Tanzimat’tan ikinci Meşrutiyet’e, imparatorluğun en çalkantılı yıllarında tahta çıkan bir padişah. İkinci Abdülhamid Han. 21 Eylül 1842’de İstanbul’da Çırağan Sarayında dünyaya geldi. Abdülmecid’in eşi Tirimüjgan Hatun’dan olan ikinci oğludur. Annesi henüz o 11 yaşında iken vefat etti.
Abdülhamid doğduğunda sarayda mu’tad olan merasim tekrarlandı. Sultan Mecid, Babıali’ye bir Hat-tı Hümayün gönderdi. Yedi gün, yedi gece beşer nöbet top atıldı. Evlerin önünde kandiller yakılarak şenlikler yapıldı.
Dönemin şairlerinden Tali Sultan Abdülhamid'in doğumunu şu dizelerle müjdelemişti:
“İçli çocuğum”
Sultan, Kırım Harbi’nde İstanbul’a gelen Nihal Hanım ve Dilbercanan Hanım gibi sarayın tecrübeli kalfalarının elinde büyüdü. Bu iki hanım, sultanın hükümdarlığına da şahitlik ettiler. Sessiz sakin bir çocuk olan Abdülhamid’i babası Abdülmecid, “İçli çocuğum” diye severdi.
Şehzade Abdülhamid, kendisinden iki yaş büyük biraderi Murad ile beraber 1846 yılında Haydarpaşa sahrasında okuma merasimleri ve sünnet merasimleri yapıldı.
Attığı ok şaşırmaksızın isabet ederdi
Abdülhamid şehzadeliğinde gayet cesur ve serbestti. Kırlarda gezinmekten zevk alırdı. Ata binerdi. Hem de atların en sertine biner ve saatlerce gezerdi. Bahçelerinde kuşlar, tavuklar, hindiler besler bakımlarıyla meşgul olurdu. Sarayda ise kendine ait marangozhanesinde oymacılıkla uğraşırdı.
Yemek zamanı muntazamdı. Acıkmadan yemek yemezdi. Uykusu hafif, vücudu zinde ve çevikti. Hafızası çok kuvvetliydi. Gençliğinde her sabah günde beşer darbe artırarak mermeri tokatlama, yay çekme kılıç kalkan kullanma idmanları yapardı. Kılıç kullanmakta fevkalede mahirdi.
Piyano ve yabancı dil eğitimi aldı
Amatör olarak suluboya, yağlıboya resimleri de yapardı. Bazı resimlerde sedef parçaları kullanır, bunları manzara arasına serpiştirerek tezyin ederdi. Sultan biraderi Murad ile ihtişamlı bir tahsil gördü. Yabanı dil eğitimlerinin yanı sıra piyano ve batı musikisi eğitimlerini tamamladı.
Zerafet sahibi sultan
Abdülhamid zerafete meftundu. Temiz ve itinalı giyinmenin hayatta bir intizam ifade ettiğini söylerdi. İnsanların kıyafetlerinde ihmal göstermelerinin kendilerinde fikri intizam bulunmayışından ileri geldiğine inanırdı.
Sıhhatine itina gösterdiği için çalışma saatleri, yemek saatleri, istirahat saatleri son derece muntazamdı. Geceleri erken yatar, sabahları erken kalkar, sabah banyosunu ihmal etmezdi. Saçları sağdan ayrılmış olarak taradı. Hereke kumaşından kıyafetler giyerdi.
Yıldız Sarayı’nda çok zengin bir kütüphane kurdu. Ecdadı içerisinde en çok Yavuz Selim Han’ı severdi. Sultan Abdülhamid’in mütemadiyen kullandığı cümlelerden biri “Şüphe basiretin başıdır” idi.
Sultan Abdülhamid, Endonezya’dan Doğu Türkistan’a, Yemen’den Güney Afrika’ya kadar bütün mazlumlarının yardımına koştu, bütün mazlumlara el uzattı.
1552 eserde izi var
Bugün hala hayranı olan bir çok eser ve projenin öncüsü olan sultan tam 1552 parça hayır ve irfan binâsı yükseltmiştir. Bunlar cami, mektep, medrese, hastane, fabrika, tezgâh, bakım ve terbiye evi halinde tam 1552 adet tesis. Haydarpaşa'da ne kadar millî ve resmî tesis varsa hepsi O'nun. Lise binâsı, hastâneler, baytar mektebi, mendirek, Yıldız üstündeki bütün binâlar, kışlalar ve daha bir çok örrenk.
Çapa mektepleri, Gurebâ hastânesinin ilâve pavyonları, Hamidiye Etfal hastânesi, bugün hâlâ bütün İstanbul'u ihyâ etmeye devâm eden Hamidiye çeşmeleri ise eserlerinden sayabildiğimiz bir kaçı.
Sultan Abdülhamid Han 10 Şubat 1918’de vefat etti.
"Bizi bırakıp nereye gidiyorsun?"
33 yıllık saltanatında ne yazık ki dostundan çok düşmanı oldu. En büyük dostuysa daima hizmet ettiği millettiydi.
Naaşı götürülürken yüz binlerce insan, "" nidaları ve gözyaşlarıyla Sultan'ı uğurladı.