdeki her şeyi insanoğlunun istifadesine arz ettiğini haber verir ve bunları emanet olarak görmemizi ister: “O (Allah), göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendinden bir lütuf olarak emrinize vermiştir. Bütün bunlarda düşünenler için işaretler vardır.” (Casiye, 45/13)

Toprak, hava, su, ağaçlar, hayvanlar vb. insanın yaşaması için verilmiş birer nimettir ve Cenab-ı Hakk’ın insanlara lütfudur. Bu nimetlerin sorumsuz ve bilinçsizce tüketilmesi israf ve kul hakkıdır. İnsanın Rabbine, insanlara, topluma, ailesine karşı sorumlulukları olduğu gibi üzerinde yaşadığı toprağa, soluduğu havaya, içtiği suya ve çevreye karşı da sorumlulukları vardır.

İNSANIN YAPIP ETTİKLERİ YÜZÜNDEN DENGE BOZULDU

Verilen nimetlerin ölçülü, israfa kaçmadan ve çevreye zarar vermeden tüketilmesi gerekir. Ölçüsüz ve sorumsuzca tüketildiğinde dünyanın dengesinin bozulacağını Yüce Rabbimiz, bize şöyle haber vermektedir: “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu…” (Rum, 41)

Bu âyetin, karada ve denizde bozulmanın ortaya çıkmasıyla ilgili kısmı hakkında tefsirlerde yer alan belli başlı yorumlar şunlardır: Karada ve denizde kasırga çıkması endişesi; bazı arazilerin bitki bitirmez duruma gelmesi ve tatlı suların tuzlu su haline dönüşmesi; kaynak sularının azalması; kıtlık, yangın, sel gibi felâketlerin ve ölümlerin çoğalması; geçim sıkıntısının artması, her şeyin bereketinin kaçması.

GELECEĞE MİRAS

Yaşadığımız bu dünya bir çeşit miras gibidir, babalarımızın dedelerimizin mirasıdır. Bizler de evlatlarımıza bu mirası devredeceğiz. Aldığımız bu mirası bozarak, eksilterek değil daha güzeli ile bırakmamız gerekir. Peygamber Efendimiz (sav) çevre ile ilgili bir müminin nasıl olması gerektiği noktasında en güzel model olmuştur. Allah Resulü: “Birinizin elinde hurma fidanı varken, kıyamet kopuyor olsa bile derhal onu diksin.” buyurmuş, her fırsatta fidan dikmiş, ashabına da dikmeyi tavsiye etmiş, çevreyi koruma ve yeşillendirme hususunda bize en güzel örnek olmuştur.

BİTKİ KOPARMAK BİLE YASAK

Diğer bir hadiste de, “Her kim bir ağaç diker de ondan bir insan yahut Allah’ın yarattığı herhangi bir canlı yerse muhakkak bu, o kimse için bir sadaka olur” buyurmuş, ağaç dikmenin ve yetiştirmenin ne kadar faziletli ve sevap bir amel olduğunu bizlere nasihat etmiştir. Yine Hz. Peygamber, Medîne ve Mekke çevresini haram bölge ilan etmişti. Haram bölgelerde, bir bitkiyi yolmak, bir karıncayı öldürmek dinen yasaktır. Yapılan her bir yasak için ceza olarak verilecek belirli sadakalar vardır. Burada, dinî bir anlayışla doğanın korunması sağlanır. Resûlullah, Zukared Gazvesi’nden dönerken Medîne yakınlarında Zureybu’t-Tavil adı verilen yere geldi. Ensar’dan Beni Harise soyundan bazı kişiler; “Ey Allah’ın Resûlü! Burası bizim develerimizin ve koyunlarımızın otladığı ve kadınlarımızın çıktığı yerdir” dediler. Bu sözleriyle el-Gâbe denilen yeri kastediyorlardı. Bunun üzerine Peygamberimiz; “Kim buradan bir ağaç kesecek olursa, onun yerine bir ağaç diksin!” talimatını verdi. Daha sonra herkes buraya ağaçlar dikti. Burası kısa süre sonunda El-Gâbe diye şöhret bulan bir ormanlık oldu.

EMANET BİLİNCİYLE YAKLAŞMALIYIZ

İnsanın doğumundan ölüme kadar çevre ile ilişkisi, etkileşimi sürer. Gıdalarımızın büyük çoğunluğu topraktandır. Hayatımızın devamı için su ve havaya ihtiyaç duyarız. Öldüğümüzde toprağa emanet ediliriz. İnsan, yaşadığı çevreye duyarsız kalamaz. Sorumsuz ve sınırsız tüketim yaşadığımız dünyanın bozulmasına ve pek çok olumsuzluklara sebep olur. Mümin, çevresine emanet bilinci ile yaklaşır. Hayatının merkezine ahiret inancının alarak, çevresine karşı sorumluluk bilinci ile hareket eder. İnsan, merhamet ve şefkati sadece kendi cinsine karşı değil, bütün varlığa da gösterir. Rabbimizin bizlerin istifade etmesi için vermiş olduğu dünya nimetlerine emanet bilinciyle sahip çıkmalıyız. İhtiyacından fazlasını tüketmek suretiyle israftan; bilinçsiz ve sorumsuz davranarak kul hakkından sakınmalıyız. Sokakları, parkları, ortak kullanım alanlarını temiz tutmalı, başkasının gözünü ve gölünü rahatsız edecek her türlü davranış ve sözden sakınmalıyız.